Sığınmacı ve Mülteci Çalıştayı gerçekleştirildi
Çalıştaya SASAM yetkilileri, akademisyenler, eğitimciler yanı sıra Makedonya, Bosna, Sırbistan, Suriye konularını inceleyen araştırmacılar da çevrimiçi usulüyle iştirak etti.
Etkinliğin her bir teferruatı “Türk Dünyası Kavramı” çerçevesinde özgün bir çalışma ve farkındalıklı bir yaklaşım gerektirdiğine işaret ederek katkı sağlayan Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Sinema Anabilim Dalı Başkanı Ulusal ve Uluslararası projeler Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turan Akkoyun şu hususlara temas etti:
Güneşin doğduğu yerden battığı yere, ezelden ebede sistemli, planlı ve programlı bir halde hareket etmekte olduğundan doğrudan sığınmacı ya da mülteci hususiyetleriyle yüzleşmemiştir. Ancak 1789 Fransız Devrimi, Sanayi Devrimi, Dünya Savaşlarının ortaya çıkardığı süreçler Türk Dünyasının mühim bir kısmını Demirperde içinde kalması bağlantıyı gönül rabıtasına çekmişti.
Aynı süreç söz konusu Demirperdenin haricinde kalan Türkler asırlardır hakim oldukları coğrafyalarda ciddi asimilasyona tabi tutuldular. Balkanlardan Ortadoğu’ya, Hindistan’da Afrika’ya, Deryalardan Okyanuslara uzanan mıntıkalarda Türk Dünyası unsurları bireysel, kümesel, toplumsal bakımdan kendini muhafaza derdine düştü. Çok büyük ıstıraplara maruz bırakıldılar. Bunların her birisi ayrı inceleme konularıdır.
XX. Yüzyıla üç kıtada vatan toprağında giren Türk milleti Birinci Dünya Savaşının mağlubiyetle sonuçlanması üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde önce Milli Mücadele’de ölüm-kalım savaşına hemen sonrasında Türk İnkılabıyla “muasır medeniyetlerin üzerine” yönelmiş muvaffak olması sonrasında bir Türk Dünyası politikası geliştirmiştir. Cumhuriyet Türkiyesi İnönü başta olmak üzere bazı dönemler hariç Türk Dünyasına yakından takip politikası üretmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan kısaca Cumhuriyet iktidarlarında dönemlerine isimlerini kabul ettiren liderlerden sadece ikincisi Türk Dünyasından yükselen çığlıklara sırtını dönmüş, karşılığında Türk milleti de yürüyüş güzergahında bundan sonra onu ve takipçilerini asla unutmamış, devre dışı bırakmıştır.
Soğuk Savaş kaygılarının ayyuka çıktığı dönemin güçlü liderleri Merhum Adnan Menderes, Sovyet tehdidine karşı Sosyalist lider Tito arasında varılan “göç mutabakatı” ile Türkiye Yugoslavya’da yaşayan Müslüman Türklere kucak aşmıştır.
Demirperdenin merkez ayağının sert politikaları Türk Dünyasında ağır tahribatlar bıraktı. Bunların sıralanması dahi başlı başına bir araştırma konusudur. 1952 yılında Kazak Türklerine uygulamalara karşı kendilerine kucak açılması sonrasında Kazak Türkleri Pakistan üzerinden dört yıllık bir yolculukla ile Türklüğün ikinci anavatanına ulaşmışlardır.
Viyana Kongresi ile hayata geçirilen “Şark Meselesi” politikası yüzüncü yılına erdiğinde Çanakkale’de kazanılan zaferin bedeli ağır olmuş, yetişmiş bireyleri birer birer ya da topluca hayattan koparmıştı.
Her türlü imkansızlığa rağmen Türkiye, kendisinden koparılan Çanakkale ve İstanbul boğazlarından mürekkep Boğazlar Meselesini kendi hedefleri doğrultusunda çözmeyi başardı. Anavatandan insafsızca koparılan Hatay’ı tekrar ülkeye bağlamasını bildi. Bunları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlü politikaları ile başardı.
Batının bir dizi proje ile anavatandan koparttığı Kıbrıs hususunda da gecikmeye rağmen adayı unutmadığını 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile bütün dünyaya gösterdi. Hafızalara kazınan, üzerimizde korku salınmak istenen ambargo, hafızanın canlı tutulmasına imkan tanıdı. Bu harekatın mümessilleri de Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan oldu.
Geçen yüzyılın sonlarında yaşanan bütün acılara rağmen Bosna-Hersek, Kosova ve Arnavutluk bugün Avrupa’da bağımsız bir halde, ezanlarla dünyanın gözleri önünde durmaktadır. Gelişmelerin dikkatten kaçması zaten mümkün değildir. Sonrası için de dosta güven, düşmana endişe vermektedirler.
Belki de sağlıklı bir tahlil açısından bahsedilen hususları taçlandıran gelişme iki anavatanı bulunan Türklüğün milli alemi ya da çok kullanılan şekliyle Türk Dünyası için son derece mühim bir engel olarak sistemli bir şekilde Sovyetler tarafından dizayn edilen, şaşmadan işletilen projenin görünen yüzü Karabağ’ın işgalinin sonlandırılması oldu.
2014 yılından itibaren TÜRKPA Gözlemci statüsünde yer alan Macaristan, 2017 yılında Türk Devletleri Teşkilatı’nda Gözlemci üye olmuş, Karabağ’ın azatlığında sesini oldukça gürleştirmiş, dünya kamuoyunun da dikkatini çekmişti. Böylesine bir çıkışın sosyo-kültürel cephesinin de bulunması kaçınılmazdır.
2007 yılında Kazakistan Torgai bölgesinde bir kurultayın gerçekleştirilmesine müteakip Macaristan'daki ilk Kurultay 2008'de düzenlendi. Bu etkinlikler Altay öz farkındalığının yeniden canlanmasına çok katkıda bulundu. Türk Dünyası merkezli gönüllere su serpti.
Temelinde gelenekleri korumak ve yaşatmak olan Macar Turan Vakfı 2008 yılından bu yana her iki yılda bir Kurultay düzenliyor. Yaklaşık iki yüz bin davetlinin katıldığı ve 27 Türk boyunu bir araya getiren ve Hun kardeşliğini simgeleyen Kurultaylardaki ortam, 500-1000'li yılların Turan halklarının yaşamını ve Macarların Karpat Havzasında yurt tutuşunu yansıtan gösteriler ile yansıtılıyor. Aynı şekilde etkinlikte çekilen resimler, kısa videolar yıllarca sosyal medyada heyecanla paylaşılıyor. Aynı heyecanla takip ediliyor.
Atilla'nın mirasçıları Macarlar, en Batı'daki Doğu halkıdır. Doğu’nun Batı’daki yüzü olarak kardeşlerini de unutmadıklarını göstermeye çabalamaktadırlar. ''Macarların gerçek kökenini öğrenmemesi veya yanlış bir şekilde öğrenmesi her zaman bazılarının çıkarınaydı.'' Konunun Macarlar ile sınırlı olmadığının herkes farkındadır.
Akademi durursa tekamül durur, Türk Dünyası akademisinin önü açılmalı ve sonuna kadar desteklenmeli ki Türk milleti ilerlemesiyle Türk Kültürü öncülüğünde global meselelerin çözümü gerçekleşebilsin.
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.