Pandemi aşkı öldürdü mü?

Pandemi aşkı öldürdü mü?
Pandemi günlerinde aşk ve ilişkiler nasıl yaşandı? Biten ilişkiler, başlayan ilişkiler, alınan kararlar, çok sevenler bazen de nefret edip uzaklaşanlar oldu. Deneyimli gazeteci Hande İpekgil sordu, Klinik Psikolog, Yoga Eğitmeni Gülşah Beştav cevapladı

Pandemi ile birlikte eğitimlerimizi, eğlencelerimizi, alışveriş biçimimizi, tatillerimizi kısaca her şeyi gözden geçirdik. Peki ya ilişkilerimizi? Pandemi günlerinde aşk ve ilişkiler nasıl yaşandı? Biten ilişkiler, başlayan ilişkiler, alınan kararlar, çok sevenler bazen de nefret edip uzaklaşanlar oldu. Sadece hastalıktan değil, sevdiklerimizi kaybetme düşüncesiyle de korku ve kaygılar yaşadık. Kısaca hayat son birkaç yılda hem kendimizi hem ilişkilerimizi gözden geçirebilmemizi de sağladı. Salgın bitmese de yeniden iş ve sosyal hayata geçmemizle birlikte ilişkilere ne oldu? Bu sorunun cevabını Klinik Psikolog, Yoga Eğitmeni Gülşah Beştav’a sordum.

 

Pandemi aşkı öldürdü mü?

-Gülşah Hocam Covid-19 bizi her anlamda hazırlıksız yakaladı. Öyle ki, en yakınlarımızla birlikte günlerce aynı evde zaman geçirmek bile yeni bir deneyim gibi oldu. Birlikte yaşayan çiftler birbirlerini görmeye belki de yeniden tanımaya başladılar. Daha önce hiç olmadığı kadar beraber vakit geçirdiler, bazı çiftlerin sabrı sınandı, ayrı yaşayan çiftler pandemi yüzünden uzun süre görüşemedi. Kısaca ilişkiler yeniden şekillendi de diyebiliriz. Bu süreç herkeste aynı gibi gözükse de ilişkileri farklı etkiledi diye düşünüyorum. O dönemde bize, ilişkilerimize neler oldu anlatır mısınız?

-Tüm ilişkilerin formu değişti, sosyal ağlarımızla bağımız zayıfladı; evde kaldıkça içe döndük, içe döndükçe özümüzle bağlantımız arttı. Kendi alanımızı, sınırlarımızı ve hayatımızı tekrardan bir gözden geçirme fırsatımız oldu. Bu da aslında halının altına süpürülmüş sorunları yüzeye getirdi, iş yoğunluğundan vakit bulup tartışılamayan gündemler tekrar masaya yatırıldı. Yakın ilişkilerde gördüğümüz dinamiklerin hepsi harekete geçti ve ertelenmiş sonlanmalar gerçekleşti. Diğer yandan bu kadar içe çekilme yalnızlık hissini de tetikledi ve bağlanma arzusunu artırdı. İşte bu yüzden playboylar bile evlenir oldu. Kendimize ve ilişkilerimize yakından bakma fırsatımız oldu, bu anlamda hem kendimizle hem de çevremizle ilişkilerimizi danışmanlık ve eğitimler alarak bolca mercek altına alıp, iyileşme/iyileştirme sürecine girdik.

Pandemi aşkı öldürdü mü?

-Sağlıkla ilgili endişeler, sosyal hayatın kısıtlılığı, ekonomik zorluklar, kaybetme korkusu da dahil  pek çok durum; ilişkileri olumsuz etkiledi diyebilir. Hatta yapılan bazı araştırmalar sonucu ayrılıkların ve boşanmanın arttığı yönündeydi. Sizce de durum böylemi ve size gelen danışanlar en çok hangi konudan rahatsızlardı?

-Pandemi, varoluşsal kaygıyı tetikledi; dolayısıyla yaşamsal tehdit halinde evliliklerde ve çocuk sahibi olma arzusunda bir artış gözlemledik. Bir yandan boşanma düzeyindeki artışın büyük ölçüdeki nedeni de bu varoluşsal kaygı diyebilirim. Genellikle kişilerde tetiklenen hastalık ve ölüm kaygısı mevcutta sorun yaşadıkları ilişkilere dair daha cesur, daha radikal kararlar alıp “zaten hayatın sonu yakın” hissiyle boşanma konusunda ani kararları tetiklemiş gibi gözlemliyorum. Pandemi başladığından bu yana bana terapi için en çok kaygı bozukluğu, uyku bozukluğu, hastalık hastalığı ve ilişkisel sorunlarla baş vuruldu.

 

-Peki sizce ülkemizde krizleri, güçlükleri fırsata çevirme noktasında, ilişkileri genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

-İlişkiler, dışsal sorunlardan yani maddiyat, iş stresi, sağlık sorunları, ailevi çatışmalardan en çok etkilenen alanımızdır. Bu eve kapanma ve sosyal hayatın kısıtlanması esasında bu anlamda ilişkileri büyüten ve sağlıklı geliştiren bir süreç oldu. Bu krizi fırsata çevirebilen çiftler ilişkilerde doğru sınırları koyabilen evde ve ortak paylaşım alanlarında sınırlarını koruyabilen, duygularını doğru ifade edebilen ve iyi iletişim kurabilen çiftlerdi.

 

-Gülşah Hocam, pandemi başlangıcından beri teması çok özledik. Sarılmayı, yan yana rahatça oturabilmeyi vb. Çoğu ilişki de uzaktan yaşandı. Pek çok kişi yıllardır dinlediğimiz bazı şarkılar gibi aşkını, ilişkisini yaşamaya başladı. Onlar için aşk uzak kalmaktı, uzaktan sevmek aşkların en güzeliydi :) Yani aslında olumsuz gördüğüm bu gibi durumlar pandemi ile normalleşti. Sizce bunun normalleşmesi yeni dünya düzeninde kabul etmemiz gereken bir durum mu?

-Pandemi, “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli”, temasında gördüğümüz gibi, bağlanma problemi olanlar, yakınlıktan kaçanlar için iyi bir bahane oldu. Yeni dünya düzeninde birlik bilincinden uzak bir dünya yaratılmak istendiği için yakınlık, temas, duygusal paylaşım olmaması için, korku ve kaygı hisleri tüm dünyaya salındı. Bu sebeple yeni dünya düzeninde, fazla yakınlık, samimiyet ve hızlıca kurulan temas kaygı verici olarak niteleniyor. Bunun da çıktıları şimdi değil ama ilerleyen süreçlerde ilişkilerde fiziksel temasın daha geç sağlanması olarak karşımıza çıkacak gibi gözükmektedir.

 

-Peki sosyal mesafe ile ilişkileri birlikte değerlendirdiğimiz de empati yeteneğimizin azaldığını söyleyebilir miyiz?

-Aslında empati yeteneğimizin azaldığını değil de empati pratiğimizin azaldığını söyleyebiliriz. Çünkü çok fazla kendi alanımızda kalmak ve sosyal etkileşimin azalmış olması daha benmerkezci bakma pratiğimizi arttırmış durumda. Ama bundan sonrasında aşılar ve normalleşme süreci ile birlikte eski empati yeteneğimize geri döneceğimize inanıyorum.

 

-Hemen herkes koronavirüs salgını sonrası, dünyanın bir daha eski dünya olmayacağını, uluslararası sistemin, devletlerin ve ekonominin kalıcı bir biçimde dönüşeceğini düşünüyor. Uzmanların pek çoğu küresel pandemi salgını sonrasında toplumsal davranışların da değişebileceğini, fiziksel mesafe ve hijyen öneminin etkisini sürdüreceğini söylüyordu. Şuan ki süreci değerlendirecek olursak son durum nedir, bu konuda ki gözlemlerini söyler misiniz?

-Fiziksel mesafe ve hijyen 80’lerden önceki kuşak için de çok önemliydi, belki hatırlarsınız büyüklerimizi dışardan geldiğimizde ellerimizi yıkamamız gerektiğini, dışarda giydiğimiz kıyafetlerle yatağa girmememiz gerektiğini, hatta kültürümüzün bir parçası olan misafire kolonya ikramı da bu hijyene verdiğimiz önemden gelir. 80-90’lar biraz daha disko ve rahat daha özgür olmak temalı geçtiği için. Bunlar birazcık daha unutulmuş rutinlerdi, salgın sonrası bundan sonra fiziksel mesafeye ve hijyen kurallarına herkesin daha fazla dikkat edeceğini düşünüyorum.

 

-Birçok rutinimizin kısıtlanması, okulların, işletmelerin kapatılması, ev içine iş taşıma ve karantina uygulaması gibi durumlar salgını kontrol altına alabilmek için uygulandı. Haliyle uzun süre aynı evin içinde yaşayan çiftlerde kişisel alana girildiğini düşüncesi oluşmuş olabilir ve sürekli aynı ortamda bulunmaktan dolayı bunalmış hissine kapılmış olabilirler. Partnerler arasındaki bu duygu durum değişiklikleri sizce yeniden normale dönüyor mu ve ya döner mi?

-Partnerler arasındaki bu boğulma bunalma hisleri esasında kendi sınırlarını doğru koyamadıklarının, sınır konusunda zorlandıklarının göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu süreçte bunun tetiklenmiş olması zaten hali hazırda sınır problemine sahip olduklarını gösteriyor. Normalleşme sürecinde, kendi alanlarını nasıl korumaları gerektiğini öğrenen çiftler bundan sonra sınırlarına daha çok dikkat edecekler.

 

-Pandemi önlemlerinin yavaş yavaş gevşetilmeye başladığı, normalleşmeye başladığımız bu dönemde hepimiz biraz şaşkın biraz heyecanlıyız. Pandemide kabullenip adapte olduğumuz süreç, normalleşme dönemiyle bizi tekrardan uyum sağlayacağımız başka bir sürece soktu. Peki, yeniden normalleşme hem ruh sağlığımızı hem de ilişkilerimizi nasıl etkiliyor? Ve konuyla ilgili tavsiyeleriniz neler?

-Yeniden normalleşme sürecinde korku ve kaygı geri planda, fondaki müzik gibi çalmaya devam ediyor. Bu anlamda ruh sağlığımızı korumak için iyi beslenmek, hareket etmek ve kendimizi gevşetici pratikler yapmak çok önemli görünüyor. İlişkiler açısındansa birebir vakit geçirmeyi bolca pratik eden çiftler yeniden normalleşmede daha güçlü bir bağ kurmuş şekilde karşımıza çıkıyor. Bu anlamda zorluk çeken çiftler içinse tüm bu tetiklenen durumları terapide çözmek için en uygun zaman diyebilirim.

 

-Hocam son olarak sizin yoga eğitmeni olduğunuzu biliyorum. Hatta psikoloji temelli yoga uzmanlık eğitimi veriyorsunuz. Hem bu eğitimi hem de yoganın psikolojik etkilerini anlatır mısınız?

-Yoga, psikoloji biliminden çok önce var olan kadim bilgilerle birlikte; psikoloji gibi ruh, beden ve zihni bir arada ele alan bir sistematik içerir.

Yoga psikolojik esneklik, bilişsel kapasite, zihinsel güç, dayanıklılık ve stresle başa çıkma kapasitesini artırmada bilinen en eski yoldur. Etkisi yüzlerce yıllık deneyimle sabittir.

Yoga psikolojisi pozitif bir bilimdir, bireysel ve sosyal birçok sorunun çözümünde etkilidir. Kişinin yaşam kalitesini çok boyutlu bir şekilde arttırmaya yardımcı olan yoga aynı zamanda doyumlu ve mutlu bir yaşamında temelindedir. Doğu felsefesinin temelindeki Yoga ile Batı felsefesinin temeli aynıdır, ikisi de humanistik ve doğaldır. İkisi de bireyin dengeye giden yolda zihin ve beden bütünlüğünü sağlaması üzerine çalışır.

Psikoloji temelli yoga uzmanlık eğitiminde, terapi odasında ve eğitimlerimizde yogayı kullanabilmeyi sağlayan pratikleri çalışıyoruz. Bu yolla yogayı psikoterapi ile karşılıklı birbirini tamamlayan bütünsel bir yöntem olarak kullanmış oluyoruz.

Pandemi aşkı öldürdü mü?

-Bu önemli bilgiler için çok teşekkür ederim.

 

RÖP: Hande İpekgil

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.