Konya’da helvayı adama döverek yedidirler. Ünü dünyaya yayıldı

Konya’da helvayı adama döverek yedidirler. Ünü dünyaya yayıldı

Gez dünyayı gör Konya'yı derler. Neden? Konya'da insanlara zorla helva mı yediriliyordu? 1000 sene önce Konya'ya gelen seyyahlar nasıl bir Konya resmediyorlar? İşte o şaşırtıcı ayrıntılar:

Gez Dünyayı Gör Konya'yı Denir. Yüzyıllardır Binlerce Seyyahın Seyahat Listesinde İlk Sırada Yer Alıyor Konya. Anadolu’nun, Akşehir Ve Nasrettin Hoca’yı Anarsan Dünyanın Tam Ortasında Yer Alan Kent, Bulunduğu Coğrafi Konum İtibariyle Eski Çağlardan Beri Yolların Kavşak Noktasında Yer Alıyor. Binlerce Yıldır Binlerce Seyyahın Ziyaret Ettiği Konya Seyyahlar İçin Ne İfade Ediyordu? İşte Ayrıntılar.

Osmanlı Döneminin Konyası/ Hacıların Günlüklerinden

Osmanlı Döneminin Konya’sı, İstanbul’dan Başlayarak Anadolu Ve Kutsal Topraklara Doğru Devam Eden Ve Osmanlılar Zamanında ‘Sağ Kol Güzergâhı’ Olarak Adlandırılan Hat Üzerinde Yer Alır. Bu Güzergâh Osmanlı Haberleşmesinin (İstihbaratının) Merkezi Konumunda Olduğu Kadar Aynı Zamanda Akşehir’den Başlayarak Ilgın, Ladik, Konya, İsmil, Karapınar, Ereğli’ye Kadar Uzanan Hac Menzili. Dolayısıyla Bu Güzergâhtan Geçen Hacılar Ve Farklı Görevlerle Seyehat Eden Yolcuların Günlük Ve Notları Konya İle İlgili Gözlem Ve Deneyimlerine Dair İlginç Bilgiler İçeriyor.

En Az Bin Sene Önce “Konya’da Geçim Ucuzdur”

Bu Seyyahlardan Biri Kahire’nin Ünlü Alimlerinden Ders Alan Bedrü’d-Din İbn Raziyyi’d-Din El-Gazzi Bedrü’d-Din. 936/1529 Tarihinden İtibaren Şam’dan Başlayarak İstanbul’a Kadar Sürecek Seyahat Ediyor. Konya’ya Gelen Bedrüddin Ereğli Ve Akşehir’i Geziyor. Sonra Konya Merkeze Geliyor. Konya İle İlgili İzlenimleri Şöyle: “Konya, Güzel Bir Şehirdir. Münbit Ve Mahsuldar Ovaları Vardır. Ağaçları Çeşitli, Bahçeleri Büyük, Çarşıları Zengin, Evleri Geniş, Türbeleri Güzel, Mescitleri Şirindir. Burada Geçim De Ucuz Ve Güzeldir. Hulasa; Şehir Baştanbaşa Yüce Bir Güzelliğe, Görülmemiş Bir Bahara Maliktir.”

KONYA’DAKİ 300 MUSLUKLU HAVUZ

Seyyah Mehmed İbn Ömerü’l-Âşık 1005/1596 senesinde seyahatleri esnasında gezdiği ve gördüğü yerlerle ilgili bir eser kaleme almaya başlar. Konya’yla ilgili aktarımlar şöyledir. “Konya, İbn Said’e göre, meşhur bir şehirdir. Cenup tarafında bir dağ vardır. Garbinde de gölle nihayet bulan bir nehir akar. Konya’nın bu dağ cihetinde üç fersaha yakın ve nehir tarafında sulanmakta olan bahçeleri pek çoktur... Konya’nın meyveleri bol ve Kamerüddin adını taşıyan zerdalisi pek güzel ve şirindir. Burası önceleri, saltanat merkezi idi. Buranın kalesinde Eflâtun’un bir kabri vardır. Nüzhetü’l-kulûb’te yazıldığına göre Sultan Kılıç Arslan yontulmuş taşlardan bir kale bina etmiş içinde de kendisi için muhteşem bir saray yaptırmıştır. Konya’nın harabeye yüz tutan suru Sultan Alâeddin Keykubad ve ümerası tarafından tamir ettirilmiştir. 20 arşın derinlikte olan hendeğinin dibinden başlayarak, 30 arşın yüksekliğinde bulunan surunun tepesine kadar yontulmuş taşlarla bina ettirilmiştir. 12 kapısı olan bu surun, çevresi 10 bin adımdan ziyadedir. Her kapının önünde kale vâri bir köşk vardır. Konya’nın havası mutedildir. Suları güzel ve civar dağlardandır. Surun kapısında, bu suların içine aktığı 300 kadar musluklu bir büyük su haznesi vardır. Münbit ve mahsuldar olan Konya’da pamuk, buğday, arpa ve diğer hububatlar yetişir...”

1056’LI YALLARDA KONYA BÜYÜK ŞEHİRDİR-‘KONYA’DA HELVAYI ADAMA TOPUZ İLE YİDİRİLER’

Kadrî mahlasıyla eserler vermiş bulunun Abdülkadir Çelebi, 1056/1646 senesinde gerçekleştirdiği hac yolculuğu sırasında Konya ile ilgili şunları not alır günlüğüne: “...Konya büyük şehirdir. Ve bir buyuk kal‘ası vardır. Burçları cümle musavverdir. Şehrin bir miktarı kal‘ada ve bir miktarı kale haricindedir. Bedestenni kaledadır. Camileri gayet çokdur. İkisi salatindir biri Sultan Süleyman’dır ki hariç kal‘adadır... biri dahi Sultan Alaeddin’dir ki kal‘a içinde bir yüksek mahalde vaki olmuş kiliseden dönme bir büyük camidir. Minberi ve mihrabı hayli munakkaşdır. Sultan Alaeddin anda medfundur. Türbeye Cami‘den geçilir. Babası ve dedesi dahi dahilinde medfundur. Ol mahalde bir sarnıc vardır suyu gayetiyle sovukdur. Şems-i Tebrizi hazretlerinin dahi kal‘a icinde bir mahalde makamları vardır. Onda dahi mukabele olur. Amma kendileri ne mahalde medfun olmalarında ihtilaf etmişlerdir. ‘Selametu’l-insan fi hıfzı’l-lisan’ ve şehrin altı mahalde hamamı vardır. Dordu kal‘ada ikisi haricindedir. Ve hanları ve carşu ve bazarı mukemmeldir. Hususan helvacı dukkanları helvası gayet latif olur ve bir latife vardır ki ‘Konya’da helvayı adama topuz ile yidiriler’ dirler... Ve Meram dirler bir vadi vardır bir saatte varulur. Bağ ve bağcelu bir cay-ı zibadır. Ol şehrin halkı vakt-i germada anda giderler. Ve Meram’ın bir hoşca hamamı vardır ve ol hamamın bir şadırvanı vardır hayli yuksek akar. Bu beyt onda tahrir olunmuşdur.”

KÂTİP ÇELEBİ’NİN KONYASI

Katip Çelebi’nin 1058/1648 yılında Sultan IV. Mehmed için kaleme aldığı ‘Cıhannümâ’ adlı eserde, Konya ile ilgili önemli bilgiler ortaya koymaktadır. Bu satırlar şöyledir: “Konya... Bunun kal‘asini Sultan Kılıcarslan-ı Selcuki taştan yaptı. Daru’l-mulku ve tahtı idi. Kendu sarayında bir eyvan-ı azim bina itti. Ba‘de suru harabe-i muşerref oldukda Sultan Alaeddin Keykubad-ı Selcuki ve umerası tecdid idub taş ile ka‘r-ı hendegin yaptılır. Hendegi yirmi zira‘ irtifa‘ divarı otuz zira‘dır. Bu surun on iki kapusı olub her birinin buyuk kasr şeklinde kuleleri vardır... Suyu dağdan gelur. Anın icin bab-ı surda bir kubbe-i azime vardır. Haricinde ucyuz kadar lule ab cari olur. Şehre munkasımdır... Ekser bağistan canib-i cebeldedir.. Bunda bir nev‘ asumani şukufe olur ki ehli ana debbağ ciceği dirler. Tahmini her sene sair mezruat gibi ekib bicerler. Ve bununla debbağlar asuman gonu edim ve sahtiyan tabbağ iderler Bilad-ı Ruma ve Frenge gider... İsmil’in karşusında olan dağlara Fodul Baba dağları dirler imiş. Ehl-i İsmil anlara gusfendisu(koyunları) sayd(avlamak) itmek olmaz. Fodul Baba surusu dirler ve anun himayesinde dirler. Destur ile gurban taleb idub iki uc gusfend saydına cur‘et idub ucden ziyadesine sayd cur‘et etmezler. Anlarda meşhurdur eger ziyade olursa elbette ol adama ukubetler gelur. Hani ba‘zusu helak olmuştur hatta bir asırda Konya Paşası ol koyunlara ta‘arruz etmişdir. Azim ukubetlere uğradı. Ve bu koyunların surusu iki bin kadar ve daha ziyadedir. Hala ol dağda ne ağac ne su vardır...”

KONYA’DA DEBBAĞLARIN KULLANDIĞI MEŞHUR ASÜMANİ ŞUKUFE ÇİÇEĞİ

Katip Çelebi’nin Konya hakkında öne çıkardığı özelliklerinden biri ‘asümânî şukufe’ olarak adlandırdığı debbağ çiçeğidir ki bu çiçekten elde edilen boya maddesinin deri işlerinde ne kadar önemli hammadde olduğu ifade edilmektedir. Daha da önemlisi, bu yolla elde edilen derilerin Avrupa ülkelerine ihraç edilmiş olması hem Konya ekonomisi hem de ülke ekonomisi bakımından manidardır.

KONYA’DA SU MİMARİSİ

Bunlara ilaveten Katip Çelebi, Konya’nın su mimarisini doğrudan ilgilendiren açıklamalarda bulunmaktadır. Konya’nın suyunun Meram bölgesinden geldiğini ve üç yüz lüle tarafından şehrin muhtelif yerlerine taksim edildiğini belirtmektedir. Konya ile ilgili izlenimler İsmil yakınlarındaki Fodul Baba dağları(Bozdağlar) olarak adlandırılan dağlık arazideki yaban koyunlarının mevcudiyeti ve onları avlamanın yasaklanmasıyla ilgili menkıbelere dayanan gerekçelerle devam edilmektedir.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN KONYASI

Yüzyılın en önemli seyyahlarından olan Evliya Çelebi, sadece hac güzergâhında bulunan şehirleri aktarmamakta, bazen de bir elçi yada orduyla birlikte hareket eden bir nefer gibi Osmanlı toprakları dahilinde olduğu kadar zaman zaman bu coğrafyanın dışına çıkarak gördüklerini ve yaşadıklarını yazıya dökER. İşte Evliya Çelebi’nin 1060/1650 senesinde gezdiği, gördüğü ve yazıya aktardığı Konya şehrini geniş bir biçimde aktarmaya çalışalım: “Konya Kalesi’nin yapıcısı, Yunanlılardan Yenvan Tarihi’nin sahibinin yazdığına gore, Nişan oğlu Aleksandır oğlu Harkılan’dır... Buraya Muslumanlardan ilk olarak gelen, Selcuklulardan Alaeddin Keykubad’dır. Bunlar Anadolu Selcuklularındandır. Selcuklu, Mahan diyarından Danişmendoğulları ile gelerek Azerbaycan ulkelerini fethetmişler ve amca oğulları Cobanbay’ı buraya hakim tayin etmişlerdir...”

KONYA KALESİ KİSRA SARAYISNADN ÜSTÜNDÜR

Evliya Çelebi, Konya Kalesi’nin fiziki yapısını en ince detaylarına kadar aktarmaya çalışmıştır:“Konya Kalesi’nin şekli tarihinde, yontma taş ile Sultan Mesud’un oğlu Sultan İzzeddin Kılıc Arslan inşa ettirip sağlamlaştırarak, dorduncu yapıcısı olmuştur. Bir de sultan divanhanesi yaptırmıştı ki, o asırda Kisra eyvanından daha ustundu. Zelzeleden yıkıldığında Keykubad tarafından onarılmış ve bir hendek kazılmıştı ki, derinliği onbir, genişliği elli ve surlarının yuksekliği otuz melik zira’dır. Dış kısmındaki hisar duvarının cevresi onbin adımdır. Atpazarı kapısı uzerinde zincirlerle asılmış bir kuru at kafasına gem vurup, gosteriş icin koymuşlardır. Binici olan bu memleket halkına nasihat icin konmuştur. Yani avrata ve ata guvenmeyip, at kuru kafa olsa da ağzından gemi, başından dizgin ve yuları eksik etmeyesin demektir. İc kalenin avlusu belli değildir. Bu kale Selcuklular zamanında oniki kapılı idiyse de, Osmanlıların eline gectikte dordu bırakılıp diğerleri kapatılmıştır. Kalenin her tarafı ceşitli sanat eserleriyle suslenmiştir. En son olarak, Sultan Alaeddin Keykubad’ın oğlu Gıyaseddin yeniden yaptırmıştır...”

“ALAADDİN CAMİİ DİL İLE ANLATIMAYACAK KADAR GÜZEL”

Evliya Çelebi Konya şehrinin dini yapıları, eğitim kurumları, su mimarisi, iklimine varıncaya kadar oldukça geniş izlenimler aktarmaktadır. “En eski cami, ic kalede Sultan birinci Alaaddin Camii’dir. Diller ile anlatılmayacak, kalemler ile yazılamayacak kadar guzel bir camidir. Fakat ic kalede olduğundan cemaati az olmaktadır. Bu ic kale yuksek bir yerdedir. Mukemmel cebhaneleri ve topları vardır. Bu kalenin doğu ve kuzey tarafları kucuk bir goldur. Konya’dan gecen butun pınarlar bu göle akarlar… Suyu ve havasının guzelliğinden, halkı sağlam ve sıhhatli kimselerdir. Oyle yaşlı kimseler vardır ki, kuvvetleri gitmiş, omru yuzyetmişe yetmiş, gucleri bitmiş oldukları halde yine dinc olurlar. Bilginleri olgun, efendi ve durust kimselerdir. Konya’nın helvacı ve berberleri dillere destandır. Eşraf ve ayanın onde geleni, Hazret-i Mevlana’nın oğlu Halim Celebi’dir. Yirmi kadar, Eflatun ve İbn Sina’dan ornekler veren hakim, cerrah, tabib bilginleri vardır. Sohbet ettiğimiz kimseler arasında duası kabul olunan buyuk kimseler vardır. Askeri kumandanların hepsi samur kurk ve guzel elbiseler giyerler. Uleması da ceşit ceşit sof ve melayi kumaşlar giyerler. Tarikata bağlı kimseler, Mevlana’ya bağlı olduklarından, Mevlevi kulahları uzerine sarık sararlar. Halkın hepsi Turk’tur. Acık-secik ve guzel konuşan kimseleri vardır. Suyu ve havası gayet guzeldir. ‘Maretu’n-Numan ve Halebu’ş-sehba havasından daha hoştur’ derler. Hakikaten seher vakti sabah ruzgarından insan taze hayat bulur. Kale dışında su taksimi icin bir kubbe yapılmıştır. O kubbeden 366 ceşmeye su dağılıp şehrin cami, mescid, han ve hamamlarına, ayan saraylarına hep buradan su gider. Kaynağı, Meram dağındadır. Ayrıca 2700 su kuyusu bulunur ki bostanlar sulanır. Butun nebatlar bu şekilde yetişir. Şehir beşinci iklimin ortasında olup, yaz ve kışı normaldir. Yedi turlu buğdayı olup, devedişi tabir edileni ancak Şam civarında yetişir...”

“KONYA’DA ADAMA HALVEYA DÖVEREK YEDİRİRLER”

Evliya Çelebi’de Konya’nın güzelliklerinin baştan çıkarıcı olduğunu söyler. O da diğer bazı seyyahlar gibi Konya’nın damak tadına getirir konuyu: “ Kuyumcuları, kulahcıları, terzileri ve berberleri meşhurdur. Dericileri de Osmanlı ulkesinin en iyileridir. Meram dağında bir ceşit cicek yetişir ki, civid rengindedir. Dericileri onunla derileri tabaklayıp gok rengi, şeftali sarısı, turuncu ve kırmızı deriler yaparlar. Bu deriler, Arabistan ve Acemistanda cok meşhurdur. Yiyeceklerden beyaz ekmeği, kahisi(simit), coreği, balı, boreği, ceşitli helvaları, zulbiyesi, pandisi, pişmaniyesi ve tahini de cok meşhurdur. Hele sabunisi ve beyaz cinisini aşıklar yediğinde lezzetinden dimaları acılır. Ozel olarak helvacı carşısı vardır. ‘Konya’da adama helvayı doğerek yedirirler’ sozu meşhurdur. Meyvelerinden Meram dağında ‘kameru’ddevle ve kameru’ddin’ adıyla iki ceşit kayısı yetişir ki, Şam’ın kaysısından daha lezzetli, sulu ve tatlıdır. Yirmi ceşit armudu, kiraz, şeftali, uzum sarması ve badem kırması olur. Burada tabiat şartları gereğince limon, turunc, nar, incir ve zeytin gibi meyveler olmaz.”

EVLİYA ÇELEBİ “KONYA’DAKİ BAHÇELER GİBİ BAHÇE GÖRMEDİM”

Evliya Çelebi Konya şehrinin mesire yerleriyle ilgili önemli kıyaslamalara yer verilmiştir. Notları şöyledir: “Herkes butun gezginler, Konya’nın gezi yerlerini ve bahcelerini methederler. Ben de yirminci seyahatim olan bu seferime kadar, hakikaten boyle bahceler gormedim. Budin hududunda Pecevi Sirem şehrinin kale ardındaki Baruthane mesiresi, Kırım yarımadasının Sodak bağı, İstanbul’un yuzyetmişten fazla bahce ve gulistanları, Malatya’nın Uspuzu’su, Tebriz’in Şah-ı Cihan bağı bu Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir cimenlik bile olamaz.”

MERAM HAMAMINA GİRMEK CENNETE GİRMEK GİBİ

1193/1779 senesinde hacca giden Mehmed Edîb Efendi, eserlerinde Edîb ve Derviş mahlâslarını tercih etmiştir.60 Mehmed Edîb, hac yolculuğu sırasında gördüğü ve yaşadıklarının dışında kendinden önce kaleme alınan eserlerden doğrudan alıntılar yaparak zenginleştirme yoluna gitmiştir. Konya ile ilgili kısımlarda aktarılan bilgilerin büyük bir kısmı diğer kitaplardan özellikle de Kadrî’nin kitabından alıntılarla doludur. Konya’ya, Meram bölgesindeki izlenimleriyle anlatıma başlar ve Meram Hasbey Hamamı’yla ilgili şu beyti tekrar eder; “İrişur fıskıyyesi akdıkca daim bamına / Cennete girmek dilersen gir Meram Hamamı’na”.

Bu haber araştırmada “OSMANLI SEYYAHLARININ İZLENİMLERİYLE KONYA VE ÇEVRESİ” adlı makaleyi yazan S. Ü. İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Tarih Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Çaycı’nın makalesinden faydalanılmıştır.

Kaynak:Ali Ulurasba

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.