Şiirleri ve türküleriyle sevenlerinin gönlünde yer edinen isim; Ozan Arif
"Ozan Arif" adıyla bilinen Arif Şirin, vefatının ikinci yılında anılıyor. Ozan Arif; şair, bestekar ve söz yazarı kimliğiyle öne çıktı. Giresun'un Alucra ilçesine bağlı Hapu köyünde 1949 yılında dünyaya gelen Şirin, ilk ve orta öğrenimini Samsun'da tamamladı. Arif Şirin, eğitimini sürdürürken ailesine destek olmak için yaz aylarında da tarım işlerinde çalıştı. Ortaokul yıllarında sesine aşık olduğu bağlama ile tanışan Ozan Arif, yakalandığı tüberküloz hastalığı nedeniyle İstanbul'da yaklaşık bir yıl hastanede tedavi gördü. Burada harçlıklarından biriktirdiği parayla 1964 yılında ilk bağlamasını satın alan Şirin, çalmayı da kendi kendine öğrenmeye çalıştı. Diğer hastaların şikayeti üzerine hastane yönetimince çıkarken iade edilmek üzere sazına el konulunca yine harçlıklarını biriktirerek başka bir bağlama alan Şirin, bu da alınınca 3'üncüsünü edindi. Böylece Arif Şirin'in hastaneden çıkarken 3 bağlaması oldu. Çocukluğunda tarlada çalışırken atma türküler söyleyen Şirin, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Sürmeli Bey, Yusuf ile Züleyha gibi destanları okuyarak büyüdü. Memleketi Alucra'da pazar kurulan günlerde destancıları dinleyen Şirin, köyde etrafında yaşanan olaylarla ilgili şiirler yazmaya başladı. "Ozan" mahlasını ortaokuldaki okul müdürü Kemal Giritli'nin verdiği Arif Şirin, gittiği öğretmen okulunda edebiyat alanında kendini geliştirdi. Alparslan Türkeş'i ilk kez ortaokul yıllarında Samsun'da düzenlenen toplantıya geldiğinde gören Şirin, bu toplantının ardından kendini Türkeş'e yakın hissetmeye başladı. Yıllar sonra öğretmen okulundan mezun olunca gittiği Ankara'da Türkeş ile ilk kez görüşme fırsatı buldu. Öğretmen okulunu tamamlayan Ozan Arif, Samsun'da 2 farklı köy okulunda 1970-1979 yılları arasında öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptı. Bu arada ülkücü hareket kapsamında arkadaşlarıyla toplantı ve faaliyetlere katıldı. Sosyal faaliyetlerde de bağlama çalıp deyişler söyleyen Ozan Arif, Ülkü Ocakları Genel Merkezinin dikkatini çekti. Turnelere giden, piyeslerde perde arasında bağlamayla kendine has program yapan Ozan Arif, Ülkü Ocaklarınca Ankara'da düzenlenen etkinliklere de katıldı. Konserlerinde memleketinin yöresel kıyafetini giyen Ozan Arif, Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından 1977-1978 yıllarında Konya'da düzenlenen "Aşıklar Bayramı"na gönderildi. Burada seslendirdiği şiir büyük beğeni toplayan Ozan Arif, dinleyicilerin isteği üzerine, ikinci kez söylemek yasak olmasına rağmen jüri üyelerinden Ahmet Kabaklı'nın ağırlığını koymasıyla şiirini tekrar okudu.
ŞİİRİNİ DEĞİŞTİRMESİ İSTENİNCE TRT'YE ÇIKMAYI REDDETTİ
Ozan Arif, burada altın madalya kazandı. TRT'den Konya'ya çekim yapmaya gelenler tarafından altın madalya alan 16-17 kişi, Ankara'ya davet edilir. Ozan Arif, bir röportajında orada yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor: "O aşıklar birbirini dürtüyor. 'Ben çıkacağım daha uzun' diye. Şimdi bana geldi sıra. TRT'de 'sol' hakim tabii o zaman. Çekim yapanlar geldi, 'Şiirin şurasını değiştirebilir misin?' dediler. 'Ben bu şiirle böyle altın madalya aldım' dedim. 'O zaman seni çekemeyeceğiz' dediler. 'Tamam, çekmeyin' dedim. Reddettim. Hemen, sahne kıyafetimi giymiştim, kuşağı falan çıkarmaya başladım. O ara hiç unutmuyorum, Allah rahmet etsin, şimdi vefat etti Şeref Taşlıova geldi yanıma, dedi ki; 'Arif seni tebrik ederim'. 'Niye abi?' dedim. 'Görmüyor musun biz 2 dakika televizyona çıkacağız diye birbirimizi yiyoruz, sen bana ders verdin.' dedi."
Ozan Arif, Amasya Suluova'da bir sinema salonunda Ülkü Ocakları ile ilgili düzenlenen toplantı sırasında saz çalmak için hazırlık yapmak üzere perdenin arkasına geçtiği sırada, sandalyenin altına yerleştirilen bomba patlatıldı. Burada 3 kişi yaşamını yitirdi, 16 kişi de yaralandı. Ozan Arif daha sonra bu olayı, "Bende kapanmaz bir yara" olarak niteledi.
"BAŞBUĞUM BENİ ARADI. 'GEL OĞLUM' DEDİ"
Almanya'da bulunduğu yıllarda Türkiye'de hakkında birçok soruşturma devam eden Ozan Arif, kendisiyle yapılan röportajda gurbetten dönüş sürecini de şu ifadelerle aktardı: "Benim için toplam 183 sene ceza istiyorlardı. Benim amcam avukatlığımı yaptı. Bütün vilayetlerde açılan davalarımı topluyordu. Amcam, 'Bunların ipiyle kuyuya inilmez. Gel demeden gelme' diyordu. Başbuğ da aynı şeyi söyledi. 'Oğlum ben gel demeden gelme, bir delilik yapma' diyordu. Bir gün Başbuğum beni aradı. 'Gel oğlum' dedi. 'Ben hallettim'. Ben Samsun'dan milletvekili adayı olarak geldim. İttifak vardı o zaman. O ittifakın Samsun 2'nci sıra adayı olarak. Birinci sırada Erbakan'ın adayı. O zaman şehir barajı sistemi vardı. 73 bin falandı Samsun barajı. 69 binde kaldık ama öyle milletvekili olayım diye bir derdim yoktu. Benim için vatanıma kavuşmak, 10 tane milletvekilliğine değerdi..."
Arif Şirin, 11 yıllık gurbet hayatının ardından 24 Eylül 1991'de Türkiye'ye döndü. Bir süre sonra yine Almanya'ya dönen Ozan Arif, Avrupa ve Türkiye'de konserlerini sürdürdü. Çıldır'da Aşık Şenlik, Erzurum'da Sümmani Baba, Erzurumlu Emrah, idolü olarak nitelediği 1800'lerde yaşamış Develili Aşık Seyrani Baba'yı Türk halk edebiyatında muazzam örnekler verenler olarak anlatan Ozan Arif, özellikle Develili Aşık Seyrani Baba'da kendisini bulduğunu vurgular. Pir Sultan Abdal'ı da "dava adamı" olarak anan Ozan Arif, ona haksızlık yapıldığına inandı.
İlk plağı İstanbul Ülkü Ocakları tarafından 1973-1974'lü yıllarda çıkarılan Ozan Arif, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ülkücü camianın yaşadığı acıları ve işkenceleri dile getirdiği şiirleriyle tanındı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.