ABD'nin Afganistan'daki başarısızlığının nedenleri

ABD'nin Afganistan'daki başarısızlığının nedenleri

Afganistan'da sadece ABD İstihbarat Topluluğu değil, ABD'nin tüm Afganistan stratejisi ve bu strateji kapsamında bu ülkede görev yapan tüm kurumsal yapıları büyük bir başarısızlık yaşadı.

ABD'nin 7 Ekim 2001 tarihinde başlayan Afganistan'a müdahalesi 20. yılını doldurduğu 2021 yılında sona erdi ve ABD'nin Afganistan'dan çekilme süreci 31 Ağustos 2021 tarihi itibarıyla tamamlandı. ABD'nin Afganistan’a müdahalesi, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un "önleyici müdahale stratejisi" kapsamında "Terörizmle savaşmak için Afganistan’a gidiyoruz" beyanıyla başladı. Bush’un "önleyici müdahale stratejisi", Afganistan'da yerleşik El Kaide unsurlarının yok edilmesi ve Usame bin Ladin’in yakalanması ve öldürülmesi hedefine odaklanmaktaydı. Bu strateji kapsamında terör unsurları, herhangi örgütsel eylem veya saldırı gerçekleştirmeden önce kaynağından yok edilmeliydi.

Bush yönetimi, 2001 yılında müdahale başlamadan önce Taliban rejimine "topraklarında saklanan tüm El Kaide liderlerini" ABD yetkililerine teslim etmeleri konusunda bir ültimatom verdi. Bu ültimatom kapsamında Bush tarafından Taliban yönetimine, bu talebi gerçekleştirmemesi halinde El Kaide ile aynı kaderi paylaşacakları, yani yok edilecekleri tehdidi savrulmaktaydı. Taliban yönetimi bu tehdidi görmezden geldi. 18 Eylül 2001'de ise 11 Eylül saldırıları kapsamında ABD'ye saldırmaktan sorumlu olanlara karşı güç kullanılmasına izin veren ve Cumhuriyetçiler ile Demokratların birlikte destek verdikleri bir karar yasalaştırıldı. Sonunda ise ABD’nin Afganistan'a müdahale süreci, Bush iktidarı tarafından başlatıldı.

 

Afganistan’daki sarp dağlık bölgenin kontrolü, denetimi ve gözetimi büyük zorluk arz eder. Bu durum ABD’nin sofistike sinyal istihbaratı (SIGINT) ve elektronik istihbarat (ELINT) imkanlarını verimli kullanamamasına neden olmuştur. Bu coğrafyanın zor şartları aynı zamanda, ABD istihbaratının SİHA ve İHA kabiliyetini de sınırlamıştır

Öte yandan çekilme süreci devam ederken, 26 Ağustos 2021 tarihinde iki intihar bombacısı tarafından Kabil Havaalanı'nın güvenliğinden sorumlu ABD askerlerine bir saldırı gerçekleştirildi. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth F. McKenzie tarafından yapılan açıklamada, Afganistan'da Kabil Havaalanı çevresinde iki bombalı saldırı gerçekleştiği, saldırıda 12 ABD askerinin ve en az 60 sivilin öldüğü, bu eylemde ayrıca 15 ABD askerinin ciddi şekilde yaralandığı açıklandı. Saldırıyı ise DEAŞ terör örgütünün Horasan grubu üstlendi.

Saldırı ile gerek tüm dünyada gerekse de ABD kamuoyunda ABD’nin Afganistan stratejisinin genel seyrinin yanı sıra özellikle ABD istihbaratının neden Afganistan'da başarısız olduğuna dair yoğun bir tartışma süreci yaşandı.

Aslında, Afganistan’da sadece ABD İstihbarat Topluluğu değil, ABD’nin tüm Afganistan stratejisi ve bu strateji kapsamında bu ülkede görev yapan tüm kurumsal yapıları büyük bir başarısızlık yaşadı. Fakat konuyu istihbarat tekniği açısından değerlendirecek olursak, öncelikle istihbaratın tanımı ve bu tanım kapsamında terörle mücadelede (kontr/terörizm) istihbaratın kullanımına dair bazı kavramların ele alınması gerekiyor.

İstihbarat kavramının birçok tanımı yapılabilir. Ama genel bir anlayışı temsil etmesi bakımında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) internet sayfasında yer alan tanım kapsayıcı ve isabetlidir. Bu çerçevede istihbarat; "haberlerin (ham bilgilerin) işlenmesi (tasnif, kıymetlendirme, yorum) sonucu üretilen bir ürün veya bilgi" şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım dahilinde ise terörle mücadelede, yani kontr/terörizmde istihbarattan istifade edilmesi, istihbaratın toplanması, analiz edilmesi ve müşteriye sunulması süreçlerinin;

  • Bir terör örgütü ile ilgili acil istihbarat ihtiyaçları haricinde, karar vericiler için uzun vadeli bir perspektif ve öngörü sağlanması: Örneğin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında, bu ülkede meydana gelebilecek siyasi istikrarsızlığın seyri hakkında isabetli istihbari analizlerin yapılması ve bu analizlerin siyasi iktidara servis edilmesi;
  • Karar vericilerin terör örgütlerine karşı izleyeceği stratejiler hakkında doğru kararları almasına yönelik süreçlerin desteklenmesi, yani karar vericinin en optimum politikaları oluşturmasının temin edilmesi: Örneğin, ABD Başkanı’nın gelen istihbarat kapsamında, en uygun çekilme takvimini uygulamaya koyması;
  • Bir terör örgütü tarafından düzenlenebilecek olan eylemlerin engellenmesi, eylem planlayıcılarının ve eyleme iştirak eden unsurların etkisiz hale getirilmesi: Örneğin, Kabil Havalimanı’nın korunma görevi sırasında bir saldırı olup olmayacağının önceden ve tüm detayları ile haber alınması;

amaçlarına odaklanması gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, başarılı bir terörle mücadele stratejisi kapsamında planlanan istihbari faaliyetlerin gelecekte meydana gelebilecek risk ve tehditleri önceden kavrama, yani bu tehdit ve risklerin ortaya çıkarabileceği sorunları ulusal çıkarlar kapsamında nihayetlendirme odaklı olması önem arz ediyor. Bu itibarla, terörle mücadelede istihbaratın temel fonksiyonları, karar vericilerin karar alma süreçlerinde en az hatayı yapmaları için gerekli olan çözümleri üretmesi ve terör eylemlerini önceden haber alarak, engellemesidir.

Terörle mücadelede istihbari çalışmalar, hedef terör örgütüne hulul etme/sızma (penetre etme), terör örgütünün faaliyetlerini engelleme, terör örgütlerini çökertme amaçlarına göre planlanmalı. Bahse konu amaçlar, ABD istihbaratının Afganistan’daki faaliyetleri örnek alınarak irdelenmesi halinde ise; El-Kaide ve türevi unsurları tespit etme, bu unsurlara hulul etme (sızma), bu unsurlar ve eylemleri hakkında bilgi temin etme ve bu eylemlerin engellenmesi şeklinde sıralanabilir. Yani söz konusu aşamalar; (1) Tespit, (2) Hulul Etme/ Sızma, (3) Bilgi Temini, (4) Engelleme veya nihayetlendirmedir.

Peki, ABD istihbaratı yukarıda belirtilen kavramlar ve hedefler dahilinde, neden Afganistan’da etkili bir istihbarat toplama stratejisi temin edememiştir? Bu soru başka bir şekilde de sorulabilir. Bilindiği üzere Afganistan, “imparatorluklar mezarlığı” olarak anılır ve dünyanın en zorlu coğrafyalarından birine sahip olan bu ülke, geçmişte İngilizler veya Sovyetler gibi ve günümüzde ise ABD gibi küresel güçlerin yenilmez (!) ordularına büyük hezimetler yaşatmıştır. Peki, bu ülkeyi "fethedilemez" kılan, bu coğrafyada etkili bir istihbarat ağı kurmayı zorlaştıran faktörler nelerdir?

İlk olarak görselde görülen sınır, yaklaşık 100 yıl önce İngilizler tarafından masa başında çizilmiştir. Afganistan’daki etnik çeşitlilik çok fazladır ve bu çeşitlilik birbirinden doğal olmayan sınırlarla ayrılır. Ülkede çok sayıda etnik grup bulunduğundan bir birlik bulunmuyor. Bu gruplar ise kimliklerini korumak için içe kapanık halde yaşamışlardır. Yani Kabil'deki yerli veya yabancı bir yönetimin ülkeye hâkim olması çok zor. Ayrıca söz konusu her etnik grubun kendi öncelikleri bulunuyor. Yani ABD istihbaratının bir etnik grupla yaptığı iş birliği, çoğu zaman diğer grubun çıkarlarına ters düşmüştür. Bu kadar fazla etnik çeşitlilik, ABD istihbarat servisi personeli için temel gereksinim olan yerel dillere hâkim olmayı da zorlaştırmıştır. Bilindiği üzere yabancı bir ülkedeki istihbari faaliyetin başarısı büyük oranda yerel dili de kullanabilen istihbarat personelinin sahadaki somut kabiliyeti ile doğru orantılıdır.

Bununla birlikte, Afganistan’daki sarp dağlık bölgenin kontrolü, denetimi ve gözetimi büyük zorluk arz eder. Bu durum ABD’nin sofistike sinyal istihbaratı (SIGINT) ve elektronik istihbarat (ELINT) imkanlarını verimli kullanamamasına neden olmuştur. Bu coğrafyanın zor şartları aynı zamanda, ABD istihbaratının SİHA ve İHA kabiliyetini de sınırlamıştır. Ayrıca Afganistan’ın zor coğrafyası sürdürülebilir bir tedarik zinciri kurmayı imkânsız hale getirmiş ve ABD istihbarat personellerinin haber ağıyla düzenli iletişim kurmasını zorlaştırmıştır. ABD istihbarat servisi personelleri için bölgeler arası seyahat de zor ve tehlikeli hale gelmiştir. Bu faktörler istihbarat personelini saldırı veya kaçırılma girişimlerine karşı daha sıkı tedbirler almaya itmiş, bu durum da ABD’nin istihbari faaliyetlerinin süratini, dolayısıyla topluma hulul etmesini zorlaştırmıştır.

Bu faktörlerin yanı sıra tarihsel süreç içinde Afganistan’a gelen ve yerel hassasiyetleri hiçbir şekilde kavrayamayan yabancılara karşı oluşan ön yargı ve İslami gelenekler, halkın yabancılara mesafeli olmasına neden olmuş, bu durum ise ABD istihbarat personelinin yerel halkla sağlıklı ilişki kurmasını zorlaştırmıştır. Bu nedenle sıklıkla yerel iş birlikçilerden istifade edilmiş, bu durum ise harcamaları artırmak suretiyle bütçe sorunlarına, amatör tutum ve davranış içinde olan bazı yerel personelin de güvenlik zafiyetlerine yol açmasına neden olmuştur.

Ayrıca, Afganistan’ın mahrumiyet şartları ve bu bölgedeki kısıtlı imkanlar ABD’li istihbarat personelinin yerel şartlara ve coğrafyaya adaptasyonunun zaman almasına neden olmuş, adaptasyon sağlandıktan sonra ise söz konusu istihbarat personelinin görev süresinin sonuna yaklaşılmıştır. Genel olarak istihbarat personellerin, mahrumiyet bölgelerinde görev sürelerini uzatmak çeşitli handikapları beraberinde getirebiliyor. Bir istihbarat personeli bu konularda eğitimli bir şahıs olmasına rağmen, aralıksız olarak uzun bir süre mahrumiyet alanlarında görevlendirilmesiyle motivasyonunu kaybedebilmekte ve istihbari açıdan büyük güvenlik zaaflarına meydan verecek hatalara neden olabilmektedir.

CIA tarihinin en büyük fiyaskolarından biri

Yukarıda analiz edilen hususlar dahilinde ABD istihbaratının Afganistan’daki başarısızlığıyla ilgili somut bir vakadan da bahsetmek isabetli olacaktır. Bu vaka ise 2009 yılında gerçekleşen ve ABD dış istihbarat servisi CIA tarihinin en büyük fiyaskolarından biri olarak da kabul edilen Camp Chapman saldırısıdır.

Olayın kahramanı Filistin asıllı Ürdünlü bir doktor olan Humam Halil Ebu Mulal el-Belevi’dir. Anılan tıp eğitimini de Türkiye’de almıştır. Eşi de bir Türk olan bu şahıs, 7 CIA ve 1 Ürdün istihbarat personeli ile 1 Afgan görevlinin ölümüne neden olan bir intihar bombacısıdır.

Belevi, Türkiye’deki eğitimini tamamladıktan sonra, Ürdün’e gelmiş ve bir Filistin mülteci kampında çalışmaya başlamıştır. Belevi, El-Kaide’ye yakın sosyal medya paylaşımları kapsamında CIA tarafından mimlenmiştir. CIA şahısla ilgili Ürdün Servisi’ne iş birliği için talepte bulunmuştur. Bunun üzerine Ürdünlüler Belevi’yi hemen tutuklamıştır. Tutukluluk esnasında Belevi, uzun süre hapiste kalabileceği şeklindeki bir şantaj ile iş birliğine zorlanmıştır. Belevi, teklifi kabul etmiş gibi gözükse de aslında ilk andan itibaren kafasındaki planı uygulamaya başlamıştır. Bu plan, en uygun zamanda mümkün olduğunca çok CIA görevlisinin öldürülmesini veya kaçırılmasını sağlamaktı. Belevi, bunun için CIA görevlilerinin güvenini kazanması gerektiğini biliyordu. Uzun süre CIA görevlilerinin istediklerinden de fazlasını yapmıştı. Hatta CIA’in talimatı ile El-Kaide lideri Zevahiri ile de temasa geçmişti. Kendisi gibi bir doktor olan Zevahiri ile yakınlaşması zor olmamıştı.

Belevi, ilk temastan itibaren Zevahiri’ye CIA ile olan irtibatını anlatmıştır. Zevahiri’nin de desteği ile Afganistan’la ilgili bazı önemli bilgileri maksatlı olarak CIA’e aktarmıştır. CIA görevlilerinin Belevi’ye duyduğu güven artık sarsılmaz hale gelmiştir. O derecede ki, bir görüşme için gittiği CIA’in Khost’taki istasyonuna üstü aranmadan girmeye başlamıştı. Bu durum istihbarat tekniği açısından çok büyük bir hatadır. Belevi, CIA istasyonuna son gidişinde ise üzerindeki canlı bomba yeleğini patlatarak 10 istihbarat personelinin ölmesine yol açmıştır.

Görüldüğü gibi ABD’nin Afganistan yenilgisinin ardında istihbari yanılgılarının payı önemli yere sahiptir.

[Bursa Teknik Üniversitesi’nde görevli olan Doç. Dr. Ali Burak Darıcılı çalışmalarını istihbarat, siber güvenlik, terörizm, teknoloji-güvenlik etkileşimi alanlarında sürdürmektedir]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.