Mühendislik hizmeti almayan binalar yıkıldı!
Konya Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından hazırlanan, 6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli Depremleri Teknik İnceleme ve Gözlem Raporuna göre yıkılmış ya da acil yıkılacak konumdaki 227 bin binanın yüzde 95'i 2000 öncesinde inşa edilmiş ve mühendislik hizleti almamış binalardan oluşuyor.
Raporda şu ifadelere yer verildi:
"TBDY-2018’e göre binalar genellikle 475 yılda bir tekrar eden depreme göre projelendirilirler. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta 9 saat ara ile bu büyüklükte iki deprem meydana gelmiştir. Tarihte eşine rastlanmayan bu durum karşısında Türkiye’nin güney doğusunda 11 ilde çok büyük yıkımlar ve can kayıpları yaşanmıştır. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın raporuna göre bu iki deprem sonucunda 227.027 binanın acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkık olduğu ifade edilmiştir. Uzman ekipler binaların yıkılma nedenlerini araştırmak için bölgede incelemelerde bulunmuştur. Konya Teknik Üniversitesi ekibi, Hatay’ın Antakya ve İskenderun ilçelerinde hasar tespit çalışmalarında görev almıştır. Yapılan incelemelerden elde edilen sonuçlar aşağıda sıralanmıştır.
• Bölgenin jeolojik yapısı incelendiğinde, yumuşak alüvyon tabakanın geniş bir alana yayıldığı görülmektedir. Depremin merkez üssü Kahramanmaraş olmasına rağmen, Hatay’daki yer ivmelerinin diğer illerden oldukça fazla olmasının nedeni, yumuşak zeminin yer ivmelerini büyütmesi olarak görülmektedir. Yer ivmelerinin 1.373g ile en fazla Hatay’da oluşmasından dolayı en çok bina Hatay’da yıkılmıştır. Yıkılan binaların %95’ini 2000 yılından önce inşa edilen yapılar oluşturmaktadır. Denetimden uzak, mühendislik hizmeti almamış, beton ve donatıdaki malzeme kalitesinin düşük olması gibi nedenlerden dolayı 2000 öncesi yapılar depremde hiçbir dayanım gösteremeden yıkılmıştır.
• Binalarda incelemelerde bulunurken, meydana gelen hasarların nedenleri araştırılmıştır. Yapılan incelemelerde beton kalitesi, agrega tipleri, donatı tipi, donatı çapları, sargı donatısı miktarı, taşıyıcı eleman boyutları, taşıyıcı sistem düzeni, taşıyıcı sistemdeki plandaki ve düşeydeki düzensizlik durumları, bitişik nizam yapıların birbirleriyle olan ilişkileri gibi hususlara dikkat edilmiştir.
• Yıkılan binaların çoğunluğunu 2000 yılı öncesinde inşa edilen binaların oluşturmasının ana nedeni, beton kalitesizliği ve düz donatı kullanılmasıdır. Yeterli aderans sağlanamadığı için elemanlar bir bütün halinde gerekli deprem dayanımını sağlayamamıştır. Yıkılan binaların çok büyük bir kısmında elle döküm beton kullanıldığı için, beton basınç dayanımları oldukça düşüktür.
• Bölgenin nemli olması, yer altı su seviyesinin yüzeye yakın olması ve yeterince (kalıba iyi yerleştirilememiş) betonlardaki boşluk oluşmasından dolayı hemen hemen bütün binalardaki donatılarda korozyon gözlemlenmiştir. Özellikle yanlış imalatlar, bodrum katlarda yetersiz drenaj ve su yalıtımı, atıksu şebekelerinin hatalı projelendirilmesi sonucu giderlerin bodrum kata su basması gibi durumlar bu yapılardaki korozyonun başlıca sebepleri olarak sayılabilir. Bazı yapılarda bu ve benzeri sebeplerden ötürü, hazır beton kullanılmasına ve yeterli paspayı bulunmasına rağmen korozyon başlangıcı ve buna bağlı çatlaklar görülmüştür.
• Kolonların zayıf, kirişlerin güçlü olması ve kolonlarda yeterli sargı donatısı kullanılmaması nedeniyle kolonlarda kesme hasarı oluşmuştur.
• Düşey deprem ivmesinin oldukça yüksek seviyelere çıkmasından dolayı binaların özellikle alt kat kolonlarında eksenel basınç kuvvetinin aşırı artması sonucunda kolonlarda basınç kırılması meydana gelerek binanın göçmesine/hasar almasına neden olmuştur. Kolon-kiriş birleşim bölgelerinde yeterli etriye sıklaştırmalarının yapılmaması ve kolon temel birleşimindeki donatıların yeterli bindirme boylarının bulunmadığı yapılarda deprem etkisinde sıyrılma meydana gelmiş, bazı yapılar temelden ayrılarak devrilmiştir. Ayrıca kolon boyutlarının küçük olması nedeniyle kolon sünekliğinin az olduğu, buna bağlı olarak kolonlarda kesme hasarlarının meydana geldiği görülmüştür.
• Bölgede zeminin jeolojik ve geoteknik özellikleri değerlendirildiğinde, deprem esnasında sıvılaşma ve oturmaya bağlı deformasyonların oluştuğu gözlemlenmiştir. Zeminde meydana 127 gelen oturma ve yer değiştirmeler, üzerinde yer alan mühendislik yapılarının deprem sırasındaki performansını olumsuz etkilemiş ve bu yapılar üzerinde ek yüklerin oluşmasına sebep olmuştur. Zeminin yumuşak olmasından dolayı, zemin periyodu büyüktür. Buna bağlı olarak yüksek katlı yapılarda periyodu düşürecek perde duvarlar olmadığında, rezonans meydana gelmektedir. Deprem süresinin 60 saniye gibi uzun bir sürede gerçekleşmesi, esnek yapılarda rezonansa ve dolayısıyla yıkıma neden olduğu düşünülmektedir.
• Yapılan incelemelerde bölgedeki yapıların tasarımında, denetlenmesinde ve uygulama aşamasında yapılan işçiliklerde birçok hata ile karşılaşılmıştır. Yapıların tasarımında; moment çerçevelerinin oluşturulmaması, düzensizliği bulunan yapılar tasarlanması; eğik, çapraz elemanların veya kesme etkisinin yüksek olduğu kısa kirişlerin sıklıkla ve bilinçsiz şekilde kullanılması, yapının ağırlığını arttıracak dış cephe kaplamaları ve imalatların yapıldığı görülmüştür. Denetlemelerin yetersiz olması ve işçiliklerde yapının kolon ve kirişlerinin kırılarak tesisat borularının geçirildiği görülmüştür.
• Şantiyede karıştırılıp dökülen betonlarda önemli ölçüde dayanım problemlerinin var olduğu görülmektedir. Dayanım problemlerinin yanı sırada yine önemli boyutlarda dayanıklılık problemleri de göze çarpmaktadır. Özellikle çimento dozajının yeterli olmadığı veya su/çimento oranının yüksek olduğu bu betonların çevresel koşullardan yüksek oranda etkilendiği görülmüştür. Bu yüksek geçirgenlik, karbonatlaşma ve klor geçirimliliğinin artmasına sebep olmakla birlikte başta korozyon olmak üzere bir çok durabilite problemini beraberinde getirmiştir.
• Donatı çeliği açısından bakıldığında ise en önemli problemin düz donatılardaki sıyrılma olduğu görülmektedir. Uçlarına 1350 lik kancalar yapılarak hassas bir şekilde detaylandırılması gereken bu donatının yapıda kullanımı sırasında yeterli işçilik özeninin gösterilmemesi, büyük oranda yapısal hasarlara sebep olmuştur. Nervürlü donatıların kullanımı durumunda sıyrılma durumu daha az görünmesine karşın, özellikle beton dayanımının yetersiz olduğu bazı durumlarda, yapısal olarak bindirme boylarıyla bağlantılı olarak, bu durum gözlenmektedir.
• Hemen hemen tüm binalarda uygulanan çıkmalar da yapıda meydana gelen hasarın artmasına neden olmuştur. Ayrıca alt katında iş yeri bulunan yapılarda, dolgu duvarlar bulunmaması veya kat yüksekliklerinin uygun olmaması nedeniyle yumuşak kat oluşumu meydana gelmiştir. Tasarımda bitişik nizam olan yapıların aralarında yeterli dilatasyon boşluklarının bırakılmamasından kaynaklı çekiçlemeye bağlı hasarlar oluşmuştur.
• Birçok binada; asma katlarda bulunan kolonlarda, merdiven sahanlıklarının birleştiği kolonlarda, zemin katta havalandırma ve ışık ihtiyacını karşılamak amacıyla oluşturulan bant pencerelerin birleştiği kolonlarda kısa kolon etkisi gözlemlenmiştir. Bu gibi örneklerde kolon boyu kısaldığından, deprem sebebiyle meydana gelen kesme gerilmelerinde artış meydana gelmiş ve bu sebeple de kısalan kolon boyunca hasar oluşumları gözlemlenmiştir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, bölgedeki yapılar ile ilgili şu önerilerde bulunulabilir:
Yeni yapılacak yapıların zemin etütlerinin kapsamlı bir şekilde yapılması, gerekliyse zeminde güçlendirme uygulanması ve buna uygun temel sisteminin dizayn edilmesi gereklidir.
Deprem riski yüksek bölgelerde diri faylara yakın olan yapıların zemin araştırmaları tekrar yapılarak, mühendislik hesaplamaları kontrol edilmeli ve yapı güvenilirlikleri gözden geçirilmelidir. İmar planlarına altlık olmak üzere, zemin bölgelendirme çalışmalarına hız verilmelidir.
Kentsel dönüşümler parsel bazından kurtarılarak adaları ve mahalleleri kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Yapı yaklaşma mesafelerinin çekiçleme etkisi ve güvenli kurtarma mesafelerini de dikkate alarak yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mevcut yapı stoklarının deprem güvenliklerinin bir an önce gözden geçirilmeli ve gerekliyse güçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Yeni yapılacak binaların yatay mimariye uygun olarak ve depreme dayanıklı tasarım yapılmasına dikkat edilmelidir. Mevcut ruhsat alınmış ve devam etmekte olan yapılar için proje ve taşıyıcı sistem kontrolleri gözden geçirilmelidir.
Betonun dayanımının yanında durabilitesinin de oluşan korozyon ve karbonatlaşma hasarlarında çok etkili olduğu görülmekle birlikte, tüm ülke genelinde minimum beton sınıfının minimum C30/37 olarak belirlenmesi ve bunun yanında puzolanik çimento kullanımının yaygınlaştırılmasına çalışılmalıdır.
Özellikle bodrum katlardaki su yalıtımı ile ilgili etkin ve bağlayıcı bir yönetmelik çıkararak, zorunlu olması gereken minimum özelliklerin ve yapım kurallarının zorlayıcı bir hükümle ortaya konulması ve denetlenmesi gerekmektedir.
Şantiyede dökülen betonun dökümden sonra minimum 3 gün boyunca yapı denetim firmaları tarafından denetlenmesi, gerekirse nem ölçerler konularak beton nemlilik durumunun da kayıt altına alınması şantiyedeki betonun korunması açısından oldukça önemlidir.
Hazır beton şirketlerinin denetiminin artırılması, dayanımı artırmak için yüksek oranlarda beton katkı maddesi kullanımının önüne geçilmesi ve minimum çimento dozajlarına mutlaka uyulmasının sağlanması durabilite açısından hayati öneme sahiptir.
Yapılarda kullanılacak donatı kalitesi ile ilgili takip ve kontrolün sağlanması gereklidir.
Binalarda yeterli dayanım, rijitlik ve sünekliği sağlayacak şekilde taşıyıcı sistem tasarımı yapılması gereklidir. Yapılar olabildiğince düzenli, sade ve simetrik olmalı, çıkmalardan, düzensizliklerden ve yapıyı ağırlaştırmaktan kaçınılmalıdır.
Yapılarda zemin katların iş yeri olarak tasarlanmasından mümkün olduğunca kaçınılması gereklidir.
Yerleşim merkezlerinde afet yönetimine uygun deprem planlarının yeniden gözden geçirilmesi ve uygun senaryoların hazırlanması gereklidir.
Sanayi tesisleri ve stratejik öneme sahip baraj, üretim tesislerinin planlamalarında deprem güvenliği için azami tüm parametreler tekraren gözden geçirilmelidir.
Su, elektrik, kanalizasyon ve iletişim gibi altyapı tesislerinin depremden etkilenmeyecek şekilde tasarlanması gerekmektedir.
Ulaşım yapılarının havaalanı, demiryolu, limanlar, boru hatları ve karayollarının sismik güçlendirilmesi yapılarak ulaşım sistemlerinin performansı artırılmalıdır.
Karayolu ağındaki sismik tehlikelere karşı en savunmasız bileşenleri olan köprüler, tüneller, viyadükler vb. sanat yapılarının teknik incelemeleri yapılarak depremde oluşan hasarlara karşı bakım-onarımları bölgenin sismik durumu dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Türkiye’de deprem gerçeği doğrultusunda illerimizde Deprem Master Planları yapılarak acil ulaşım yolları ve tahliye koridorları belirlenmelidir.
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.