Eleştirel Düşünce
‘Dinleme’ye fırsat tanımak gerek... Zira (düşünen) her insanın görüşü muteberdir. Hatta dikkatle dinlemek gerek… Ancak bunu ‘ben biliyorum’ modunda olanlara anlatmak son derece güçtür. Böyle kimselere narsist denir ki, narsizm tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
Eleştirel düşünme sadece kişileri değil, değişkenleri dikkate almayı da gerektirir. Sosyal olaylarda değişken sayısı ise belirsizdir. Bu yüzden yanılma ihtimali bir yandan dinlemeyi, bir yandan da müzakere etmeyi gerekli kılar. Zira müzakere kişiye tarafların farklı bakış açılarını görme fırsatı verir.
Eleştirel düşünce insanlığa çok az faydalı yanı olan Batı medeniyetinden almamız gereken ender kurumlardan birisidir. Genel de İslam toplumu, özel de ise Türkiye eleştirel bakış açısından fevkalade sorunludur. İslam dünyası bakımından düşüncenin dip yaptığı dönem yirminci yüzyılın ilk çeyreğidir. Malum, İslam toplumu bu dönemde neredeyse bir bütün olarak esaret altına girmişti. İnsanlar içeride de baskılanınca korku paranoyası toplumsallaştı. Bu türden ‘haklı’ nedenler olsa da “Batı'nı aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur" (Aliya İzzet Begoviç)
Türkiye bu sorunu Cumhuriyet sonrasında da aşabilmiş değildir. Hatta derinleştirmiştir. Anaokulundan başlayıp üniversite bitimine kadar ideolojik dayatma hala devam ediyor. Batıda özellikle ABD'de bazı kişiler çocuklarını devletin okullarına göndermiyor bile... Tevhidi tedrisatın tek yönlü eğitim anlayışıyla robota dönmüş, ezberci, sadece birbiriyle yarışan, eleştirel ve analitik düşünmenin ne olduğundan dahi haberdar olmayan bir öğretmen-öğrenci güruhu peydah oldu bu süreçte...
Maocu komünizm bile mercek altına alınmışken, bizde mesela ekonomide hala ‘devletçilik’ ideolojik düzeyde savunulabiliyor. Çin’in kurucusu Mao devlet ideolojisini de şekillendirilmişti. Tarımsal kalkınmaya dayalı bir ekonomik model öngören Mao’cu ideoloji Mao’nun ölümünden (1976) hemen sonra mercek altına alındı ve Çin 1978’de bugünkü sonucu doğuran yeni kalkınma modeli benimsedi. Çin bugün ‘kontrollü’ ekonomi politikası ile bir dev haline geldi. Ve ekonomik olarak (satın alma paritesine göre) dünyada birinci sıradadır.
Din (İslam) her türlü düşüncenin tartışılmasını hoş karşılamaz elbet… Ama pratikte söz konusu durumun sınırlarını daha çok gelenek çizmektedir. İslam sözgelimi Hz. Ömer’in üstelik kadınlar tarafından hutbede eleştirilmesine izin verir. Gerçekte hak sözü söylemek bir eleştiridir ve özellikle de zulmedene karşı bunu dile getirmenin özel bir karşılığı vardır. Allah’ın dini temel çerçeveyi çizmiştir ama insan ilişkilerinde ‘mübah’ kısma ilişkin geniş bir alan vardır.
Akıl ya da bilim ve din birbirinin tamamlayıcısı olmalıdır. Yine bilge kralın tabiriyle "bilim ile din ayrıldığı vakit; din insanları bağnazlığa; bilim ise ateizme sürükler!" Aradaki bağ dinin sosyal hayattan soyutlanmasıyla kopmuştur. Bu yüzden bilimsel bakışı olmayan sıradan insan maalesef bağnazlaşmakta… Dinden uzaklaştırılan bilim insanları da çareyi ateizmde aramaktadır.
Eleştiri elbet, tabiri caizse ağzı olanın konuşması anlamına gelmez; onun adı kakofonidir zira... Ama eğer terbiye edilirse senfoni olması mümkündür. Eğer düşünceniz terbiye edilmemişse, olanın buradaki adı; laf kalabalığı ya da gürültüdür.
Söylemek istediğim odur ki; eleştirel düşünce bugün itibariyle ‘Batı’ kültürünün bir ürünü olsa da; baba, hoca, amir, siyasetçi, işadamı, bürokrat, devlet… olarak buna ihtiyacımız var. Hoca iseniz öğrencinin, baba iseniz çocuğunuzun, bürokrat iseniz personelinizin, siyasi parti lideri iseniz milletvekillerinin ya da muhalefetin eleştirisini önemsemek gerekir.