KDV İadelerinde Yetki Krizi: AYM’nin Kararı Ne Anlama Geliyor?
Vergi sistemi, bir ülkenin ekonomik düzeninin en hassas noktalarından biridir. Hele ki KDV gibi, ticaretin neredeyse her nefesinde kendini hissettiren bir vergide yapılan değişiklikler; yalnızca muhasebe bürolarında değil, üretim hattından perakende raflarına kadar geniş bir alanda etkisini gösterir.
Anayasa Mahkemesi’nin 09 Aralık 2025 tarihinde yayımlanan ve Cumhurbaşkanı’na tanınan KDV iade/indirim yetkisini iptal eden kararı da tam olarak böyle bir etki alanına sahip.
Peki bu karar ne söylüyor? Neden bu kadar tartışılıyor? En önemlisi: Mükellefleri ve uygulamayı nasıl etkileyecek?
Yetki devredilmez, çerçevesiz yetki verilmez
7491 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik, Cumhurbaşkanı’na KDV iade hakkını tamamen veya kısmen kaldırma yetkisi tanıyordu. Yani iade sisteminin hangi durumlarda uygulanacağına dair temel bir çerçeve çizilmeden yürütmeye geniş bir karar alanı bırakılmıştı.
AYM burada kırmızı çizgiyi hatırlattı:
“Yasama yetkisi devredilemez.”
Anayasa’nın 7. maddesine göre vergi hukukunda kuralların esası TBMM tarafından belirlenmeli; yürütmeye ancak çerçevesi çizilmiş alanlarda takdir verilmelidir. AYM’ye göre KDV iadeleri gibi sistemin omurgasında yer alan bir konuda “tamamen kaldırma veya yeniden koyma” gibi bir güç, ancak açık ve net sınırlamalarla verilebilir. Aksi halde yasama yetkisi fiilen yürütmeye kayar.
Verginin Kanuniliği İlkesinin Altı Bir Kez Daha Çizildi
Anayasa'nın 73. maddesi, verginin temel unsurlarının kanunla belirlenmesini zorunlu kılıyor. KDV iadesi de bu unsurlardan biri; çünkü KDV sistemi indirim mekanizmasıyla işler ve iade, bu mekanizmanın tamamlayıcı parçasıdır.
AYM tam da bu noktada önemli bir tespit yapıyor: “KDV iadesini kısmen veya tamamen kaldırma yetkisi, vergi sisteminin temel bir unsuruna müdahaledir.”
Eğer böyle bir yetki verilecekse, kanun:
sınırları belirlemeli,
ölçütleri göstermeli,
hangi durumlarda kullanılabileceğini tarif etmelidir.
İptal edilen hüküm ise bunların hiçbirini yapmıyordu. Dolayısıyla verginin kanuniliği ilkesi zedelenmiş sayıldı.
“Bu yetki zaten vardı” diyen karşıoy
Mahkeme üyeleri Muhterem İnce ve Ömer Çınar ise farklı düşünüyor. Onlara göre KDV Kanunu’nun 29. maddesi, iade ve indirim mekanizmasının şartlarını belirleme konusunda zaten Cumhurbaşkanı’na bir alan tanıyor. Bu nedenle 36. maddede verilen yetkinin “çerçevesiz” olduğu eleştirisini isabetli bulmuyorlar.
Yani karşıoy diyor ki:
“Bu yetki yeni değil, mevcut sistemin içinde zaten gerekçesi olan bir düzenleme.”
Bu görüş, vergi mevzuatında yürütmeye belli takdir alanları tanınmasının teknik olarak mümkün olduğu argümanına dayanıyor.
Peki şimdi ne olacak?
İptal kararı 9 ay sonra yürürlüğe girecek. Bu süre, hem yürütmenin hem de yasamanın gerekli düzenlemeleri yapması için tanınmış bir geçiş dönemi. Mükellefler içinse şimdilik değişen bir şey yok; ancak sistemin daha öngörülebilir bir hale gelmesi için yasal çerçevenin yeniden çizilmesi kaçınılmaz.
Aslında AYM’nin mesajı oldukça net:
“Vergi sisteminin temelleri yürütmenin inisiyatifine bırakılamaz. Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanmalıdır.”
Bu karar sadece bir teknik iptal değil; devletin vergi politikası üretim biçimini, yetki paylaşımını ve mali idarenin sınırlarını yeniden hatırlatan anayasal bir uyarı niteliğinde.
Sonuç: Güçlü vergi sistemi için güçlü hukuki çerçeve
KDV iade mekanizması, ekonominin tansiyonunu doğrudan etkileyen bir unsurdur. Basit bir teknik düzenleme değildir; nakit akışından fiyatlandırmaya kadar pek çok alanı belirler. Bu nedenle, vergi sisteminde yapılacak her düzenlemenin sağlam bir hukuki zemine oturması şart.
AYM’nin bu kararı, vergi hukukunun temel ilkelerini yeniden gündeme taşıyarak aslında önemli bir hatırlatma yapıyor:
“Vergi sadece tahsilat değildir; aynı zamanda hukuki bir güvencedir.”
Bu güvenceyi sağlayan ise güçler ayrılığı, açık kurallar ve öngörülebilirliktir.
Ekonomik istikrar ancak böyle bir zeminde mümkündür.