Nazım Hikmet Ran kimdir?

Nazım Hikmet Ran kimdir?

“Mavi Gözlü Dev” ve “Güzel yüzlü şair” lakaplı ünlü yazar

Yazar Yaşar Kemal'in "En Büyük Şairimiz" adlı makalesinde, "Büyük halk ozanlarının son büyük halkası" dediği şair, oyun yazarı, romancı ve anı yazarı Nazım Hikmet Ran, vefatının 57. yılında anılıyor.

Türk edebiyatının önemli isimlerinden, şair, yazar Nazım Hikmet Ran vefatının 57. yılında anılıyor.

Ran, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu. Doğum tarihi nüfusa 1902 olarak kaydedilen şairin asıl adı Mehmet Nazım olsa da edebiyat tarihinde "Nazım Hikmet" adıyla tanındı. Usta şair, Ran soyadını ise sonradan aldı. Dedesi Nazım Paşa'nın etkisiyle şiirler yazmaya başlayan usta kalem, yaşamının ilk yıllarını ve şiire başlama hikayesini yaptığı bir açıklamada şöyle anlatmıştı: "Ben 1902 yılında, 20 Ocak'ta Selanik'te doğdum. Dedem valiydi, şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar vermiş ve şiir yazmamı telkin etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir yazmıştım. Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi. Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana 'Bu kadar allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur.' demişti. 16 yaşındayken Yeni Mecmua'da 'Servilikler' adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi basılıyordu."

Nazım Hikmet Ran, ilkokulu Göztepe Taş Mektep'te okudu, ardından Mekteb-i Sultani'nin hazırlık sınıfına yazıldı. Ailesinin ekonomik sıkıntıya düşmesi yüzünden, bir yıl sonra okuldan alınan Ran, Nişantaşı Sultanisi'ne kaydedildi.

ALEMDAR GAZETESİNİN YARIŞMASINDA BİRİNCİ OLDU

Bahariye Mektebi'ne 1917'de kaydolan şair, 1919'daki mezuniyetinin ardından aynı yıl Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer bahriye subayı olarak atandı. Ran, 1920'de geçirdiği bir hastalık sebebiyle sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkarıldı. Bu süreçte edebiyatla ilgisini koparmayan Ran'ın "Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?" şiiri, Yahya Kemal'in düzeltmesiyle 1918'de Yeni Mecmua'da yayımlandı.

Ran, yazdığı şiirleri büyük hayranlık duyduğu Yahya Kemal'e gösterip, eleştirilerini aldı. İlk dönemlerde adı hececi şairlerle anılan Ran, 1920'de Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada birincilik ödülünü kazandı. Nazım Hikmet Ran, İstanbul'un işgal altında olduğu günlerde, vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri yazdı. Milli Mücadele'ye katılmak isteyen Ran, 1921'de Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vala Nurettin ile Sirkeci'den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice binerek İnebolu'ya geçti. Bolu'da bir süre öğretmenlik yapan şair, daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) okudu.

SERBEST ŞİİRİN ÖNCÜSÜ OLDU

Usta şair, ne yazdığını anlamasa da Batum'da gördüğü Rusça bir şiirin şeklinden etkilenerek serbest şiire ilgi duymaya başladı. Moskova yolculuğu sırasında yazmaya başladığı "Açların Gözbebekleri" şiirinde serbest ölçüyü deneyen Ran, yazdığı bazı şiirleri 1923'te "Yeni Hayat" ve "Aydınlık" gibi dergilere göndererek yayımlattı. Ran, serbest ölçüde Türk şiirinin ilk örneklerini verirken, bir makalesinde şunları kaleme almıştı: "Kafiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz diyenler de dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, böyle de. Ben şimdi bütün şekillerden yararlanıyorum. Halk edebiyatı vezninde de yazıyorum, kafiyeli de yazıyorum. Tersini de yapıyorum. En sade konuşma diliyle kafiyesiz, vezinsiz şiir de yazıyorum. Sevdadan da barıştan da inkılaptan da hayattan da ölümden de sevinçten de kederden de umuttan da umutsuzluktan da söz ediyorum. İnsana has her şeyin şiirime de has olmasını istiyorum. İstiyorum ki okuyucum bende bütün duygularının ifadesini bulabilsin."

Moskova'dan 1924'te Türkiye'ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. Dergide yayımlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince Ran tekrar Moskova'ya gitti.

TOPLUMCU BİR SANAT ANLAYIŞINI BENİMSEDİ

Şairin ilk şiir kitabı "Güneşi İçenlerin Türküsü" 1927'de Bakü'de yayımlandı. Cumhuriyet'in 5. yıl dönümü münasebetiyle çıkarılan aftan yararlanmak üzere Temmuz 1928'de Türkiye'ye girerken yakalanan Nazım Hikmet, bir süre tutuklu kaldı. Nazım Hikmet Ran, yazı kadrosuna katıldığı "Resimli Ay" dergisinde bir yandan şiirlerini yayımladı, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yaptı. Kendisini "sosyalist şair" olarak tanımlayan Ran, sanatın amacı konusundaki tartışmada "sanat sanat için değildir" diyerek toplumcu bir anlayışı benimsediğini ifade etti. Nazım Hikmet'in İstanbul'da 1929'da basılan "835 Satır" şiiri, edebiyat çevrelerinde geniş bir yankı uyandırdı. Şair Ran, tam anlamıyla klasik de denilemeyecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi. Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, 1933'e kadar "gizli örgüt kurmak" suçundan daha sonra ise "orduyu ve donanmayı isyana teşvik" suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi. Nazım Hikmet Ran, 1939'da, 17 bin mısradan oluşan "Memleketimde İnsan Manzaraları" adlı eserini yazmaya başladı.

"ULUSLARARASI BARIŞ ÖDÜLÜ" ALDI

Genel Af Yasası'ndan yararlanarak, 1950'de serbest kalan şaire, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü" verildi. Neruda'nın "Nazım'a sahip çıkın, biz onun yanında şair bile sayılmayız." dediği şair Ran, serbest kaldıktan sonra askerliğe alınacağını öğrenince, öldürüleceği düşüncesiyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'ne gitti. Ran, 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulunca Türkiye vatandaşlığından çıkarıldı. Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya geldi. Eserleri uluslararası barış kongrelerine katılması ve bu doğrultuda mücadele etmesi nedeniyle de birçok dile çevrilen Ran, dünyada çapında büyük bir üne ulaştı. Pek çok ülkeye seyahat ederek konferanslara katılan ve şiirlerini okuyan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963'te kalp yetmezliği sonucu Moskova'da hayatını kaybetti.

"TÜRK DİLİ VAR OLDUKÇA NAZIM HİKMET DE VAR OLACAKTIR"

Ünlü Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre, Nazım Hikmet'in vefatının ardından şu ifadeleri kullanmıştı: "Vefalı dost, yiğit savaşçı, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde insana hizmet etmek ama hiçbir şeye kayıtsız kalmak istemiyordu. Bilirdi ki insan yaratılmış bir mahluktur ve asla dünyaya hazır gelmiyor. İnsanın durmadan düşmanla savaşarak kendi kendini yaratması gerekmektedir. Sözün kısası, Nazım Hikmet'in dediği gibi asla uyumamak lazımdır. O asla uyumadı. Önemli olan odur ki, ölüm onun ilk ve son uykusu oldu."

Yazar Yaşar Kemal ise kaleme aldığı "En Büyük Şairimiz" adlı makalesinde "büyük halk ozanlarının son büyük halkası" dediği Nazım Hikmet için "Türk dili var oldukça Nazım Hikmet de var olacaktır." demiş, ayrıca "Eğer Nazım Hikmet gibi büyük bir yol gösterici gelmeseydi, bizim edebiyatımız bu seviyeye çıkamazdı." değerlendirmesinde bulunmuştu.

2002 UNESCO TARAFINDAN "NAZIM YILI" İLAN EDİLDİ

Nazım Hikmet Ran'ın doğumunun 100. yılı dolayısıyla 2002 yılı UNESCO tarafından "Nazım Yılı" ilan edildi. Novodeviçi Mezarlığında toprağa verilen şair, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi. Ran'ın "Dağların Havası" (Osmanlıca), "Güneşi İçenlerin Türküsü", "835 Satır", "Sesini Kaybeden Şehir", "Benerci Kendini Niçin Öldürdü?", "Taranta Babu'ya Mektuplar" isimli eserleri yaşamı sırasında, "Kurtuluş Savaşı Destanı", "Rubailer", "Memleketimden İnsan Manzaraları", "Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar", "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar", "Kuvayi Milliye", "Sevdalı Bulut", "Nazım ile Piraye", "Hikayeler", "Piraye'ye Mektuplar", "Henüz Vakit Varken Gülüm"ün de aralarında bulunduğu çok sayıda eseri ise vefatından sonra yayımlandı. Eserleri 50'den fazla dile çevrilen şair, cezaevindeyken, İbrahim Sabri ve Mazhar Lütfi takma adlarının yanında imzasız olarak bazı şiirlerini okuyucuyla buluşturdu, 1949'da ise Ahmet Oğuz Saruhan adıyla "La Fontaine'den Masallar" isimli kitabını çıkarttı. Akşam, Son Posta ve Tan gazetelerinde "Orhan Selim" takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapan Ran'ın yine Orhan Selim imzalı "İt Ürür Kervan Yürür" adlı bir kitabı da bulunuyor.

Oyun yazarı olarak da tanınan Nazım Hikmet'in aralarında "Kafatası", "Bir Ölü Evi" ve "Unutulan Adam", "Ferhat İle Şirin"in de bulunduğu 22 tiyatro eseri, Türkiye'nin yanı sıra Rusya, Almanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya gibi ülkelerde sahnelendi. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı olan Nazım Hikmet'in şiirleri, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Zülfü Livaneli ve Yunan besteci Manos Loizos tarafından seslendirildi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.