Mert Öner: “Başarı alkışla ilgili değildir"
Röportaj: HANDE İPEKGİL
20 Temmuz 1983’te İstanbul’da doğan Mert Öner, 2006 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’ndan mezun olmuştur. Yüksek lisans eğitimini 2012’de Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kültür Politikası ve Sanat Yönetimi bölümünde tamamlamıştır. Benim Annem Bir Melek, Başrolde Aşk, 6 Mantı, Mihrap Yerinde ve Aşk Yeniden adlı televizyon dizilerinde yer almıştır. Gelmeyen Bahar, Bamsı Beyrek, Deliha 2 ve Aykut Enişte adlı sinema filmlerinde oynamıştır. 2012-2014 yılları arasında TRT Okul’da yayınlanan Ben Yaparım adlı programın sunuculuğunu üstlenmiştir. Tiyatro kariyerine ise oyuncu ve yönetmen olarak devam etmektedir. Rol aldığı bazı tiyatro oyunları; Pragma, Dövüş Gecesi, İyi Şeyler Olacak Diye Düşün, Prudencia Hart ve Bir Tuhaf Dibe Vurma Öyküsü. Yönetmen olarak çalıştığı oyunlar ise; Sesin Resmi, Çıkışa Gel, Limon, Kul, Kenardakiler ve Burada. Sanatçı ile oyunculuğa nasıl başladı ve oyunculuk, hayatına neler kattı? Hepsi ve daha fazlasını sohbetimizde konuştuk.
Okuduğum bir yazıda Mert Öner için sempatik yengeç insanı, kriz çözücü, organizasyon dehası, güzel insan, yetenekli oyuncu, tiyatro adamı yazıyordu. Çalışmalarınıza bakınca hepsinin doğru olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu ilgi ve yetenekler nasıl başladı?
-Öncelikle teşekkür ederim. Aslında her şey görünür olmak arzusu ile başlıyor sanırım. Bulduğu her fırsatta kendini ortaya atmaktan, sorumluluk almaktan çekinmeyen bir çocuktum. Sanat yolculuğum ise müzik merakımla başladı. Kendi odasında şarkılar yapan, kaydeden bir ergenlik sürecinden sonra okuduğum lisenin tiyatro kulübüne katılmamla yönüm değişti.
Öncelikle tiyatro ile ilgili sorularla başlamak istiyorum. Türkiye' de tiyatroya olan ilgi sizce nasıl? Tiyatro severler sizce hangi tarz oyunları izlemekten keyif alıyor?
-Bu soruya pandemi öncesi ve sonrası olarak yanıt vermek gerekiyor sanırım. Çünkü pandemi birçok alanı derinden etkilediği gibi tiyatroyu da içerik ve biçim olarak etkiledi. Pandemi öncesinden söz etmek gerekirse, özellikle son 20 yıldır bağımsız hareketin yükselen ivmesi ile tiyatro dünyamız renklendi. Konservatif tiyatro algımız dışında her yer sahnedir fikri çeşitliliği arttırdı ve bu seyirciyi de heyecanlandırdı. Bağımsız tiyatroda gözlenen bu hareketlilik “tiyatro para kazandırabilir” fikrini doğurdu ve yüksek bütçeli birçok prodüksiyon yapılmaya başlandı. Seyirci ilgisi ve ürün kalitesi doğru orantıda ilerlemiyor olabilir elbette ama genel bir resim çizmek gerekirse tiyatro seyircisinin geçmiş yıllara oranla daha yüksek sayıda olduğunu söyleyebiliriz. Pandemi süreci ve sonrasında ise resim ne yazık ki köklü bir değişime uğradı. Bütün süreçte desteksiz ayakta kalmaya çalışan bağımsız sahnelerin bir kısmı kapandı bir kısmı ise hala zorlu şartlara rağmen direniyor. Üstüne ülkemizdeki ekonomik buhran da eklenince üretim yapmak epey zorlaştı. Tiyatromuzun bu şartlarda nasıl direnip nasıl üretimlerde bulunacağını sanırım önümüzdeki sezonlarda daha net görebileceğiz.
Tiyatro severlerin beğenilerinin ise kişisel olduğunu söyleyebilirim. Sanat özneldir, seyirci de kendi dünya görüşü, sanat birikimi üzerinden seçim yapıyor bence. Bu nedenle tercih edilen bir tür ya da yapı belirtmek zor.
Peki Türkiye'de sahnelenen oyunlar hakkındaki görüşlerinizi de merak ediyorum. Sizce kaliteli oyunlar sergileniyor mu ve yeterli mi?
-Ülkemizde uzun yıllardır var olan ya da yeni yolculuğuna başlayan, üretimleri ile heyecan yaratan birçok topluluk var. Benim de hayranlık ve keyifle takip ettiğim topluluklar ve sanatçılar birçoğu. Pandemi ile birçok bağımsız topluluğun tek kişilik, düşük bütçeli, hikaye anlatıcılığını merkez alan üretimlerini görüyoruz. Kendi adıma bu üretimlerin nedenini ve tercih edilirliğini anlıyor olsam da bir yandan tiyatro estetiğinin zedelediğini düşünüyorum. Diğer yandan son yıllarda çokça artan “gişe” ya da “eğlence” tiyatrosu olarak tarif edilen üretimlerin bazılarında ticari kaygının sanatsal kaygıların önünde tutulmasından mutsuzum. Etiketler ve isimler etrafına inşa edilen yapılar zamanla sadece kendi başlarına çökmüyor, çökerken yanındaki diğer bin bir emekle inşa edilmiş yapıların üstünü de tozla kaplıyor çünkü. Hikayenin ve tiyatro estetiğinin öncelikli tutulduğu, ekonomik olarak da desteklenen işler görmek en büyük arzum.
Ülkemizdeki sanat eğitimlerini yeterli buluyor musunuz? Bu kapsamda sizce neler yapılmalı?
-Tüm sanat eğitimleri için konuşmam doğru olmaz zira her alanla ilgili derin bilgim yok. Ama tiyatro eğitimi konusunda kaygılarım olduğunu söyleyebilirim. Son 15 yıldır ardı ardına açılan, özellikle özel okullardaki, tiyatro bölümlerinin hem fiziki şartlar hem de akademik kadrolar açısından yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bir yandan da ülkemizin bu kadar çok sayıda tiyatro mezununa iş imkanı sağlayabileceği bir kültür politikası da yok. Ciddi bir denetimle birçok tiyatro okulunun kapatılıp, geriye kalanların ise yaşadığımız yenidünya, yeni sanat, yeni tiyatro perspektifinde yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyorum.
Hepsinin yeri mutlaka ayrıdır, sizin için hepsi özeldir ama yine de sormadan geçmek istemiyorum. Sinema, dizi ve tiyatro üçlüsü arasında içinde olmaktan mutlu olduğunuz, size en çok keyif veren sanat dalı hangisi ve neden? Siz kendinizi sahne de mi yoksa kamera karşısında mı daha rahat hissediyorsunuz?
-Oyuncu olarak çalıştığım her alanda mutlu oldum hep. Çünkü işin doğası aynı disiplinleri birbirinden farklı sadece. Ama elbette tiyatronun o günkü seyirci ile sadece o belirli zaman dilimine özgü büyüsünü hiçbir şeye değişmem.
Sahne de hiç unutamadığınız bir anınız var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
-O kadar çok var ki… Oyunculuk eğitimi sürecimi de eklersek yaklaşık 20 yıldır sahnedeyim. Her oyun kendi içinde ayrı bir hikaye oluyor ve hiçbiri eskimiyor. Tek bir anı seçmek bu nedenle zor gelir her seferinde sorulduğunda.
Günün büyük kısmını belirli bir senaryo çerçevesinde rol yaparak geçiriyorsunuz. Tüm bu deneyimler sizi nasıl birine dönüştürüyor, özel hayatınız bundan nasıl etkileniyor?
-İşim ile kişisel hayatımı birbirinden ayırmayı erken yaşta öğrendim. Kamera önündeysem yönetmenin “kestik” sözü ile sahnedeysem selam verdiğimiz andan sonra oynadığım karakterleri, hikâyeleri orada bırakıyorum. Elbette oynadığım, okuduğum, seyrettiğim her oyun, her karakter dünyayı daha geniş bir açıyla görmemi sağladı ve sağlıyor. Tiyatronun insanı iyileştirdiğine inancımı hiç bırakmadım. Tiyatronun beni de daha iyi bir birey kıldığına inanıyorum. Bize verilen süresi belirli bir ömrün içinde, büyümek, çoğalmak, iz bırakmak için sanat en güçlü rehberimiz.
Setleri keyifli olduğu kadar yorucuda olduğunu da biliyoruz. Yorulduğunuz anlarda içsel motivenizi nasıl arttırıyorsunuz?
-Setler özellikle 150 dakikayı aşan dizi süreleriyle bence bu sektörde çalışan herkes için çok da keyifli değil artık. Biz oyuncular hatta belki en şanslı olanlarız, kendi üzerimize düşeni yapıp evimize gitme lüksümüz var ama teknik ekiplerimiz için bu ne yazık ki böyle değil. Genel olarak yorucu bir mesleğimiz var. İşim dışında kalan zamanı o an beni ne mutlu edecekse öyle geçirmeye çabalıyorum. Motivasyonumu bazen dostlarımdan bazen yalnızlığımdan alıyorum.
"Sevgili meslek “büyük”lerime…" başlıklı bir yazınız var. Okuduğumda ne kadar da haklı dediğim bir yazınız. Merak ediyorum neden böyle bir yazı yazma gereği duydunuz ve gelen tepkiler nasıl oldu?
-O yazıyı pandeminin ilk yılının içinde Kadıköy Belediyesinin Özgürlük Parkını tiyatro ekiplerine ücretsiz olarak açtığı festivali sırasında kopan fırtına üzerine yazdım. Kendilerine festival içinde yer verilmemesine büyük şiddetle karşı çıkan, yer alan toplulukları ise küçümseyen meslek büyüklerimin birçoğunu, 16 yıllık profesyonel yaşamımda hiç seyircimiz olarak görmedim, kulisimize uğrayıp bize salık verdiklerine şahitlik etmedim. Değişim ve yenilenme kaçınılmazdır. Bunu inkar ederek, yeniliği takip ve takdir etmeyerek hiçbir meslek kolunda “usta” olunamayacağı inancındayım. Büyük bir üzüntüyle yazdım o yazıyı ve hala da üzgünüm. Hangi iş kolunda olursa olsun usta-çırak ilişkisinin çok kıymetli olduğuna inanırım. Özellikle de sanat alanında. Yolculuğunun başında olan sanatçılara köstek olmak, yaptıkları işleri hiç görmeden sevmemek, salt doğru ve güzelin kendi tekelinde olduğunu sanmak “usta”lık ile bağdaşmaz. Yaş almak değildir kanımca “usta” sıfatını hak ettiren, yaşla edindiği tecrübeyi sevgi ve saygıyla paylaşmayı bilendir.
O yazıda sorduğunuz bir soruyu ben de size sormak isterim: Neden tiyatro üreticisi tiyatro adına mutlu olamaz?
-Benim de kendi kendime sıklıkla sorduğum bir soru bu. Bu kadar sert bir iklimde sanat üretimi için çalışan herkes “kardeşim”dir. Ben buna inanıyorum. Ama sanırım eğitimimizin başından itibaren bizlere öğretilen rekabet duygusu, egonun bu kadar hassas bir terazide dans ettiği ruhları bu yola sürüklüyor. Bir diğer neden de sanırım alkışlanmak, takdir edilmek arzusu. 20 yıllık mesleki serüvenim bana öğretti ki; başarı ne kadar çok alkışlandığınla değil üretim sürecinde ne kadar değişip büyüdüğünle ilgili.
Oyuncu olma hayali kuran ve sizi örnek alan kişilere ne önerirsiniz?
-Sadece oyunculuk mesleği için değil her meslek için söyleyebilirim ki, mutlu olmadığınız bir iş yapmayın. Hepimizin dünyada var olmasının bir amacı olduğuna, anlatacak bir hikayemiz olduğuna inanırım. Eğer sizin amacınız ve hikayenizi anlatma yolunuz sadece oyunculuktan geçiyorsa hiç durmayın. Oyunculuğun getirisi olan o parıltılı dünyanın büyüsüyle yola çıkmayın. Ne kadar yetenekli olursanız olun çalışmadığınız, gelişmediğiniz sürece bu meslek sizi kusar. Özetle, tutku, eğitim ve bitmeyecek bir öğrenme sabrı en önemli kriterler sanırım.
Yeni projeleriniz nelerdir? Sinema, tiyatro ve dizilerde sizi görebilecek miyiz?
-Kesinleşen bir projem yok. Beni çok heyecanlandıran bir hikaye olmadığı sürece free tv’de olmaktansa daha özgür ve yaratıcı bulduğum dijital platformların işlerinde ya da sinemada olmak isterim. Tiyatroda ise yönetmenlik uzun zamandır beni oyunculuktan daha çok heyecanlandırıyor. Yeni sezonda anlatmak istediğim hikayelerim var.
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.