"Yazmak, insanın içinde olan bir tutku ve orada yanan bir ateş"

"Yazmak, insanın içinde olan bir  tutku ve orada yanan bir ateş"
Bugün sizleri sıradanlığın ve monotonluğun içine sızarak okuyucularını büyüleyen bir romanın yazarıyla buluştuyoruz.

RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL

Yazar Hüseyin Sezer, kalemiyle heyecan, aşk ve terk edilme gibi evrensel duyguları ustalıkla işlediği romanı "Salih'in Bir Anda Biten Hikayesi" ile okuyucuların ilgisini çekmeyi başardı. Hüseyin Sezer'in kaleminden çıkan "Salih'in Bir Anda Biten Hikayesi", okuyucuları baş karakter Salih'in karısının onu ani terk etmesiyle başlayan bir yolculuğa sürüklüyor. Uyumsuz bir gazeteci ve terk edilen bir aşığın hikayesi olan bu romanda ysxsr farklı bir perspektif ve sürprizlerle dolu bir kurguyla okuyucularını sürekliyici bir hikâyenin içine alıyor.Bu özel röportajda, Hüseyin Sezer ile bir araya gelerek romanının arka planını, yazarlık serüvenini ve okuyucularına nasıl ilham verdiğini konuşurken kitabının okuyucular üzerindeki etkisi ve edebiyat dünyasındaki yerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

-Yazarlık serüveninizi nasıl başlattınız? İlk kez ne zaman yazmaya başladınız ve bu süreç nasıl gelişti?

--Hani derler ya, bir kitap okudum hayatım değişti. Işte, benim yazarlığa başlamam da tam böyle oldu. Bir kitap okudum ve “Ben yazar olacağım!” dedim. Bunu evvela kendime ertesi gün de lise öğretmenime söyledim. Şimdi diyeceksiniz ki, hangi kitap? Dostoyevski’nin “Timsah” adlı yarım kalmış öyküsü. Bu öykü yarım bırakılmış, sonu olmayan bir öyküydü. Zira yazar bunu dergide yazarken dergi kapanır ve akabinde yazar Sibirya’ya sürgün olur. O yüzden öykü yarım kalır. Bunu okuduğumda timsahın içindeki adam beni rahatsız etti. Onu oradan ya çıkarmalı ya da tamamen orada bırakmalıydım. Bir son yazmalıydım. Böyle hissediyordum. Böylece ilk defa kalemi elime alıp o kitaba bir son yazdım. Sonra yazar olmaya karar verdim. Bu olayı ve bu kararımı lisede edebiyat öğretmenime açtım. Çok mutlu oldu ve bana tavsiyeler verdi. Tavsiyelerine uydum ve yazmaya başladım.

-Neydi o tavsiye anlatır mısınız?

--Şöyle bir tavsiye verdi: Bir mantar pano al dedi ve aklına gelen her sözü, cümleyi yaz oraya yapıştır. Sonra bir gün o panoya yapıştırdığın kağıtları önüne ser. Bir şey çıkarabilirsen ne âlâ ama çıkaramazsan kötü olur. Dediğini yaptım ve bir gün o kağıtlardan bir roman çıkardım. Sonra aynı tavsiyeye uymaya devam ettim. Derken bir uzun hikaye yazdım. O da ilk yayımlanan kitabım, bir uzun hikaye olan, “Özgür Kelebek”. Böylece yazarlık kapısından ilk defa bu tavsiyeler sayesinde giriş yaptım. Sonra daha çok okumaya, yazmaya devam ettim. Ve Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi bu okuma ve yazmanın sonucunda ellerinizde.

4.jpg

-Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi’ni okurken en çok şunu merak ettim: romanındaki olaylar ve karakterler, gerçek hayattan esinlendi mi?

--Şöyle ki, hiçbir öykü, uzun öykü, roman yoktur ki yazarından bağımsız ortaya çıkabilsin. Şunu demek istiyorum, Salih'in Bir Anda Biten Hikayesi gerçek bir hikaye ve bu gerçeklik bir yandan benim hayatımdan, zihnimdeki hayallerden, yaşantılarımdan izler taşırken diğer yandan yaşanılan ve bana anlatılan bir hikaye. Romandaki olayların çoğu gerçek ve çoğu da gerçekleşmesi mümkün. Zaten romanın tanımı da gerçek ve gerçekleşmesi mümkün olayların olguların kaleme alınmasıdır. Yani Salih'in Bir Anda Biten Hikayesi roman tanımına uyan bir roman. Örneğin yasa olayı distopik bir olay ve gerçekleşmesi pekala mümkün bir olay. Oysa insanların kast sistemi gibi ayrıştırılması, tektipleştirilmesi gerçek ve yaşanılan bir olgu.

-Aşk, terk edilme ve aile ilişkileri gibi temalar işleniyor. Bu temaları seçme nedeninizi anlatabilir misiniz?

--Aşk ve aile teması kendiliğinden gelişti. Zira ben bir distopya roman yazmak niyetindeydim. TRT Çukurova'da staj yaparken Mersin İdman Yurdu-Beşiktaş maçı vardı. Stadyum yeni bir stattı ve ilk maç bu olacaktı. TRT ekibi ses kontrolleri için stada gidecekti. Stajyer olduğum için beni götürdüler. Yolda giderken bir firma aracı ziksak çiziyordu. Bu her gün şahit olduğumuz, haberlerde izlediğimiz bir olayın küçük bir parçasıydı. O kadar aşina olmuştuk ki, o tablo sanki normal gibiydi. Oysa Önder Abi buna çok sinirlendi ve ''Ya kardeşim, böyle araç mı kullanılır? Altında bir kurum aracı var ve yaptığına bak. Böyle insanları trafiğe çıkarmayacaksın. Araçları, insanları denetlemek gerekiyor. Tak kardeşim bir çip, herkes nizamına uysun'' diye söylenmeye başladı. Dediğim gibi bu olaya hiçbir zaman böyle bakmamıştım. Zihnim bulandı. Kaldı ki, çoğu firma zaten aracına çip takarak personel takibi yapıyordu. Benim babam bir marketin bölge müdürüydü ve onun aracı da çipliydi. Oysa Önder Abi'nin tepkisi bende bir ufuk açtı. Böylece bir distopya yazmayı düşündüm ve o yasa olayıyla kitap başladı. Lakin roman ilerlemiyordu. Sonra Salih ile tanıştım. Bana hikayesini anlattı. İlgimi çekti. Yazmaya değerdi. Darken benim yaşadığım bir takım olaylar, aklımı kurcalayan bazı düşünceler de vardı. Böylece ortaya Salih İle Mina'nın hikayesi etrafında gelişen bir hikaye ortaya çıktı. Ve bu hikayede bazı temalar kendini daha fazla ön plana attı ki, onlar da aşk ve aile teması oldu.

-Salih'in Bir Anda Biten Hikayesi" romanında, karakterlerin duygusal ve zihinsel yolculukları nasıl birbirleriyle etkileşime giriyor?

--Kitapta üç karakter var: Salih, Mina ve Salih'in yazar dostu. Bu üçünün duygusal ve zihinsel yolculukları tamamen birbirinden bağımsız, ancak birbiriyle de örüntülü. Evvela Salih'e bakalım. Salih, kendi aklıyla düşünen, hareket eden, olaylara her yönüyle bakabilen, haksızlığı ve haklılığı aynı masaya koyabilen ve onlara karşıdan bakabilen küçük bir karakter. Salih, parayla, şanla, şöhretle arası olan büyük insanlardan değil; sıradan, küçük bir adam. Kendinden kaçmayan, kendine bakmaya cesareti olan bir adam.

Mina ise somut şeylerle tatmin olan bir kadın. Şöyle demek istiyorum, onu seviyorsanız sevdiğinizi görmeli. Zaten Salih'e 'bunu kanıtla bana' diyor. Salih'in onu içsel olarak, duygusal olarak sevdiğini, önemsediğini biliyor ama bunu somut bir şekilde görmek istiyor. Mina net bir kadın. Onun için iki renk var, siyah ve beyaz. Bu kadar.

Yazar ise duygusal ama ikisi arasında taraf olamayan, objektif olmayan bir karakter.

İşte bu üçünün duygusal ve zihinsel yolculukları, hayata bakışları ne kadar farklı olsa da birbiriyle örüntülü. Zira birbirlerinin hayatına dokunan insanların zihinsel ve duygusal yolculukları birbirinden bağımsız değildir.

1.jpeg

-Romanınızdaki kurgusal perspektif, okuyuculara nasıl bir deneyim sunuyor?

--Kurgusal perspektif kendiliğinden gelişti. Evvelinden de dediğim gibi, ben bir distopya roman yazmak niyetindeydim. Fakat roman zaman içinde tıkandı, yazamadım. Burada da, özellikle, böyle bir kurguyu tercih ettim. Zira yazmak zor bir eylem ve birçok şeyi düşünmek gerekiyor. Öykünün dili, karakterlerin yaratılışı, kurgu ve birçok şeyi sık eleyip ince dokumak gerekiyor. Evvela, hikayenin anlatımı Salih'in dilinden olmalıydı. Çünkü sürekli o konuşursa okuyan sıkılırdı. Salih yaşadıklarını sıradan bir anı anlatır gibi, monoton bir ses tonuyla, tek başına anlatmamalıydı. O yüzden böyle bir kurgu oluşturdum. Çok da güzel oldu. Okurlardan çok harika dönüşler aldım. Özellikle, 'Alman edebiyatının izlerini taşıyor ve Oğuz Atay tadı veriyor!' demeleri beni benden alan harikalık. Okuyan herkesin bu şekilde düşünmesi harikulade bir duygu. Romanın kurgusunun ve anlatılan hikayenin okuyucuda ne kadar değerli bir yere sahip olduğunu görüyorum. Deneyim… bu sihirli bir kelime. Okuyucuların çoğunda, tektipleştirilmiş bir dünyada Salih gibi olmak düşüncesi oluşuyor. İşte bu romanın kurgusunun okuyucuya verdiği en güzel deneyim.

-Salih okumuş, bilgili bir karakter. Bu bağlamda okumanın ve yazmanın önemi de vurgulanıyor. Sizce okumak ve yazmak, insanların ruh hallerini nasıl etkiler?

--Okumak insana çok şey katar. Özellikle de insanın hayata, yaşadıklarına, şahit olduklarına, içinde bulunduğu topluma ve toplumsal olaylara bakış açısını değiştirir, ufkunu açar. İnsanın kelime dağarcığı zenginleşir ve kendini daha iyi ifade etmesini sağlar. Salih de okuyan, bilen, araştıran, düşünen, olaylara her yönüyle bakabilen bir karakter. Hatırlayın, yasa olayına bile araştırmadan, ne olduğundan emin olmadan karşı çıkmıyor. İşte okumak böyle bir şey, akla ilk geleni dillendirmekten ziyade onu bekletmek ve şeffaflaştırdıktan sonra dile getiren bir eylem. Bilgiye dayalı fikri ön plana çıkaran bir eylem, okumak.

-Yazma sürecinizde hangi yöntemleri kullanıyorsunuz? Örneğin, bir yazıyı planlamak için notlar alıyor musunuz ya da spontane bir şekilde mi ilerliyorsunuz?

--Sohbetimizin başında da dediğim gibi, küçük küçük notlara alarak yazarlığa başladım. Bu hala devam ediyor. Aklıma nerede ne gelirse, o an elimdeki imkanlar ölçüsünde notlar tutuyorum. Bazen bir kağıda yazıp cebime koyuyorum; bazen telefona not alıyorum; bazen de ilk alışkanlığımdaki gibi küçük kağıtlara yazıp panoya asıyorum. Duruma ve şartlara göre değişiyor. Zaman içinde bu notlar ya öykü, roman oluyor ya da o an yazılan öyküye, romana ekleniyor. Ayrıca bugün roman yazacağım, öykü yazacağım diye oturmuyorum. Çoğunlukla kendiliğinden gelişiyor.

-Romanınızda dikkate değer bir araştırma yapmanız gereken konular oldu mu? Eğer öyleyse, bu araştırmalar nasıl bir etki yaptı ve yazma sürecinizi nasıl etkiledi?

--En baş amacım distopya bir roman yaratmak olduğu için bu konuda çok fazla okuma yaptım. Fakat ya okuduklarım beni engelledi ya da zihnim okuduklarım çerçevesinde tıkandı ve kitap ilerlemedi. Yazma süreci değişti. İşte bu süreç değişince, roman kurgusu da değişti. Darken, bu okumalarımın etkisi kitaba okuyucuların okuduğu kadar yansıdı.

-İlham perileriniz nelerdir? Yazma ilhamı bulmanın sizin için en etkili yolu nedir?

--Ben ilham var veya yok tartışmasına girmek istemem. Fakat şahsi fikrim olarak şunu belirtmek isterim ki, bana göre ilham denilen bir şey yok. Yazmak, insanın içinde olan bir tutku ve orada yanan bir ateş. Bu yazma tutkusunu bıraktığınız zaman, 'ben yazamıyorum, ilham gelmiyor' dersiniz, ateş söner. Oysa sürekli okuduğunuz ve kafanızı oraya yorduğunuz zaman ilham her zaman yazanın içinde olan bir ateş olarak yanmaya devam edecek.

2.jpeg

-Kitap okumayı sevenler için önerebileceğiniz başka kitaplar var mı? Sizin okurlarınız ve BBN okurları okumaya değer bulduğunuz ilk beş kitap nedir, merak ediyorum.

--Küçük Prens, Küçük Kara Balık, Dinle Küçük Adam, Şeker Portakalı ve Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi diyebilirim.

-Hüseyin Bey, bu güzel sohbetin sonuna gelirken, okuyucularınıza iletmek istediğiniz son sözleriniz nelerdir? Ayrıca, gelecekteki planlarınız arasında yeni bir kitap yayınlamak var mı? Okurlarınızın merakla bekleyebileceği yeni projeleriniz hakkında ipucu vermek ister misiniz?

--Bütün okurlarıma, edebiyat dostlarıma sevgiler gönderiyorum. Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi’ne kulak vermeye devam etsinler. Zira olumlu veya olumsuz her türlü düşünceleri başımın üstünde. Bu güzel sohbet için de size çok teşekkür ederim. Ve diyorum ki, yeni kitap yıl bitmeden gelecek. Sevgiyle…

3.jpeg

Kaynak:BBN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.