ATEŞBAZ-I VELİ
Doğum yeri ve tarihi tam olarak bilinmeyen Ateşbaz-ı Veli’nin, Hz. Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled ile Horasan'dan Karaman’a oradan da Konya’ya geldiği kabul edilmektedir. Asıl ismi "Yusuf Bin İzzeddin" olan Ateşbaz-ı Veli, Hz. Mevlâna’nın babasına, Hz. Mevlâna’ya ve Hz. Mevlâna’nın oğlu olan Sultan Veled’e hizmet ettikten sonra yaklaşık yüz yaşındayken 1284 yılında vefat ettiği bilinmektedir.
Ateşbaz-ı Veli’nin menkıbelerle iç içe geçen hayatında keramet sahibi bir insan olduğu da sıkça anlatılmaktadır. Ateşbaz-ı Veli, dergâhta bir gün yemek hazırlıklarına başladığı zaman hiç odun kalmadığını fark eder. Durumu "Efendim, mutfakta hiç odun kalmamış, ne yapayım?" şeklinde aktardığı Hz. Mevlâna’dan 'Kazanın altına ayaklarını sokarak kaynat' şeklinde bir cevap alınca tereddütsüz ayaklarını kazanın altına sokar ve kazanı kaynatır. Durumu öğrenen Hz. Mevlâna, kerametini açığa çıkarmasını pek hoş karşılamaz ve “Hay ateşbaz, hay” der… Ateşbaz, Farsça bir kelimedir ve ateşle oynayan anlamına gelmektedir. Yusuf Bin İzzeddin o günden sonra bu isimle anılmaya başlar. Ateşbaz, Mevlevi dergâhlarında aşçı veya matbah (mutfak) görevlisi anlamında kullanılmıştır.
YANIK AYAKLARI GÖRÜNMESİN DİYE…
Bir başka menkıbede ise Hz. Mevlâna bir konuğu için ikramda bulunmasını ister. Vakit gecenin ilerlemiş saatleridir ve matbahta odun yoktur. Ateşbaz-ı Veli hemen ocağın altına sol ayağını sokar ve parmaklarını yakarak kazanı kaynatır. Daha sonra Hz. Mevlâna’nın huzuruna çıktığı vakit ayağındaki yanıklar görünmesin diye sağ ayağını, sol ayağının üzerine koyarak baş keser. (Mevlevi ritüelleri arasında önemli bir yere sahip olan baş kesme; şeyhin veya tarikat büyüklerinin huzuruna çıkıldığı zaman bir selamlama biçimidir.) Baş keserken sağ ayağın sol ayak üzerine konulması “mühürleme” olarak da nitelendirilir ve Ateşbaz-ı Veli’den hatıra kaldığı söylenir.
DÜNYADAKİ TEK AŞÇI TÜRBESİ
Ateşbaz-ı Veli’nin ölümünden sonra 1285 yılında yapılan Selçuklu mimarisi tarzındaki türbe, dünyadaki tek aşçı türbesi özelliği taşımaktadır. Mevlevilikte matbaha verilen önemden dolayı aşçı dedeler dergâhta her zaman saygı gören bir konumdadırlar. Dergâha intisap edenlerin ilk hizmete başladıkları yer matbahtır. Derviş olmak isteyenler, matbahta “saka postu” denilen postun üzerinde üç gün oturur ve yapılan hizmeti izlermiş. Bu üç günün sonunda hâlâ derviş olmak istiyorsa ve Kazancı Dede tarafından da uygun görülürse şeyhten izin alınarak burada hizmete başlarmış. Uygun görülmeyen adayların kalbini kırmamak için yüzüne söylenmeyip ayakkabıları dışarıya doğru çevrilerek kabul edilmediği bildirilmektedir.
“ATEŞBAZ-I VELİ OCAĞI” ve “ATEŞBAZ POSTU”
Matbah, tarikata girenlerin yetiştirildikleri, ilk derslerini aldıkları ve sınavdan geçirildikleri ilk yerdir. Mevlevihanelerdeki özel ocağa “Ateşbaz-ı Veli Ocağı” ismi verilmiştir. Bu makamın Mevlevilikteki yeri oldukça yüksektir. Meydan-ı Şerif'e serilen beyaz postun adı da “Ateşbaz Postu”dur. Baş aşçı dede Meydan-ı Şerif’e geldiği zamanlarda “Ateşbaz Makamı” denilen bu posta oturmaktadır ve tüm bunlar Ateşbaz-ı Veli’nin bir anlamda Mevlevi dergâhındaki yerini göstermektedir. Ateşbaz-ı Veli’nin Meram ilçe sınırları içerisinde yer alan türbesi, Ateşbaz-ı Veli Mahallesi’ndedir. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin güneydoğusundadır. Kesme taş ve tuğladan kare plan üzerine sekizgen gövdeli, piramidal külah örtülü biçimde yapılmıştır. İki katlı olan türbenin alt katı cenazelik üst katı ise ibadethanedir. Türbenin kıblesinde yer alan niyaz penceresinin üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır: “Bu kabir 684 yılı recep ayı ortalarında ölen, millet ve dinin güneşi, said, şehid, merhum Ateşbaz İzzüddin oğlu Yusuf’undur. Yüce Allah rahmet etsin. Allah affedicidir.“
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.