'Eski'den kopmadan 'yeni'yi savunan şair: Muallim Naci
Türk edebiyatına önemli eserler kazandıran, yazar, şair, öğretmen ve eleştirmen Muallim Naci, vefatının 128. yılında yad ediliyor. Asıl adı Ömer olan Muallim Naci, saraç ustası Ali Bey ile Varnalı göçmen bir ailenin kızı olan Fatma Zehra Hanımın çocuğu olarak 1850'de İstanbul Saraçhanebaşı'nda dünyaya geldi. Döneminin şairleri gibi "yeni şiir" yazmak yerine, daha çok divan şiiri kaleme alan, bu sebeple "eski Türk edebiyatı"nın son temsilcisi olarak görülen şair, öğrenim hayatına Fevziye Mektebi'nde başladı.
Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen şair, babasının vefatı üzerine annesiyle gittiği Varna'da medreseye gitti ve oradaki hocası Müftüzade Abdülhalim Efendi'nin verdiği "Hulusi" mahlasıyla sülüs levhalarla bir Kur'an-ı Kerim yazdı.
"NACİ" MAHLASINI HAYRANI OLDUĞU HİKAYE KAHRAMANINDAN ALDI
Muallim Naci, Giritli Aziz Ali Efendi'nin "Muhayyelat" adlı eserindeki bir hikayenin kahramanı olan "Naci"ye duyduğu sevgi dolayısıyla bu ismi kendisine mahlas olarak seçti. Varna'da Rüştiye Mektebi'nde 1867'de ikinci öğretmen olarak göreve başlayan Muallim Naci, Farsça ve Arapçanın yanı sıra Fransızca öğrenmeye başladı, telhis ve aruz dersleri aldı. Naci'nin şiir ve makaleleri Tuna gazetesinde yayımlanırken, Mutasarrıf Süleymaniyeli Mehmet Said Paşa ile tanıştıktan sonra 10 yıldır sürdürdüğü öğretmenlikten ayrıldı ve paşanın özel katibi olarak 1876'da Rumeli ve Anadolu'nun birçok şehrini dolaştı. Bu sebeple üç sene kaldığı Sakız Adası'nda şiirler yazan Naci'nin, daha sonra kaleme aldığı "Kuzu", "Nusaybin Civarında Bir Vadi" ve "Şam-ı Gariban" adlı şiirleri, "Tercüman-ı Hakikat"te yayımlandı.
TERCÜMAN-I HAKİKAT'İN EDEBİYAT SÜTUNUNU YÖNETTİ
Said Paşa ile 1883'te İstanbul'a dönen ve Hariciye Nezareti'nde çalışan Naci, daha sonra Almanya'ya elçi olarak tayin edilen paşayla gitmeyerek İstanbul'da kaldı. Naci, ilk şiir kitabı "Ateşpare"nin de yayımlandığı aynı yıl, memuriyetten istifa ederek gazeteciliğe başladı ve Ahmet Mithat Efendi'nin teklifi üzerine "Tercüman-ı Hakikat" gazetesinde edebiyat sayfasını yönetti. Ahmet Mithat Efendi'nin besteci kızı Mediha Hanım ile 1884'te evlenen Naci'nin, "Tercüman-i Hakikat"te yayımlanan şiirleri ve Fransızcadan yaptığı çevirilerle kısa sürede şöhrete kavuşurken, dönemin şairleri tarafından yazılan nazireler şöhretinin belli bir çevrede yayılmasını sağladı. Tanzimat döneminde "eski şiir" ile "yeni şiir" arasında kurduğu köprüyle birçok taraftar toplayan Muallim Naci, döneminin yeni şiir taraftarı şairleri tarafından bu sebeple eleştirildi. Naci'nin gazel, şarkı, kıt'a, rubai ve benzeri divan tarzındaki şiirlerini topladığı "Şerrare" adlı kitabı, 1884'te okuyucuyla buluştu. "Tercüman-ı Hakikat"ten ayrılan Naci'nin yazıları 1885'ten itibaren "Saadet" ve "Mürüvvet" gazetelerinde çıkmaya başladı.
Usta şairin Şeyh Vasfi ve birkaç arkadaşıyla çıkardığı "İmdadü'l Midad" gazetesinde 1885'te yayımlanan "Köylü Kızların Şarkısı" adlı şiiri, Türk edebiyatının köyden bahseden ilk şiiri olarak kabul edildi. Kendi devrinde "eski" olarak tanımlanan edebiyatı en iyi bilen kişi olarak anılan Naci, yeni tarzda da oldukça başarılı manzumeler yazdı. Fransızcayı öğrenmesi, Batı edebiyatından yaptığı çeviriler, eski edebiyatın biçim ve içerik özelliklerinin yanı sıra Batıdan gelen yeni nazım şekillerini kullanması onun Batı kültürüne karşı olmadığının göstergesi olarak değerlendirildi.
Naci'nin 8 yaşına kadar yaşadığı hatıralarını anlattığı "Ömer'in Çocukluğu" adlı eseri 1898'de Almancaya, 1914'te ise Rusçaya çevrildi. Haftalık dergi "Mecmua-i Muallim"i 1887'de çıkaran, 1889'da Stockholm'de gerçekleşen "8. Müsteşrikler Kongresi"nde Türkçeye hizmetlerinden ötürü ödül alan Naci, "Sünbüle" adlı şiir kitabını 1890'da yayımladı. Muallim Naci, "Gazi Ertuğrul Bey" adlı manzum eserini 1891'de Sultan 2. Abdülhamid'e sunarak padişahın takdirini kazandı ve "Tarih-nüvis-i Selatin-i Al-i Osman" unvanıyla ödüllendirilerek maaşa bağlandı. Farklı alanlarda eser veren Muallim Naci'nin en önemli yönü şairliği olurken, "Kuzu", "Kebuter", "Dicle", "Feryad", "Şam-ı Gariban", "Nusaybin Civarında Bir Vadi" ve "Avcı" gibi şiirleri şekil bakımından olduğu kadar muhteva bakımından da "yeni" kabul edildi. Muallim Naci Türk edebiyatının, Batı edebiyatının seçkin eserlerinden de yararlanması gerektiğini savundu ancak yenilikleri kabul ederken Türkçeden ve Türk kültüründen taviz verilmemesi gerektiğini ifade etti. 2. Abdülhamid'in yönlendirmesi sonucu Osmanlı tarihini yazmaya başlayan Naci, bu arzusunu yerine getiremeden 12 Nisan 1893'te kalp krizi nedeniyle vefat etti. Cenaze masrafları padişahın emriyle Hazine-i Hassa'dan karşılanan şair, cenaze namazının Ayasofya'da kılınmasının ardından Sultan Mahmud Türbesi'ne defnedildi. Şair'in mezar taşında ise kendi beyiti olan "Hak perestim arz-ı ihlas ettiğim dergah bir/Bir nefes tevhidden ayrılmadım Allah bir" ifadesi bulunuyor.
BİRÇOK YAZI TÜRÜNDE ESERLER KALEME ALDI
"Lügat-ı Naci" adıyla bir sözlük ile "Heder" ve "Musa Bin Ebi’l-Gazan" adında oyunlar kaleme alan Muallim Naci'nin başlıca eserleri arasında şiir türünde, "Ateşpare", "Şerare", "Füruzan", "Sümbüle", "Yadigar-ı Naci", eleştiri türünde "Muallim", "Demdeme I", Demdeme II", Demdeme III" ve "Yazmış Bulundum", anı türünde "Medrese Hatıraları", "Ömer'in Çocukluğu", araştırma alanında "Osmanlı Şairleri", "İstilahat-ı Edebiye", "Esami", mektup türünde ise "Muhaberat ve Muhaverat", "Şöyle Böyle", "Mektuplarım" isimli eserleri yer alıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.