İngiltere ve AB’nin birliktelikleri 47 yıl sürdü; Şiddetli geçimsizlik!

47 yıl AB üyeliği yapan İngiltere geçtiğimiz yıl birlikten resmen ayrıldı. Başbakan Boris Johnson’ın “bir son değil sadece başlangıç" dediği Brexit süreciyle İngiltere'nin tereddütler ve tartışmalarla dolu Avrupa Birliği (AB) serüveni resmen sona ermişti
İngiltere ve AB’nin birliktelikleri 47 yıl sürdü; Şiddetli geçimsizlik!

Takvimler 31 Ocak 2020’yi gösterdiğinde İngiltere'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği 47 yıl sonra resmen bitti. İngiltere, 1973'te katıldığı AB'den ayrılırken, "Brexit günü" kapsamında hem devlet kurumları hem de özel kuruluşlar çeşitli kutlamalar yaptı. Bu kapsamda, Başbakanlık binası "10 Numara"ya yansıtılan saatle geriye sayım yapıldı. Bazı hükümet binaları, İngiliz bayrağı renklerinde ışıklandırdı. Ayrılıkla birlikte AB ile İngiltere arasındaki şiddetli geçimsizlik boşanmayla son bulmuş oldu.

"YENİ BİR ÇAĞIN ŞAFAĞI"

Başbakan Johnson, İngiliz televizyonlarından ulusa sesleniş konuşmasında, genel olarak Brexit sürecinde kamuoyunda oluşan kutuplaşmayı sona erdirme ve "yaraları sarma" çağrısında bulundu. Hükümet olarak görevlerinin ulusu bir araya getirme ve ülkeyi ileriye taşıma olduğunu vurgulayan Johnson, "Bu gece söylenecek en önemli şey, bunun bir son değil, başlangıç olduğudur. Bu, gerçek bir ulusal yenilenme ve değişim zamanı. Bu, yeni bir çağın şafağı." değerlendirmesinde bulundu.

ÇALKANTILI BİRLİKTELİK

İngiltere'nin 47 yıllık Avrupa Birliği (AB) serüveni tereddütler ve tartışmalarla doluydu. AB'nin atası konumundaki Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 1952'de kurulurken, İngiltere davet edilmesine karşın bu yapıda yer almamayı tercih etti. "Üzerinde güneş batmayan" Britanya İmparatorluğu, tasfiye sürecindeydi ama kendisini hala küresel bir güç olarak gören ülkenin yöneticileri yine de eski sömürgelerinden oluşan İngiliz Milletler Topluluğunu ve ABD'yi kendileri için daha cazip ortaklar olarak düşünüyordu. Ülke, AB'ye doğru ikinci önemli adımı teşkil eden Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1957'de kurulduğunda da aynı gerekçelerle mesafesini korudu.  Ancak 1961'e gelindiğinde, Soğuk Savaş'ın da kızışmasıyla, İngiltere kendisini birleşme sürecindeki Avrupa kıtasının yanı başında yalıtılmış hissetmeye başladı. Üstelik birleşik Avrupa projesi, ABD'nin de desteğini almış, İngiliz Milletler Topluluğuna üye ülkeler bile kıtayla yakın ilişki kurmak için sıraya girmişti.

SANDIKTAN ÇIKAN SONUÇ, AB ÜYELİĞİNDEN YANA OLDU

Dönemin Muhafazakar Partili Başbakanı Ted Heath, 1973'te nihayet İngiltere'nin AET üyeliğine imza atan isim olurken, gelecekteki sorunların habercisi sayılabilecek şekilde "Topluluk kurumlarını ülkelerin bireyselliğine saygı içinde geliştirmenin hayal gücü gerektireceği" görüşünü dile getirecekti. İngiltere, Birliğin oluşma sürecinin ilk 20 yılının dışında kalmış, o süreçte Avrupa projesi ulusüstü kurumlaşma, ortak tarım politikası ve bütçe gibi İngiltere'nin ileriki yıllarda şikayetçi olacağı özellikler kazanmıştı. İngiltere'de iktidarın İşçi Partisi'ne geçmesiyle, yeni başbakan Harold Wilson, kendi partisinde AB ile ilgili görüş ayrılıklarının da baskısıyla, üyelik koşullarını yeniden müzakere etmeyi denedi. Süreç, 1975'te AB üyeliğinin referanduma sunulmasıyla sonuçlandı. Sandıktan çıkan sonuç, yüzde 33'e karşı yüzde 67 ile AB üyeliğinden yana oldu. Ancak referandum, oy oranlarındaki büyük farka rağmen İngiltere'de Avrupa konusundaki fikir ayrılıklarını bitirmedi.

AB TARTIŞMASI, DEMİR LEYDİ'Yİ DE KURBAN ALDI

Referandum sürecinde, AB üyeliğinden yana kampanya yürüten müstakbel başbakan Margaret Thatcher, 1979'da iktidar koltuğuna oturduğunda liderliğini yaptığı Muhafazakar Parti içindeki AB kutuplaşması da artmıştı. Thatcher, 1990'a kadar süren başbakanlığında, ortak para birimi fikrine ve gücün AET kurumlarında temerküz etmesine karşı çıkışlarıyla gündeme geldi. Ancak partisindeki AB yanlıları, sertliği ve kararlılığıyla "Demir Leydi" lakabını almış Thatcher'ı 1990'da istifaya sürükleyecek kadar güç kazanmıştı. Ülke, aynı yıl Thatcher'ın çekincelerine karşın Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasına dahil oldu.

AYRICALIKLI ÜYELİK

Thatcher'ın halefi John Major, 1992'de yaşanan ve tarihe "Kara Çarşamba" diye geçen kur krizinde, İngiliz sterlinini Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasından çekmek zorunda kaldıysa da; AET'yi AB haline getiren Maastricht Anlaşması'na yine aynı yıl imza koyan başbakan oldu. Bununla birlikte İngiltere, anlaşmanın para birliğini öngören düzenlemesinin dışında kalmayı seçti. Major partisi içindeki AB karşıtlarının Maastricht Anlaşması'nı gerekçe göstererek kendisi hakkında gittiği güvensizlik oylamasını az farkla da olsa atlatmayı başardı ama partisi iktidarı uzun süre koruyamadı. İşçi Partisi, 1997'de Tony Blair liderliğinde iktidara gelince, ilk icraatlarından biri Avrupa'da ortak para birimini nihai biçimde reddetmek oldu. 1990'lar AB'nin 4 temel sütununu teşkil eden kişilerin, malların, hizmetlerin ve paranın serbest dolaşımını öngören ortak pazarı teşkil ederken; İngiltere burada da ayrıcalıklı bir konum almak için müzakereyi sürdürdü. İngiltere, AB projesinin temel unsurlarından olan ve üye ülkeler arasında sınır kontrollerini kaldıran Schengen Alanı'nın dışında kalmayı seçti. AVRUPA TARTIŞMASI AZALMADI, ARTTI

AB'nin Schengen ve ortak para birimi gibi temel kurumlarının dışında kalmasına karşın, İngiltere'de "Avrupa şüphecileri" diye adlandırılan grubun şikayetleri azalmadı, aksine arttı.

Özellikle Doğu Bloku ülkelerinin AB'ye üye olmasıyla artan göç ve 2008 ekonomik krizi, bu düşüncelerin ülkede yaygınlaşmasına yol açtı. Aşırı sağ siyasetçi Nigel Farage'ın liderliğindeki AB karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) 1990'lardaki 100 bin oyluk tabanını 2010'da 920 bine, 2015'te 3 milyon 890 bine taşımayı başarması da ülkedeki ana akım siyaseti baskı altına aldı.

"KÜRESEL İNGİLTERE" İÇİN BREXİT

2012'de yayımladığı makaleyle "Brexit" kelimesini dolaşıma sokan "British Influence" adlı düşünce kuruluşunun Başkanı Peter Wilding, İngiltere'nin AB'de liderliğe oynaması gerektiğini savunuyor ve bunda başarısız olunması halinde, işlerin "Brexit"e doğru kayacağı uyarısında bulunuyordu, öyle de oldu. İngiltere'nin AB içinde ve lider rolünde olması gerektiğine inananlar ile AB bürokrasisinin boyunduruğundan kurtulup, "bağımsız" İngiltere'yi "küresel" yapmayı isteyenler arasındaki mücadele, ülkenin üyelikten ayrılmasına giden yolu açtı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.