Osmanlı'nın kalbine saplanan hançer; İstanbul’un İşgali

Osmanlı'nın kalbine saplanan hançer; İstanbul’un İşgali

Müttefiklerin 16 Mart 1920'de Şehzadebaşı baskınında 10. Kafkas Tümeni Mızıka Takımı üyesi 5 Türk askerinin şehit edildi, Meclis basılıp kapatılarak Osmanlı'nın fiilen hayatiyetine son verildi

Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918 sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki aşamada işgal edildi. İlkinde önemli stratejik noktalar kontrol altına alındı, ikincisinde ise idareye el konuldu. İstanbul’u ve Boğazlar’ı kontrolleri altına alabilmek için sürekli mücadele eden İngiltere, Fransa ve Rusya, XIX. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren gerçekleştirdikleri anlaşmalarla İtilâf Devletleri adı altında birleşmişler, 1914’te başlayan I. Dünya Harbi’ni de bu amaçlarını gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Nitekim harpten sonra Osmanlı Devleti ile imza ettikleri Mondros Mütarekesi’nde İstanbul’un işgal edilmesini gerektirecek herhangi bir hüküm olmamasına karşın; 13 Kasım 1918’de şehri fiilen işgal etmişlerdir. Bu hukuk dışı anlayış İtilâf Devletleri’nin İstanbul’daki bütün faaliyetlerine de yansımıştır. Üstelik 13 Kasım 1918’de yaratılan bu fiili işgal durumu, gelişecek birtakım siyasi ve askeri olaylar neticesinde 16 Mart 1920’de resmi bir hüviyet kazanmıştır.

Türk Tarihi Kurumu’nun İngiliz kaynaklarından derlenen veriler ışığında yayımladığı makaleye göre; Üç Müttefik Yüksek Komiseri 15 Mart günü son toplantılarını yaparak, İstanbul’un 16 Mart 1920 sabahı saat 10:00 dan itibaren işgaline, Müttefik askerî makamlarının, işgalin gerektirdiği bütün tedbirleri almalarına, Harbiye ve Bahriye Nezaretlerinin işgali ile her türlü iletişimlerinin kontrol altına alınmasına, posta, telgraf ve telefon hizmetlerinin kontrolüne, keza polisin de sıkı kontrol altına alınarak kamu düzeninin gerektirdiği bütün emir ve talimatın askerî makamlardan çıkmasına karar verdiler.

Osmanlı'nın kalbine saplanan hançer; İstanbul’un İşgali

SADRAZAMA ÜLTİMATOM VERİLDİ

16 Mart sabahı, İngiliz Yüksek Komiserliği’nden Mr. Ryan, saat 9.40’da Sadrazamı ziyaret ederek, üç müttefik adına hazırlanmış olan ve işgalin gerekçesini bildiren notayı Sadrazam’a verdi. Esasında bu, bir nota değil ültimatomdu. Zira, belgede, Yüksek Komiserler tarafından alınan kararlar ve istekler tebliğ edilmekteydi. Osmanlı Hükümeti (notada böyle deniyordu), başta Kilikya olmak üzere çeşitli yerlerde meydana gelen olaylardan sorumlu olan “Mustafa Kemal Paşa” ve diğer “milliyetçi” liderlerle ilişkisini derhal kesecekti. Eğer bu çeşit olaylar tekerrür edecek olursa, Türkiye barışında öngörülen şartlar çok daha sertleştirilecek ve şimdiye kadar verilmiş olan tâvizler(!) geri alınacaktır. İstanbul’un işgali, Barış Antlaşması’nın şartları kabul edilip uygulanıncaya kadar devam edecektir. Bu notanın bir tek anlamı vardı: İşgalci devletler kendi tasarladıkları barış antlaşmasının karşısında en büyük engel olarak Atatürk ve Millî Mücadele’yi görmekteydiler. Ne var ki, bu işgale cevap olarak 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılması ile Millî Mücadele çok daha güçlenecek ve yeni bir devletin ilk büyük temeli atılacaktır.

OSMANLI’DAN CEVAP GELDİ

 Osmanlı Hükümeti, Müttefik Yüksek Komiserlerinin, İstanbul’un işgali için 16 Mart sabahı verdikleri notaya, 18 Mart sabahı cevap vererek, işgalin gerekçesini kabul etmediği gibi, ortada bir karışıklık veya herhangi bir düzensizlik olmadığı gibi, eğer varsa Müttefiklerin bunları önleme gücüne sahip olduğunu, Anadolu’daki millî hareketin sebebinin ise Yunan işgali ile Yunanlıların yaptıkları mezalimden kaynaklandığını ve ayrıca, büyük bir Ermenistan ile bir Rum Pontus Devleti’nin kurulmasına ait niyetlere karşı bir tepki teşkil ettiğini bildirdi.

Osmanlı'nın kalbine saplanan hançer; İstanbul’un İşgali

TÜRK BAYRAĞINI SELAMLAYARAK GİTTİLER

İstanbul halkı da işgallere, Sultanahmet mitingleriyle tepki gösterdiği, Milli Mücadeleye destek için kışlalardan silah kaçırarak Anadolu'ya gönderdi. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra, 23 Ağustos 1923'ten itibaren İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrılmaya başladı. Son İtilaf birliği ise 4 Ekim 1923 günü Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamlayarak şehri terk etti. 6 Ekim 1923'te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul'a girdi ve işgal resmen sonlandı. İşgal 4 yıl 10 ay 23 gün sürdü. Her yılın 6 Ekim'i böylece İstanbul'un kurtuluş günü olarak belirlendi ve kutlanmaya başlandı. (ONUR ÇELİK)

Osmanlı'nın kalbine saplanan hançer; İstanbul’un İşgali

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.