Yaşamımızdan ne kadar mutlu olduğumuza dair TUİK her yıl düzenli olarak “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” yapmakta. 2025 yılında yayınlanan ilgili araştırmaya göre Türkiye’nin %50’si mutlu olarak yaşamakta. Hayatlarından mutlu olduğunu ifade eden 18 yaş üstü bireylerin oranı %49.6 olarak açıklanmıştı. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların %35.9’u orta düzeyde mutlu, %14.5’u da mutsuz olarak kendilerini tanımlamıştı.
MUTLULUK EKONOMİSİ
Prof. Dr. Acar Baltaş Hoca’nın “Mutluluk Ekonomisi” başlıklı bir yazısına denk geldim. Eylül ayında Prof. Dr. Sinan Alçın ile Prof. Dr. Evren Bolgün'ün yazdığı “Para Meselesi” kitabından sonra yıl içerisinde “Yaşam, Para, Mutluluk” hedeflerine, ortak kesişim ve ayrım noktalarına oldukça dikkat çekici.
RUHSAL CHECK-UP
2025 yılını tamamlamaya sayılı günler kalmışken yıl genelinde herkesin kendine finansal, bedensel ve ruhsal açılardan genel bir check-up yapmasının yararı olur mu.
Baltaş Hoca’nın da yazısında hatırlattığı şekilde insanların büyük çoğunluğu için önemli olan, gelirlerinin içinde yaşadıkları çevreyle olan göreceli ilişkisi. Harvard’da okuyan öğrencilere, “25 bin dolar ortalama gelirin olduğu bir yerde, 50 bin dolar gelire mi sahip olmak istersiniz, yoksa 200 bin dolar ortalama geliri olan bir yerde 100 bin dolar gelire mi sahip olmak istersiniz?” diye sorulmuştu. Öğrencilerin büyük çoğunluğu birinci seçeneği tercih etmişti.
Bu araştırmanın gerçek hayatta doğrulanmasına bir örnek, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra yaşanmıştı. Doğu Almanya’daki işçilerin, Batı’yla birleştikten sonra, öncekine kıyasla daha fazla kazandıkları halde, daha mutsuz oldukları saptanmıştı.
Easterlin Paradoksu
Easterlin Paradoksu’nda belirli bir eşik düzeye kadar mutlak gelir, yaşam doyumu üzerinde etkili olmakta. Yeterli beslenme, sağlık, hijyen, eğitim ve barınma imkânlarından yoksunluk, mutsuzluğa ve depresyona neden olmakta. Ancak gelir artışının insanlara sağladığı konfor araçlarının; laptopların, akıllı telefonların, spa merkezlerinin, egzotik ülkelere seyahat ve lüks restoranlarda yemek imkânlarının, kolektif iyilik hali üzerinde etkili olmadığı görülmekte.
Maddi yöndeki kazanımlar başlangıçta heyecan verse de bir süre sonra psikologların hedonistik uyum dedikleri süreç devreye girmekte. Ayrıca bu kazanımların bir bölümünün aile hayatını ve sosyal ilişkileri olumsuz yönde etkilediği görülmekte.
MUTLULUK OLANAKSIZ MI
Schopenhauer, “mutlu bir hayat olanaksızdır, insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır” şeklinde ünlü sözüyle mutluluğu kısaca tanımlamıştı.
Çoğu insan yaşamları boyunca yaşanmamış mutlulukları olduğunu düşünür. Yaşamlarımızda zaman zaman hissettiğimiz yarım kalmışlık inancı (hayali) sürekli olarak acı çekilmesine neden olur. Birçoğumuz için hayatındaki gaye tatmin ve mutlu olmak üzerine kurulmuştur. Böylece içimizde yükselen isteklerin, arzuların çıkardığı fırtınaya kendimizi kolaylıkla kaptırarak ilerleriz. Hayatında arzularına kavuştuğunda mutlu olacağını düşünen insan, önüne konan reçetelerin peşine düşmeye başlar. Yeni arzularını gerçekleştirerek sürekli mutlu olmayı düşler.
Yaşam, mutluluğu bir havuç olarak insanın önüne koyar. Bu ihtimale kolaylıkla inandırır. Ancak hayaline ulaşan her insan, bir süre sonra tatminsizlik yaşamaya başlar. Beklediği doyuma ulaşamadığı için sürekli daha fazlasını ister.
Schopenhauer’a göre doyuma ulaşmanın olanaksızlığı yaşamın vazgeçilmez bir gereğidir. Çünkü doyumsuz kalan insan, sürekli olarak talep etmeye devam edecektir. Diğer bir ifade ile insanın tatmin olamamasının bir türlü mutlu hissedememesinin nedeni, yaşamın bizzat kendisinde bu duyguların olmamasıdır. Mutluluk imkansızlıktır. Onu istemek ise, yaşamı henüz anlamayan insanların beyhude bir çabası.
Büyük filozof, dünyada bizi hevesle karşılayan arzu-mutsuzluk-acı kısırdöngüsünü aşabilmemiz için sınırları çizilmiş bir hayat önerir: “İsteklerimizi sınırlamalıyız, arzularımızı dizginlemeli, öfkemizi bastırmalı, bireyin sahip olmaya değecek şeylerden yalnızca sınırlı bir paya erişebileceği gerçeğini akıldan çıkarmamalıyız.”
istek mi ihtiyaç mı?
Yani filozofa göre, hiçbir arzunun tatmini mümkün olmadığı için, en akıllıca olanı bu hevesten vazgeçebilme iradesini zamanında gösterebilmektir. Bu noktada önemli olan, kişinin düşündüğü şeyin arzu mu, ihtiyaç mı olduğu meselesi. Çünkü düşündüğü ihtiyaç ise, bir karşılığı olacaktır. Ancak arzu ise, nesnesi belirsiz olduğu için, kişi her türlü imkana sahip olsa da hayal ettiği tatmine ulaşması mümkün olmayacak.
Türkiye'deki araştırma sonuçlarına göre kadınların mutluluk oranı %52.3 iken, erkeklerin mutluluk oranı %46.9 olarak açıklanmıştır. Aynı araştırmada evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu ifade edilmiştir.
Bireylerin mutluluk kaynağı olan değerler incelendiğinde; kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı, 2024 yılında %68,3 olurken bunu sırasıyla; %14,4 ile sevgi, %8,9 ile başarı, %6,4 ile para ve %1,8 ile iş takip ettiğini görmekteyiz.
Para ve mutluluk arasında bir nedensellik ilişkisi olup olmadığı sorusuna geleneksel ekonominin verdiği cevap “evet” tir.
ABD’de gelir ve mutluluk üzerine yapılan diğer araştırmalar, yıllık 75 bin dolar gelir civarında paranın üzerinin önemini yitirdiği sonucuna varmakta. Gelirler arttıkça giderlerin de artmasıyla varılan hayat standardına alışılmaya ve bu standardın normal karşılanmaya başlandığı, bu nedenle de sadece var olanın korunmasından öte daha iyisinin arzulandığı görülmüş.