Konya’da gözlerden kaçan ama ruhunuza dokunan bir müze var: Konya Panorama Müzesi. Burası yalnızca bir sergi alanı değil; Mevlâna’nın yaşadığı, Selçuklu sultanlarının hüküm sürdüğü, medreselerin, çarşıların ve tekkelerin yankılandığı bir çağa adım attığınız zamansız bir geçit.
Hz. Mevlâna’nın hayatı, bal mumu heykelleriyle birebir canlandırılırken; semanın doğuşu, çekiç sesleri eşliğinde transa geçen derviş figürleriyle adeta yeniden yaşanıyor. İpek ve Baharat Yolu’nun kesiştiği bu şehirde, Selçuklu Sultanı II. Keyhüsrev’in halkla buluşma sahnesi de görsel bir şölenle sunuluyor.
13. YÜZYILIN KONYA SOKAKLARINI GÖSTERİYOR
Müzede yer alan yağlı boya tablolar, sadece birer sanat eseri değil; Konya'nın geçmişinden bugüne akan büyük hikâyenin fırça darbeleriyle yazılmış sahneleri.
Ziyaretçiler burada, 13. yüzyılın Konya sokaklarında geziniyor, çarşılarda alışveriş eden tacirlerin, medrese önünde ilim tartışan talebelerin arasında dolaşıyor. Konya Panorama Bölümü, Konya’nın sadece bir başkent değil, aynı zamanda bir medeniyet havzası olduğunu gözler önüne seriyor. Mâverâünnehr’den, Horasan’dan, İran’dan gelen âlimlerin, mutasavvıfların, şairlerin ve sanatkârların bu şehri niçin seçtiği burada daha net anlaşılıyor.
KONYA'NIN ATMOSFERİNİ YAŞATIYOR
Dönemin önde gelen isimleri arasında yer alan Sadreddîn Konevî, Seyyid Burhaneddîn Tirmizî, Necmeddîn Dâye, Fahreddîn Irâkî ve elbette Hz. Mevlâna, Konya’nın o eşsiz ilmî ve tasavvufî atmosferine ruhlarını katıyorlar. Müzede, bu büyük şahsiyetlerin fikir dünyasına da derinlemesine bir yolculuk mümkün. İlginç bir detay ise: 1245 yılı panoramasında bir papaz ve bir azizin Konya çarşısında yer alması.
Bu sahne, Konya’nın hoşgörü kültürünün yüzyıllardır süren köklerine dair çok şey anlatıyor. O dönem Türkler ve Rumların kardeşçe yaşadığına dair görseller, bugünün Konya ruhuna da güçlü bir ayna tutuyor. Müze, yalnızca geçmişi sergilemiyor; aynı zamanda bugünün ziyaretçisine Konya’nın çok katmanlı tarihini, kültürünü ve maneviyatını bütüncül bir perspektifle sunuyor.
