BOYAMA KİTABI DOĞURAN KADIN
Uçurtma Acısı (2007) filminde “Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları istediğiniz renge boyayamazsınız” diye bir replik var.
Çocukları boyayamayız, büyümelerini beklememiz gerekir.
Büyüdüklerinde istediğimiz renge boyarız.
Beyaz yakalı.
Mavi yakalı.
Pembe yakalı…
Toplumsal bir tasma takılır boynumuza ve kalabalıkların döşediği raylar üzerinde hayatımızı hep bir yerlere yetişecekmiş telaşıyla sürdürür.
Kalabalıkların içinden çıkıp gitmemizin önünde hiç bir engel yoktur. Pratikte ise bu, özgürlüğün kullanımından çok bir “fantezi”dir.
Adı
“anne”,
“baba”,
“eş”,
“sevgili”,
“arkadaş”,
“patron” ve daha binler isimli ikna odaları vardır. Hemen herkes kendi yankı odasında “ben” eseri için çalışır. Hepimiz birbirimizi boyayacak yaştayızdır, zaten.
Bir arkadaşım vardı, doğurduğu çocuğu için “en büyük eserim” diyordu.
Doğru söylüyordu, bir boyama kitabı doğurmuştu. Bir boyama kitabıyla artık ne yapılmaz ki? Belki de yanıldığımız nokta çocuklarımızı kendimizin yetiştirdiğidir. Ya da çocukları kendimiz yetiştirdiğimize inanmak bize kendimizi iyi hissettiriyor olabilir. Gerçekten de şu yetişkinleri anne babaları yetiştirmiş olabilir mi? İnsanlar birbirinden bağımsız değil elbette. Şu bir gerçek ki, aslında bütün anne babaları toplumun boyadığını söyleyebiliriz. Hangi renge? Toplumun geneline baktığımızda hangi renk olduğu konusunda bütün tereddütlerimiz gider kanımca.
Uzun lafın kısası olmaz: Çocukları uyandırmayın, uyandıklarında boyarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.