DÜŞ KIRIKLIĞI OTELİ
Birbirimizi nesne düzeyinde algıladığımız için nasıl olmamız gerektiğine de karar veriyoruz, istediğimiz gibi olmazsa akşamdan kalan bir çöp poşeti kapının dışına koyuveriyoruz.
Pavase, başarısızlığı, büyük işler gerçekleştirememek değil de “Bir yuva kurmak, bir dostluğu, bir kadınla (veya erkekle) mutlu bir ilişki sürdürmek, ekmek parası kazanmak gibi küçük şeylerden başarısızlık” biçiminde niteler ve der ki “Başarısızlığın en acısı budur”.
Oysa her ikisi de değildir başarı.
Pavase, ikisinde de başarısız olmuştur ama ülkesinin en büyük ödülü Strega’yı almıştır. Sonra da bir otel odasında hayatına son vermiştir.
Buradaki anahtar sözcük “bir otel odası” kesinlikle değildir.
Başarısızlık düş kırıklığı değildir.
Pavase’nin bütün yapıtlarında bir düş kırıklığı sezilir. Ancak yazar bundan mutludur. Nihayetinde mutsuzluğunu intiharıyla, bir otel odasında taçlandırır.
Hemen hepimizin hayatında düş kırıklıkları vardır.
Ancak zaten “… rağmen” yaşamıyor muyuz?
Ya da “…rağmen” yaşayanlardan değil miyiz?
Çünkü bize öğretilen “şu” olacağımızdır.
“Şu” olursak mutlu ve huzurlu oluruz.
“Şu” olmak nedir?
Küçük başarılar kazanıp büyük barıları hayal etmektir.
Başarı nedir ve neyi başardığımızda “şu” oluruz?
Şöyle bir söz hatırlıyorum: “Yirmi yaşından sonra hiçbir şey olmak zorunda değilsin”.
Yirmi yaş, nasıl bir mucizeyse artık…
Bana yirmili yaşlarda, “yirmi yaşından sonra hiçbir şey olmak zorunda değilsin” diyen olmamıştı.
İnsanlara yirmi yaşına kadar ne olmaları gerektiğini söylerler. Hatta ileri yaşlarda da söylerler.
Çünkü onlara göre olmamışsındır.
Nihayetinde “şu” olmak başarılı olmak anlamına gelmiyor.
“Şu” onun veya bunun şu’sudur.
İnsan “şu” olmaz, sadece olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.