Ali Ulurasba

Ali Ulurasba

DUYGUSAL AYRIM: KÜLTÜREL MUTLULUK

DUYGUSAL AYRIM: KÜLTÜREL MUTLULUK

Montaigne “ruhta ve bedende rahatlık olmadıkça, döşek rahat olmuş neye yarar?” diye sorar.

Büyük İskender’in dalkavukları onu Zeus’un yenilmez, ölümsüz oğlu olduğuna inandırmışlardı. Bir gün yaralanır ve yarasından kan aktığını görünce “buna ne diyeceksiniz bakalım” der, “kıpkızıl insan kanı değil mi bu? Homeros’un destanlarında Tanrıların yarasından akan kan hiç de böyle değildi.”

Şair Hermodoros’un Antigonos’a şiirlerinde “güneşin oğlu” ifadelerini kullanırmış; Antigones ise “Oturağımı döken adam benim güneşin oğlu olmadığımı çok iyi bilir” dermiş.

İnsan olarak her yerde her zaman hep insanız; özümüzde soyluluk, yani kültürel bir birikim yoksa dünya tacı giyilse çıplaktır. Bunların örnekleri de günümüzde apaçık meydandadır.

Ruhu kaba ve duygusuz olan izin yaşam neye benzer veya neye yarar? İnsanın sağlığı, düşüncesi, hisleri yerli yerinde değilse mutluluktan bir şey anlamaz.

Mutluluk da öğrenilen, kültürel ve sosyal bir olgudur. Verili değildir, kültüreldir öğreniriz. Örneğin Montaigene bununla ilgili şöyle bir benzetme yapar; “Nasıl dili pas tutmuş bir adam Yunan şarabından bir şey anlamazsa…

İyi şarabı öğrenmek, iyi yemeği bilmek veya gezmeyi, müziği, resmi, filmi okuyabilmek… Hodbin bir sanat anlayışından bahsetmiyorum; estetik bir anlayıştan bahsediyorum.

Kültürel mutluluk dediğim ailemizden getirdiklerimizle öğrendiklerimizi harmanlamak ve belli bir estetiğe, sadeliğe ulaşmak; bu sadelik üzerinden mutluluğu üretmek.

Mutluluğun bir sanatsal estetik ve manevi olgunlukla iç içe geçtiğini düşünüyorum. Buradaki maneviyat dinle ilişkili değil, değer yargılarıyla ilgili.

Yargı içermeyen bir değer mutluluğumuzun çimentosu olabilir.

Aynı şekilde mutluluğu “şunu yaparsam” mutlu oluruma indirgemek, yani mutu olmayı bir eyleme, bir söyleme, sanki onu pratik içine hapsetmek ve orada öldürmek gibi.

Mutluluk aslında bakarsanız huzurun da bir çıktısıdır.

Bu açıdan her şeyin yerli yerinde olması son derece önemlidir. Yani şarabın paslı olması, dilimizin, damağımızın pasın tadını biliyor olması ve bu ikisi birleştiğinde bir değerin ortaya çıkacağının kültürel olarak hesap edilmiş olması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ulurasba Arşivi