FİLLER TEPİŞİR ÇİMENLER EZİLİR
Hepinizin de bildiği üzere geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasında tabir caiz ise bir kriz ortaya çıkmıştı. Peki gündemi ve Hukuk camiasını bu derece meşgul eden ve infiale neden olan olay ne idi?
Anayasa mahkemesi, kendisine yapılan bireysel başvuru dosyasını sonuçlandırarak “Hak İhlali’’ kararı verirken, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise, İlgili Anayasa Mahkemesi kararına “UYULMAMASINA’’ ve şahsa yönelik hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında “Suç duyurusunda’’ bulunulmasına karar veriyor.
Bahse konu olaya ilişkin olarak; muhalefet olayı Yargı Darbesi, iktidar ise yargının kendi iç mekanizması olarak nitelendirirken; Hukuk camiası ve Barolar ise şaşkın!
Bu durumda, aslında işin olması gereken ve doğrusu nedir? Bunun üzerinde durmak ve krizin nasıl çözülmesi gerektiğini ele almak gerekiyor.
Aslında Anayasal düzene tabi bir hukuk devleti olan ülkemizde konu pek de yoruma açık değil, Şöyle ki;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153. maddesi son derece açık: “Anayasa Mahkemesi kararları... yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
Anayasa 153. Maddesi bu kadar açık iken, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Alenen En Üst Yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi’nin kararına UYMAMASI ve üstüne bu kararı veren hukukçular hakkında suç duyurusunda bulunması sizce de garip değil mi?
Bir avukat olarak esasında bizi çok da şaşırtmıyor bu olup bitenler, yargı mekanizması içerisinde hemen her gün birçok çelişkili ve tutarsız kararlara şahit olmakta iken bu durumun son zamanlarda giderek fazlalaşması ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin en üst 2 yargı makamı arasında bu durumun ortaya çıkmış olması belki de daha denetlenebilir bir yargı mekanizmasının işletilmesi gerektiğini ve Bağımsız Yargı mekanizmasına her zamankinden daha fazla gündeme alınması gerektiğini gün yüzüne çıkarmış durumda.
Yukarıda bahsetmiş olduğum gibi en üst 2 yargı makamı, yani en kıdemli hukukçular arasında ortaya çıkan ve bu sebeple ülke ve hukuk gündemini meşgul eden olay gün yüzüne çıkmış iken, daha kıdemsiz hakim ve savcıların yer aldığı yerel ve taşra mahkemelerinde her şeyin yolun da olup olmadığı sorusu akıllara geliyor…
Aynı konu hakkında bir mahkemenin “beyaz” dediği başka bir mahkemenin “siyah” dediği, konuya itiraz edildiğinde ise üst mahkemenin beyaz diyeni de siyah diyeni de haklı kabul ettiği hukuk düzeni; “Filler tepişir çimenler ezilir’’ sözünü akıllara getiriyor.
Kontrol mekanizmasının daha güçlü hale getirildiği Bağımsız Yargının güçlenmesi ve Türk Milletinin adalet önünde mağduriyetlerinin en aza indirildiği günlerin en yakın zamanda sağlanması dileklerimle..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.