Baha Durmaz

Baha Durmaz

Bir Cihan Devleti: Devlet-i Aliyye-i Osmaniye – II

Bir Cihan Devleti: Devlet-i Aliyye-i Osmaniye – II

Coğrafi keşiflerin Osmanlı Devleti üzerindeki etkisi, Osmanlı Devleti’nin kaybettiği merkezi otoritesi, Yeniçeriler gerçekten devletin el freni miydi? Bugünkü köşemizde geçen hafta sorduğumuz soruları kendimizce doğru taraflaryla yazmaya çalışacağız. Dikkat ederseniz, kendimizce demek istedim. Böyle yazmamın sebebi ne yazık ki içinde bulunduğumuz zamanın tarih yazıcılığının hep bir siyasi görüş perspektifinde takılı kalması. Yani bizler, tarihi nedendir bilinmez kendimize göre yorumlamaya çalışıyoruz ya da yenilikleri eklemlemeye çalışıyoruz. Yahu kardeşim olan olmuş, ölen ölmüş alternatif tarih yazmaya ne hacet! Genel anlamda lise tarih kitaplarında çocuklarımıza öğrettiğimiz bilgiler genelde Osmanlı Devleti’ni belli başlı dönemlere ayırır. Kuruluş, yükselme, duraklama hop oradan dağılma dönemi. Yaptığımız en büyük hatalardan biri genel bir ayrılmanın yahut yıkılmanın hatta kurulmanın belli bir periyodik zaman içerisinde ele almamız. Bakalım durum gerçekten böyle mi?

Geçen haftada belirttiğim gibi Osmanlı Devleti, Osmanoğulları sülalesi tarafından ortaya çıkmış ve zamanla Osman Bey’in yanında ona sadık olan nökerlerin desteğiyle devam etmiş ve bir süre sonra liderlik tamamen Osmanlı Hanedanlığa geçmiştir.  II. Mehmet dönemine kadar belli başlı ailelerin gücünün olduğunu kabul etmeliyiz. İstanbul alınmamış olsa belki de bugün Çandarlılar Devletini konuşuyor olurduk. Bu da aslında tarihin bir cilvesi.

Osmanlı Devleti’nin bir tarım imparatorluğu olduğunu kesin suretle söyleyebiliriz. Tarım devletleri için uzun vadede hayatta kalmak aslında zordur. Tabii biraz da işimizin yaver gitmesi bu duruma ek olarak ifade edilebilir. Yani şunu demek istiyorum. Devlet güç odağını büyütürken Balkan coğrafyasında karşısında durabilecek bir güç yoktu. Hırvatlar, Boşnaklar, Sırplar yahut Macarlar o dönemin Osmanlı silahlarına ya da ağır toplarına karşı çaresiz kalıyordu. Meseleyi bu perspektiften baktığımızda 1400-1600 yıllar arasında devletin eşi benzeri olmayan bir askeri güce sahip olduğunu görebiliriz. Süreci bozan unsurlar ordunun gücünü kaybetmesi ve savaşların uzun süreler halinde tam manasıyla sonuçlanmaması oldu. Ekstra olarak Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısı zor zamanlarda kurtarıcı bir yapıya sahip değildi. Yani kapitalizmin gözünü açtığı dönemlerde ekonomik olarak bir tarım ekonomisine sahiptik ve bu durum Osmanlı Devleti’nin uzun süreli giden savaşlarına destek vermemekteydi. Kısacası savaş zamanlarında borçlanmaya gidecek bir yapıya sahip değildik. Osmanlı Devleti’nin gücünü kabul ettirdiği dönemlerde yönümüzü Avrupa’ya çevirdiğimizde bu sefer sıkışan bir Avrupa’yı görmekteyiz. Nüfus fazlası veren, doğal kaynakların yeteri kadar kalmadığı bir Avrupa mecburen yönünü zenginliklerin olduğu diyarlara çevirmek zorundaydı. Fakat 15. ve 16.YY’larda zenginlik demek doğu demekti. Tabi bu durumda Osmanlı Devleti’nin gücünü hayal ettiğimizde bu zenginliğe ulaşmanın Avrupalılar için büyük bir bedeli olmaktaydı. Avrupalılar mecburen yeni yollar ya da yeni kaynaklar bulabilmek için Portekiz ve İspanya öncülüğünde hiç bilmedikleri daha önce duymadıkları yeni yerler keşfetme arzusundaydı. (Çaresizlik insanlara neler yaptırır.) İlk yüz yıllık süreçte epey bir zorlansalar da artık onlar için eşsiz ve verimli toprakları sömürme zamanı gelmişti. Coğrafi keşifler başlamış ve sırayla önce Portekiz ve İspanya ardından da diğer Avrupalı devletler, pastayı afiyetle yemeye başlamıştı. Coğrafi keşifler sonucunda neredeyse sınırsız hammadde, köleliğe itilen onlarca yerli halk ve Hindistan’a hatta Çin’e kadar uzanan yeni yollar Batı medeniyetinin eline geçmiş oldu. Tam olarak bu dönemler içerisinde önce Merkantilist ekonomi ve arkasından da Kapitalist dünya düzeni doğmaya başlayacaktı.

Burası hep tartışılır bir konudur. Osmanlı Devleti isteseydi Coğrafi keşifleri kendi lehine çevirebilir miydi? ÇEVİREMEZDİ!

Nedeni için birçok şey yazabilirim fakat başlıca birkaç sebebi bile yazmış olsak yeterli olur kanaatindeyim. Bir, Osmanlı Devleti’nin elinde okyanusları aşıp gidecek bir donanma hiç olmadı. İki, devletin yeni yerleri keşfetmesine ya da onları ele geçirmesine gerek duyacak bir tablo oluşmamıştı. Zaten biz durumu anlayana kadar iş işten geçmişti.

Gelelim devletin elit birliklerine. Yeniçerilerle ilgilide kayda değer ilk olayın aslında Buçuktepe İsyanıyla çıktığını söyleyebiliriz. Yeniçeriler sistem olarak devşirmelerden kurulu bir ordu olmuşsa da zaman zaman bazı bölgelere istisna durumlarda Türklerden de oluşmaktaydı. Hatta 16-17.YY’lar da Türklerin, ocağa sıklıkla girdiği bilinmektedir. Burada kaçırdığımız husus bir devletin yıkılışını sadece bir birliğe yüklemektir. Yeniçeriler ne kadar elit bir birlik olmuş olsalar da sayısal olarak bir Tımarlı Sipahi kadar olamamıştır. Lağvedilmesinden önceleri sayısının düzensiz bir şekilde arttığını da söylemiş olsak, doğrudan devleti bitirecek hatta devleti en parlak dönemlerinden en güçsüz dönemlerine sokabilecek bir potansiyelde olmamışlardır. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur. Osmanlı Devleti diğer önceki devletlerimiz gibi tek adam üzerinden yani siyaset biliminin ifadesiyle “karizmatik liderlik” üzerinden büyümeye çalışan bir devletti. Bizim kendimizi eleştireceğimiz kısım, tarihimizin birçok zamanında hep şu cümleleri kurmamız oldu: “Biri çıkıp gelse, ülkeyi kurtarsa.” Bu cümle aslında ne yazık ki sisteme sahip olamadığımızın bir göstergesi. O yüzden bizim için kişiler önemli, o yüzden yapılan yenilikler ya da düzenlemeler kişilere bağlı kılındı. Ne zaman toplumsal anlamda entelektüel seviyemiz yükselir, toplumsal olarak bir şeyleri medeni bir şekilde tartışır ya da geleceğin planlarını belli siyasi tartışmalara/kişilere indirgemeden yaparsak işte o zaman başarmış oluruz. Toplum okuryazarlığı konusunda Osmanlı Devleti’nin hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin geride kaldığı bilinen bir gerçek. Bugün üniversitedeki öğrencilerin bile en verimli yıllarını geçirdikleri devasa lüks yapılı eğitim kurumlarında kaç farklı kitap okuduğu ya da gerçekten yılda kaç kitap bitirebildikleri tartışmalı bir konu olsa gerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Baha Durmaz Arşivi