Dost ve Düşmanların Ekonomi ile İmtihanı
Normalde siyasi yazılar yazmayı sevmiyorum. Kardeşlik hukukunu bozmaması için farklı görüşlerde olan dostlarımla siyasi tartışmalara girmekten mümkün olduğunca kaçınıyorum. Fakat ülke ekonomisi hepimizi ilgilendiren bir konu olunca ve işin ucu siyasete bağlanınca ister istemez siyaset konuşmuş oluyoruz. Partisinin başına geldiği 2010 yılından beri 9 seçim kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu, birkaç gün evvel Kayseri'de yaptığı bir konuşmada "yenilen pehlivan güreşe doymazmış" misali yine seçim istiyor ve diyor ki:
"Sandık geldiği andan itibaren döviz de düşer. Türkiye’nin daha büyük sıkıntılara girmeye tahammülü yok."
Kılıçdaroğlu'nun sandık istemesini ve devamındaki cüretkâr cümlelerini dikkat çekici buldum. Kendine çok güvendiği, seçimi kazanacağına emin olduğunu falan düşünmüyorum. Zira aklı başında hiç kimse böyle düşünmez. Seçim olsun diyen adama, hadi buyur olsun dense daha ortada gösterebileceği bir aday bile yok. Kendisi adeta yaşanan ekonomik sıkıntılarla ülkemize operasyon çekildiğini, mevcut durumun ekonomik verilerle açıklanamayacağını, tüm bunların amacının ülkeyi seçime götürmek ve Erdoğan'ı devirmek olduğunu itiraf ediyor. Açıkça Erdoğan gitmezse daha kötü günlere hazır olun, diyor.
Malum, sınırımızdaki terör örgütüne binlerce tır yardım gönderen Amerika'nın eski başkanı Trump, Türkiye'nin Amerika'nın çıkarlarına aykırı hareket ettiğini belirterek açıkça Türkiye ekonomisini bitireceğini söylemişti. Kendisinden sonra gelen Biden ise "Türkiye'deki dostlarımızla Erdoğan hükümetini devireceğiz" demesine rağmen muhalefetten hiç kimse buna ses çıkarmamış, "Sen de kimsin ulan, bu ülke muz cumhuriyeti değil. Burada seçimle gelen seçimle gider" diyememişti. Çünkü tek dertleri Erdoğan'ın gitmesiydi ve Erdoğan bu kez ekonomi üzerinden seçimle gönderilmek isteniyordu. Muhalefet milletvekilleri ile eski merkez bankası başkanı İP'li Durmuş Yılmaz IMF yetkilileriyle gizlice birkaç kez görüşmüş, yine muhalefetteki bazı şahıslar son dönemde sık sık Amerikan büyükelçisi ile bir araya gelir olmuştu. Kılıçdaroğlu da boş durmamış ve yakın zamanda TÜSİAD ile görüşmüş, 2001 krizinde TÜSİAD önümüzü net görüyoruz dedikten hemen sonra bankalar batmış ve büyük bir devalüasyon yaşanmışken şimdi ise önümüzü göremiyoruz, hükümeti ekonomi biliminin kurallarına uymaya davet ediyoruz diye açıklama yapmıştı. Bunları yakın zamanda yaşanan ekonomik süreç daha iyi anlaşılsın diye söylüyorum.
Ekonomist değilim. Son bir ayda dövizdeki 10 liraya varan yükselişin anormal bir yükseliş olduğunu, hiçbir ekonomik veriye dayanmadan yükseltildiğini düşünüyordum. Erdoğan'ın 20 Aralık akşamında yaptığı açıklamadan sadece bir saat sonra, üstelik bankalar ve borsa kapalı olmasına rağmen dövizin bir anda 5 lira birden düşmesiyle yaşanan sürecin spekülatif olduğu herkesçe görülmüş oldu.
Bu süreç umarım herkese şu durumu da göstermiş olur: Karşımızda öyle bir zihniyet var ki "Ülke yansın, batsın, bitsin, yeter ki Erdoğan gitsin" diyor. İstiyorlar ki ülke tekrar Amerika'nın oyuncağı haline gelsin, sınırlarımızın ötesini bırakın sınırlarımızın içinde bile söz sahibi olamayalım, bunlara da gün doğsun, eskiden yaptıkları gibi ülkenin kaymağını yemeye devam etsinler. İşte Kılıçdaroğlu'nun ısrarla erken seçim istemesinin altında yakın zamanda bu sıkıntıların bertaraf edileceği endişesi var. Erdoğan'ın "Aziz milletim! Biz sizi seviyoruz, sabredin, aydınlık günler yakındır." demesini bir kenara bırakmamak lazım.
Girdiği bütün seçimleri kazanan ve sadece 20 yılda ülkeye çağ atlatan Erdoğan'ı desteklemek için onlarca sebep bulabilirsiniz. İmam hatip ve ilahiyat yıllarında 28 Şubat'ı bizzat yaşayan, İslam'ı yaşayabilmek için çekilen çilelere bizzat şahit olan, Ayasofya'nın açılacağı günün hayaliyle yaşayan, ülkesi ve milleti için büyük hayalleri olan benim gibi biri için Erdoğan çok şey ifade eder. Erdoğan "Bu şarkı burada bitmez" derken de seviyorduk, "One minute" derken de seviyorduk, "Dünya beşten büyüktür" derken de sevdik. Şimdi yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, "aydınlık günler yakındır, sabredin" derken de seviyoruz. Bizim insanımız öyle Amerika'nın ve köpeklerinin sandığı gibi üç kuruşa ya da 1 dolara vatanını, davasını, sevdasını, dostlarını, liderini satacak insan değildir.
Dediğim gibi... Erdoğan'ı desteklemek için onlarca sebep bulabilirsiniz. Desteklememek için de mutlaka sebepleriniz, hükümete yönelik eleştirileriniz vardır. Olmalı da. Ama tüm seçimleri kaybeden ve heykel dışında ülkede tek dikili taşı bulunmayan bu müzmin muhalefeti desteklemek için bir tane geçerli sebep gösteremezsiniz.
2002'den beri ülke olarak pek çok badire atlattık. Hepsinden de Erdoğan'ın liderliği, dirayeti ve dik duruşu ile milletin Erdoğan'ın yanında yer alması ile alnımızın akıyla çıktık. Devlet ve millet ilk defa Erdoğan zamanında bütünleştik. Devletin analığını da babalığını da ilk defa Erdoğan’la gördük. İçerde ve dışarda birileri eski Türkiye’yi istese de eski Türkiye yok artık. Buradan geriye dönüşün faturasının çok büyük olacağını unutmamalıyız. Ekonomik savaş, şimdiye kadar girdiğimiz savaşların en büyüğü ve en zoru. Bunu da atlatacağımıza cân-u gönülden inanıyorum. Büyük, güçlü ve bağımsız bir Türkiye için devletime güveniyor, şer güçlerine karşı Erdoğan'ı destekliyorum.
Allah kimseyi dolar düşerken, daha doğrusu kendi parası değerlenirken sevinmek yerine "Bu bir alım fırsatıdır" diyebilecek kadar gözünü iktidar hırsı bürümüş bir muhalefet partisi milletvekilinin, üstelik önceden merkez bankası başkanlığı yapmış birinin durumuna düşürmesin. Yolumuz, Hz. Ömer halife seçildiğinde "İyi işlerinde seni destekleriz. Yoldan çıkarsan seni kılıcımızla doğrulturuz" diyen sahabenin yoludur. Fudayl bin İyaz, “Kabul olacak bir duamın olduğunu bilsem, onu sadece devlet başkanı için ederdim. Çünkü devlet başkanı iyi olursa, şehirler ve insanlar kötülüklerden ve belâlardan emîn olur.” buyurmuş. Rabbim bizi de başımızdakileri de sırat-ı müstakimden ayırmasın!
Selametle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.