Srebrenitsa gibi soykırımları tekrar yaşanmasın diye bu sefil Müslümanlar ne zaman birleşecek
Uluslararası hukuka göre, soykırım, “ırk katliamı” anlamına gelen genocide (jenosid) kavramının Türkçe karşılığıdır. Bir kavram olarak ilk defa Raphaël Lemkin tarafından, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda uyguladıkları politikaları tanımlamak için kullanılmış ve Birleşmiş Milletler, 1948 yılında “Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Anlaşmasında” soykırımı resmen uluslararası bir insanlık suçu olarak tanımıştır. Bu anlaşma ile aşağıdaki beş kategoriye giren “millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha maksadıyla” işlenen eylemler, soykırım unsuru sayılmıştır.
1. Gruba mensup olanların öldürülmesi,
2. Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi,
3. Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek,
4. Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak,
5. Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.
SSCB’nin dağılmasından sonra Yugoslavya devletini oluşturan Slovenya ve Hırvatistan, tek yanlı anayasal haklarını kullanarak Temmuz 1991 yılında federasyondan ayrıldığını ilan etmiştir. Bu süreci, Kasım 1991’de Makedonya, en son olarak da Mart 1992 yılında Bosna-Hersek’in bağımsızlık ilanı takip etmiştir.
Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık ilanına savaşla karşılık veren Sırbistan, Avrupa Birliği’nin ve özellikle Almanya’nın karşı koyması üzerine kısa sürede yenilmiştir. Bunun üzerine Sırbistan savaş gücünü, Bosna-Hersek’e çevirmiştir.
Sırbistan, Bosna-Hersek nüfusunun üçte birini oluşturan Sırplarla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın en büyük felaketinin, soykırımı, yaşanmasına sebep olmuştur. İki milyon insanın yerlerinden sürüldüğü etnik temizliğe, iki yüz bin kişinin öldürüldüğü soykırıma ve binlerce tarihi eserin yıkıldığı kültürel yıkıma uğrayan Bosna-Hersek’te yaklaşık dört yıl süren bu faciaların ardından, Aralık 1995 yılında ABD’nin baskısıyla Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Roy Gutman’a göre, “İnsanlık, Bosna’da işlenen Sırp vahşeti ile iki iğrenç kavramla daha tanışma bahtsızlığına erişti. “Etnik temizlik” ve “Etnik tecavüz”… Yüz binlerce Bosnalı “etnik temizlik” uğruna katledildi ve yurtlarından çıkarıldı. On binlerce kadın, kız, hatta çocuk tecavüze uğradı. Boşnakların efsanevi lideri Alija İzzetbegoviç, bir mülakatta bu konuyu şöyle ifade etmiştir.
Bosna-Hersek’in başına gelen şimdiye kadar başka toplumların başına gelmeyen belki de 1000 yılda sadece bir kere gelen, birçok şey geldi. Bu ülkede her şey altüst oldu, hatta öyle ki; bir taş bile yerinde kalmadı. Size ancak bir şey söyleyebilirim: Bosna artık önceki durumunda değildir ve eski haline de gelebileceğini zannetmiyorum. Şu ana kadar ölenlerin sayısını bilmiyoruz. Uzmanların tespitlerine göre; ikiyüzbin civarında Bosnalı şehit olmuş, bir milyon ikiyüzbin Bosnalı ise evlerinden barklarından sürülmüştür. İşte bunun adı etnik temizliktir. Fakat söyle bir açıklama olayı yumuşatır. Söz konusu olan klasik bir jenosittir (soykırım). Saraybosna’yı dolaşınız, göreceksiniz ki, milli kütüphane, yaklaşık yüz sene önce Avusturya tarafından inşa edilmişti. Fakat bugün bu kütüphane yanmış durumdadır. Hâlbuki burası askeri bir hedef değil sadece milli bir kütüphane idi. Bundan da anlaşılmaktadır ki; bunların yegâne gayesi bizim toplumumuzun tüm izlerini silmektir. Bunun dışında da binikiyüz camimizi yıktılar.
İzzetbegoviç’e göre ise Batı’nın konumu şöyle oldu: “Ben, Batı’nın müdahale etmediğini asla düşünmedim. Batı esasında –kendileri açısından- önemli müdahalelerde bulundu ve dünya bunu bilmek zorundadır. Batı, buraya geldi; bizim elimizi kolumuzu bağladı ve çekip gitti. Batının müdahalesi askeri ambargo koymak oldu.” Bosna-Hersek ABD ve Avrupa’nın kurbanı oldu. Yaklaşık dört yıl süren soykırım sırasında ilk birkaç olayı hatırlayacak olursak:
- 8 Ocak 1993’te Bosna-Hersek Başbakan Yardımcısı Dr. Hakkı Turajlic BM korumasında Saraybosna havaalanından şehre getirilirken, Sırplar tarafından öldürüldü.
- 29 Mayıs 1995’te, Sırplar Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı İrfan Libiyaliç ve Adalet Bakanı yardımcısını taşıyan helikopteri düşürülerek öldürdü.
- 11 Temmuz 1995’te Hollandalı 400 BM askerinin mevzilerini, Sırplara terk etmesi sonucu “Güvenli Bölge” ilan edilen Srebrenica düştü ve sekiz bin Boşnak erkek öldürüldü.
- 25 Temmuz 1995’te yine BM’nin güvenli bölgelerinden olan Jepa düştü ve binlerce kişi öldürüldü.
- Burada çok insan öldürülüyor, lütfen yetişin! Müslümanlar yük vagonlarına tıka-basa doldurulmuşlar, dün gece 25 vagon dolusu kadın, yaşlı ve çocuk vardı. Korkunç bir manzaraydı. Hava deliklerinden sadece elleri görülüyordu. Yaklaşmamıza izin vermediler. (…) İnsanlık adına lütfen yetişin. Çatışma yok… Müslümanlar topluca öldürülmüşler… Haberinin devamında. Bir tanesinin başı öne düşmüş sıkılmış yumruklarını, gözlerinin üstüne bastırmış, sanki ölümünün gelişini görmemek için yüzünü kapatmış. Bir başkası ellerini karşısındakilere yalvarırcasına yukarı kaldırmış. Ama nafile…
Bu başlıklar dört yıl boyunca artarak devam etti.
Ve Dayton Barış Anlaşması ( 14 Aralık 1995)
Bosna-Hersek’te savaşın başlamasından yaklaşık dört yıl sonra, Boşnak ordusunun iyice güçlendiği (200 000 kişi) ve kaybettiği yerleri geri almaya başladığı bir sırada Batı (ABD, AB ve Rusya) olaya tekrar müdahale etti. Ve Boşnakları durdurdu.
Amerika Birleşik Devletleri’nin baskısıyla, 1995 yılının sonbaharında Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudjman ve Bosna Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, 1 Kasım 1995’te ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton kentindeki Wright-Patterson Hava Üssünde bir araya getirildi. Sonrasında Dayton Barış Anlaşması (DBA) ismini alan belge, 14 Aralık 1995’te Paris’te üç Balkan ülkesinin cumhurbaşkanı tarafından imzalandı.
Bosna-Hersek savaşı eşit olmayan şartlarda başlamış, sürmüş ve maalesef zalimin mükâfatlandırıldığı aynı şekilde de son bulmuştur. Bosna-Hersek’te yaklaşık dört yıl aralıksız devam eden bir soykırım yaşanmıştır. Bu soykırımı Sırplar, Batı’nın paramiliter gücü olarak yerine getirmişlerdir. Bosna-Hersek’in varlığının en az yarısı kaybedilmiştir. Amaç, ABD’nin Balkanlara yerleşmesi ve Balkanlarda Müslüman bir ülkenin varlığına son verilmesiydi. Nihayetinde ABD, önce Dayton Antlaşması ardından Kosova ile Balkanlara yerleşmiştir.
Richard Holbrooke, dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e dönerek ”siz bu kahrolası toprakları 500 yıl nasıl yönettiniz? ” sorusu olmuştur. Bunun formülünü, Holbrooke’e şöyle izah edebiliriz: Barış, Osmanlı’nın sevgi ve hoşgörüsündeydi. Bunun da temeli adalet odaklı olarak Dini, siyasi ve iktisadi özgürlüğe dayanmaktadır.
Kimse Ortadoğu’yu da Bosnalaştırmasın diye sorunlarımızı biz çözelim. Türk, Kürt, Arap, Afgan ve Acem olarak… Hele Bağdat ve Basra’dan sonra Kudüs, Kabil, Musul, Rakka ve Halep yanıyorken.
Sözlerimi, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul'da bulunan Katolik rahip Bartholomew de Jano tarafından Venedik`te bağlı bulunduğu tarikata gönderdiği mektuptan bir kısımla bitiriyorum:
"Ne zaman ne zaman bu sefil Hristiyanlar ayağa kalkıp harekete geçecek? O gün ne zaman gelecek? Ölmeden önce kendi gözlerimle görebilecek miyim? Bu benim umudum ama çok zayıf şimdi ise ümitsizliğe dönüştü. Müslümanları İspanya`dan kovan ihtişamlı Frenk krallığı şimdi nerede? İngiliz'in büyük gücü nerede? Bu ikisi birbirleriyle savaşıyor. Kâfirlerin (Yani Endülüs Müslümanları) baş belası Aragon kralı şimdi nerede? Diğer güçler ve Hristiyan prensler nerede? Almanlar, Macarlar ve Bohemyalılardan nefret ediyor, Macarlar Lehler ile savaşıyor. Kilise papazları birbirleriyle kavgalı, baronlar baronlarla, şehirler diğer şehirlerle, kendilerini mahvetmek için dışarıya (düşmana) ihtiyaç yoktur..."
Yıl 2021… son iki asırdır, Özi’den İdlib’e, Halepçe’den Srebrnitsa, Kudüs’ten Kabil’e, Hocali’den Fizan’a kadar… Aynı soruyu kendime soruyorum? Bir daha Bosna gibi vahşetler yaşanmasın ve mevcut sorunlar çözülsün diye, “bu sefil Müslümanlar ne zaman birleşecek?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.