Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

ABD’nin dostu yoktur, menfaati vardır

ABD’nin dostu yoktur, menfaati vardır

Afganistan’da süre doluyor. Kontrolü ele alan Taliban tam anlamıyla ülkeye hakim olmak için yabancı güçlerin ayrılmasını bekliyor. Bir taraftan da ülke içindeki değişik grupların temsilcileriyle görüşmeye devam ediyor. Bir taraftan da hükümet şekilleniyor.

Bazı ülkeler ABD’nin Afganistan’da bir süre daha kalmasından yana idi. Bundan da ümitli görünüyorlardı. Fakat öyle olmadı. Almanya Başbakanı Merkel, “ABD olmazsa tahliye operasyonu yapamayız” diyor. Daha fazla imaj kaybına uğramamak için sürenin uzatılmasını istiyor ama nafile.

Taliban ABD’ye ültimatom vererek 31 Ağustos’un çekilme için son tarih olduğunu hatırlattı. ABD Başkanı Biden, Savunma Bakanlığı Pentagon’un tavsiyesiyle söz verilen süre tahdidine uyacaklarını ve çekilmenin o tarihte tamamlanacağını açıkladı. CIA Başkanı ile Taliban’ın 2 numaralı ismi Molla Abdulgani Birader’in gizli gizli görüşmesinin sonucu olsa gerek bu karşılıklı mutabakat.

İçeride Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümete Taliban’la görüşmemesi için ültimatom veren muhalefetin, ABD’nin ve diğer ülkelerin görüşmelerine ses çıkarmaması da dikkatlerden kaçmıyor. Gerçi her zamanki halleri. Türkiye’nin kabuğundan çıkıp oyun kurucu bir ülke haline gelmesi onları rahatsız ediyor.

ABD ise hep böyle zaten. Düşmanlarıyla el altından görüşme konusunda üzerine yoktur. İran’a BM kararı olmadan kendi inisiyatifiyle ambargo koyar. Ülkelerin İran’la görüşmemesini, ticaret yapmamasını ister. Hatta sınır komşusu olan Türkiye’ye bu konuda ekstra baskı yapar. Fakat kendi el altından görüşür ve ticaret yapar gizli gizli. Kendi menfaatine bakar yani.

Buyurun size bir örnek.

Türkiye, malum uzun yıllardır enerjide neredeyse tamamıyla dışa bağımlı bir ülke. O dönemde de enerji ihtiyacının yüzde 20’ye yakınını İran’dan karşılıyordu.

2010 yılında bir zorlukla karşılaşıldı. İran’ın nükleer enerji çalışmalarının barışçıl olduğuna ikna olmayan ABD ve AB, BM kararı olmadan İran’a yaptırım uygulamaya başladı. Bu yaptırımlar, İran’ın uluslararası sistemde finansal hareketlerini kısıtlıyordu.

Türkiye, uluslararası arenada İran’ın barışçıl nükleer güce sahip olma hakkını en yetkili ağızlardan defalarca vurguladı. P5+1 ülkelerinin baskısına karşılık Brezilya ile birlikte İran’ın yanında durdu. İran ile enerji ticaretine de devam etti ama İran’a para ödeme konusunda farklı bir yöntem geliştirdi.

Sistem 2013'ün Şubat ayına kadar şöyle işledi: Türkiye, İran’dan aldığı enerjinin karşılığını Halkbank’a yatırdı. Yaygın uygulama enerji satımında bedelinin 30 gün içinde ödenmesiyken İran ile yapılan ticarette vade 60 gündü. Paranın Türk lirası olarak yatırılması da başka bir avantajdı.

Türkiye o dönemde yalnızca kendisinin İran ile yaptığı enerji ticaretinin bedelini değil, üçüncü ülkelerin, mesela Hindistan’ın, İran ile yaptığı enerji ticaretinin bedelinin yatırılması için de Halkbank’ı adres göstermişti.

İran ise gaz karşılığı elde ettiği Türk Lirası'nı uluslararası bankacılık sistemine sokamadığı için Türkiye’den külçe altın satın alıyor ve bunu çeşitli yollarla ülkeden çıkarıyordu. Rıza Zarraf da tam da işte bu enerji karşılığı Türk Lirasını altına çevirip BAE üzerinden İran’a sokma görevini yapıyordu. Global finans sisteminin dışına itilen İran için Türkiye’nin İran’a olan altın ihracatı, Tahran’a mali bir destek sağlıyordu.

ABD, doğal olarak bu ticaretten rahatsızdı. Durdurulmasını istiyordu. Fakat Türkiye BM Kararı olmadığı için ve gaz almak zorunda olduğu için ambargoya uymayacağını defalarca yetkili ağızlardan açıklamıştı. Bazı ABD’li senatörler Halkbank’ın cezalandırılması için ABD hükümetinden talepte bulundular. Film 17-25 Aralık darbe girişimi sırasında koptu.

ABD, FETÖ eliyle 17-25 Aralık darbe girişimini yaptırarak İran’la yapılan ticaretin merkezinde olan Halkbank’ı da içine kattı. Halkbank’ın İran’la yapılan ticarete dair belgeleri FETÖ mensubu polisler eliyle 19 Aralık 2013’te Türkiye’ye gelen o dönem ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarat Müsteşarlığı görevini yürüten daha sonra bu operasyonun başarısı sebebiyle CIA Başkan Yardımcısı olacak Yahudi asıllı David Cohen’e teslim edildi. Sonra da ABD’de Halkbank Davası ortaya çıktı. Ticaretin kilit noktasındaki Rıza Zarraf da ABD’ye kaçarak, onlarla işbirliği yaptı. ABD hala Halkbank Davası’nı elinde koz olarak tutmaya çalışıyor. Davaya sebep olarak İran’la yapılan ticaret sebebiyle ABD’nin 100 milyar dolar zarara uğradığını gösteriyorlar. Ticaret de Halkbank üzerinden yapıldığı için, Halkbank’ı hedefe koydular. Onun üzerinden de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet üyelerini.

Fakat istediklerini yapamadılar. Türkiye boyun eğmedi.

Aynı ABD, bir taraftan bunu yaparken bir taraftan da sözde ambargo uygulayıp, düşmanı olduğunu iddia ettiği İran’a, Irak’ı teslim ederek çekildi. Şimdi de sözde ülkeyi işgal için bahane olarak kullandığı ve 20 yıllık işgalin sebebi olan örgüte yani Taliban’a Afganistan’ı teslim ettiği gibi.

ABD bu. Menfaatine bakar. Taliban’ın sakinliği ve diğer ülkelere kimsenin kulak asmaması da muhtemelen Taliban’la Katar’ın başkenti Doha’da yapılan anlaşmanın var olduğuna inanılan gizli maddelerinde saklı.

Artık herkes Taliban’ın Afganistan hakimiyetini kabul etmiş görünüyor. İstemeseler de bu gerçeği kabul edip ona göre hareket etmeleri gerektiğini ifade ediyorlar. Muhtemelen Bernard Henri Levy’nin tekrar tahkim etmeye çalıştığı Pençşir muhalefeti de Taliban’a karşı ellerinde pazarlık unsuru bulundurma ihtiyacından olsa gerek.

Eğer istediklerini alabilirlerse, en azından kazanımlarını belli bir süre daha garanti edebilirlerse Ahmed Mesud’u da satacaklarından şüpheniz olmasın.

Bu arada, muhalefetin, ABD’deki FETÖ temsilcisinin ve son olarak Taliban’ın da Afganistan’da kalmasını istemediği Türk askeri de artık geri dönüyor. Milli Savunma Bakanlığı geri dönüşü bir açıklamayla duyurdu.

Mehmetçik’in 2002'den bu yana BM, NATO ve ikili anlaşmalar kapsamında tarihi ve kültürel bağları olan Afgan halkının barış, huzur ve istikrarına katkı sağlamak için Afganistan'da görev yaptığı hatırlatılarak şunlar kaydedildi:

ABD ve NATO'nun Afganistan'dan ayrılacaklarını açıklamalarının ardından Türkiye her zaman ifade ettiği 'Afgan halkı istediği sürece Türkiye yanlarında olmaya devam edecektir' sözünden hareketle, belirli şartlar oluşması durumunda 6 yıldır yaptığı gibi Uluslararası Hamid Karzai Uluslararası Havaalanının güvenli ve uluslararası standartlarda işletilmesi sorumluluğunu sürdürebileceği yönündeki niyetini ortaya koymuştur.

Bu kapsamda, Hamid Karzai Havaalanı'nda yaşanan karmaşaya diğer ülke askerleri ile müdahale edilmiş, havaalanında güvenlik sağlanarak faaliyetlerin yürütülmesi sağlanmıştır. Bu süreçte askeri uçaklarımızla 1129 sivil vatandaşın tahliyesi yapılmıştır. Çeşitli temaslar, mevcut durum ve şartlar değerlendirilerek TSK unsurlarının tahliyesine başlanmıştır Türk Silahlı Kuvvetleri kendine tevdi edilen bu görevi de başarıyla yerine getirmenin gururuyla vatan toprağımıza geri dönmektedir.”

Bu geri dönüş, bir daha Afganistan’a gitmemek anlamına gelmiyor elbette. Şu anki şartlar bunu gerektiriyor.

Taliban Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu biliyor. Bunu da açıkça ifade ediyor. Taliban’ın Katar’daki Siyasi Büro sözcüsü Muhammed Naim Vardak AA’ya verdiği röportajda bu ihtiyacı şu sözlerle dile getiriyor; “İlişkilerimizde iki temel husus var. Birincisi İslam dininin prensipleri, ikincisi ise ülkenin ve halkın yüksek menfaati. Bu iki husus nedeniyle özellikle Türkiye ile iyi, yapıcı ve olumlu ilişkiler kurmak istiyoruz. Bizim Türkiye ile sorunumuz yok.”

Türkiye önemli bir ülke, Türk halkı Müslüman ve kardeş halk. Türkiye ile tarihi, sosyal ve kültürel ilişkilerimiz var” diyen Vardak, ileride ilişkileri geliştirmek istediklerini ve Taliban'ın Türkiye ile iletişim içinde olduğunu da belirtiyor.

Vardak, Taliban'ın Türkiye'nin desteğine ihtiyacı olup olmadığına ilişkin soruyu ise, “Bunda şüphe yok. Bunu (desteği) istiyoruz. Halkımız 40 yıldır savaşın içinde ve yardıma ihtiyacı var. Tüm dünya ülkelerinden özellikle de Türkiye'den halkımıza ve ülkemize yardım etmelerini istiyoruz” şeklinde cevapladı.

Türkiye'nin Afganistan'da ve ülkenin yeniden imarında önemli, yapıcı ve pozitif bir rol oynayabileceğini ve bu role ihtiyaçları olduğunu da vurguladı.

Görüldüğü üzere Türkiye’ye Afganistan’da çok iş düşüyor.

Muhalefet, ABD ve başkaları istemese de.

Türkiye de menfaatine bakacaktır. Bundan daha doğal bir şey yok.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi