ABD ve Batı Taliban’la konuşuyor da Türkiye neden konuşmasın?
Afganistan’da kontrol artık Taliban’da. ABD ve Batı’da feryat figan. Çekilme kararını almak zorunda olan Biden yönetimi, koskoca askeri uçakla şarap ve biralar dışında sadece 7 kişi tahliye eden ve kendileri için çalışan yerel personeli terk edip gelen Alman yetkililer hedefte.
En sevmedikleri şey. Yenilmişlik hissi. Şimdi iliklerine kadar hissediyorlar. Bu kadar hızlı bir çöküş beklemiyorlardı. Bunu itiraf ediyorlar. İnşa ettiklerini zannettikleri düzenin ne kadar temelsiz ve yerel destekten uzak olduğunu görmek incitiyor onları.
Henüz toz duman arasında hakkında düşünmeye pek fırsatları olmadı. Toz duman kalkınca araştırıp bakacaklardır. “Onca eğitip donattığımız Afgan ordusu neden Taliban’a karşı savaşmadı?” diye.
“Nasıl oldu da o kadar şehir neredeyse kurşun atmadan Taliban’a teslim oldu?” Acaba neden Taliban’dan eskiye nazaran her anlamda yumuşak sayılabilecek mesajlar geliyor? Yoksa halkın çoğunluğu zaten Taliban’ı mı istiyordu? sorularına cevap arayacaklar. Kaldı ki sahada kimin daha etkin olduğunu görmek için ABD’nin kiminle anlaşma yapmak zorunda kaldığına bakmak yeterli.
Bunca yıldır bu sosyolojik tabanı fark etmemiş olmaları mümkün mü? Mümkün değilse bunca zaman neden akıntının tersine kürek çektiler?
Artık şu net; İpler Taliban’ın elinde. İster kabul etsinler ister etmesinler. Bundan sonrası goy goy.
Afganistan’ın taş devrine dönmesinden sorumlu olan da, Taliban’la anlaşan da, işbirlikçilerini bırakan da, sözde hassas oldukları kadınların durumunu falan hiç düşünmeden kaçan da ABD.
Kimsenin de artık bu saatten sonra Afganistan’a askeri operasyon yapmaya niyeti yok. Yapacak hali de. En fazla bir iç savaş çıkartıp taraflardan işlerine geleni destekleyip ülkenin birkaç on yıl daha savaş halinde kalmasına sebep olurlar.
Herkes Taliban’la oturup konuşacak. Konuşmak zorunda. Eğer Afganistan’a kayıtsız kalamıyorsa. Taliban’ın eski agresif görüntüsünden uzak olmasının altında da muhtemelen bu gerçek yatıyor.
Bakmayın siz kadınların kazanımları üzerinden goy goy yapanlara. Samimi değiller. Kendi ülkelerine karşı hain ve işbirlikçi olsalar da kendilerine çalışanları gözlerini kırpmadan sözde kadın düşmanı Taliban’ın eline bırakıp kaçan onlar. Kimse başkasını suçlamasın. Hele de Türkiye’yi ya da İslamiyet’i.
Bu tartışmalar kendine hizmet edeni satıp ortada bırakan ABD’yi tartışmanın odağından çıkarma hamlesinden başka bir şey değil. Bu saatten sonra da kimse yemez bu numaraları.
Taliban açıklama yapıyor sözcüsü üzerinden. Kendilerine karşı savaşanlar dahil kimseye karşı kin gütmeyeceklerini, af ilan ettiklerini, kimsenin ülkeden ayrılmasını istemediklerini, kadınlara eğitim ve çalışma hakkı verileceğini, kadınlara İslam’ın verdiği değer ölçüsünde toplumda değer verileceğini, her kesimi yansıtan bir hükümet kurulacağını, kimsenin kapısının çalınmayacağını, çalanların suç işlediğini ve bulunup cezalandırılacaklarını ilan ediyor.
Çıkıp diyorlar ki; “Taliban’a ne kadar güvenilebilir?” Haklı olabilirler. İhtiyatla yaklaşmak lazım fakat bir gerçek var ki ABD’ye güvenip iş tutanlar Taliban’a da pekala güvenilebilir. Gerçi artık başka da şansları yok.
Konuşacaklar Taliban’la. ABD zaten konuşarak teslim oldu. Bakmayın öyle esip gürlediklerine. Çekilirken saldırıya uğramama garantisiyle imzaladılar anlaşmayı. Saldırıya da uğramıyor Taliban tarafından. Köpeklerini bile uçakların en ön koltuğuna oturtup götürüyorlar ama onlara çalışanları ortada bıraktılar.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell AB Dışişleri Bakanları’nın olağanüstü video konferans toplantısının ardından açıklama yaptı. Borrell, “Taliban savaşı kazandı ve onlarla konuşmamız gerekiyor” dedi ve Afgan halkını desteklemeye devam edeceklerini ifade etti. Bunun Taliban’ı tanımak anlamına gelip gelmeyeceğine dair soruya da “Bu resmi bir tanıma değil, baş etmek gerektiği anlamına geliyor” cevabını verdi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, Taliban'ın “bir haydut grubu” olduğu yönündeki görüşe karşı çıkmayacağını belirterek, “Ama şimdi iktidardalar ve şimdi bu gerçekle başa çıkmamız gerekiyor.” dedi.
Taliban'la bir araya gelip gelmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine de Raab, “Hayır, öngörülebilir bir gelecekte değil ama her zaman bir tür diyaloğumuz oldu.” itirafında bulundu.
Yani bir şekilde herkes Taliban’la diyalog halinde. Herkes çıkarının peşinde. Bırakın konuşmayı, çıkarları azıcık garanti edilsin tanırlar bile. Bazı ülkeler hazırlık yaptığı biliniyor. Kurulacak hükümeti ve Taliban’ın verdiği sözlere uyup uymayacağının işaretlerini bekliyorlar.
Türkiye de elbette Taliban dahil herkesle konuşacak. 8 milyon Türk’ün yaşadığı bir ülkeye kayıtsız kalacağını da kimse düşünmemeli. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Türkiye’nin taraflarla diyalog halinde olduğunu açıkladı. Doğrusu da budur.
Kaldı ki Afganistan Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri için stratejik bir konumda. Öyle gözü kapalı bir şekilde çekilelim demek açık bir hamasettir. Ya da Türkiye’nin pozisyon almasını engellemeye dönük bir işbirlikçilik. “Afganistan’dan bize ne?” demek de en hafif deyimiyle mankurtluk.
Bizdeki muhalefete kalırsa “İran dururken niye Taliban’la konuşuyoruz?’’. ABD’ye, Avrupa’ya, İngiltere’ye, Rusya’ya, Çin’e, Pakistan’a hak olan Türkiye’ye çok görülüyor. Neden acaba?
Üstelik bunu kadınları kullanarak engellemeye çalışmak da tam bir ajans işi.
Herhalde, kendilerine rağmen Türkiye’nin bu kadar genleşmesi, etki alanını genişletmesi pek hoşlarına gitmiyor. Sınırları içine hapsetmek için uğraştıkları ülkenin kabuğunu kırmasından rahatsızlar. Tüm çabalarına rağmen engelleyemedikleri için de agresifler.
Kabil Havalimanı’nın işletmesinin Türkiye’ye verilmemesi için ABD yönetimine çağrı yapan da eski milletvekilleri olan Fetö firarisi.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamasında ifade ettiği gibi; Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı meşrudur, dostanedir, barışçıdır, bu ülkenin istikrar ve güvenliğine destek mahiyetlidir. Bu nedenle askeri unsurlarımızın Afganistan’ı terki düşünülemeyecektir. Türkiye ile Afganistan’ın yüz yıllık tarihi, kültürel ve inanç bağları Kabil’deki mevcudiyetimizin mazereti ve mesnedidir. Afganistan’a yüz çevirmek, tarihin ve coğrafyanın gerçekleriyle terstir. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’nın teklif ve temennileri ya cehaletinin ya da cüretkar korkaklığının sonucudur. Afganistan’dan dönmek demek Anadolu coğrafyasını tehlikeye atmak demektir.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle, Türkiye, eğer bir yerde bayrak gösteriyorsa tek gayesi, orada barışı, huzuru, istikrarı, güvenliği, refahı sağlamaktır. Biz asla sınırlarından binlerce, on binlerce kilometre ötede, güya terörle mücadele adı altında sivil demeden, masum demeden insanların başına bomba yağdıranlardan olmadık, olmayacağız. Hak, hukuk, adalet, insan hakları, demokrasi kavramlarını en süfli, siyasi ve ekonomik çıkarlarının kılıfı haline büründürenlerle hiçbir zaman aynı çizgiye gelmedik, gelmeyeceğiz. Bir damla petrolü, bir damla kandan daha değerli gören zihniyetin bizim değer, toplum ve devlet dünyamızda zerre kadar karşılığı yoktur.
Bu sebeple de Afganistan konusunda herkese hak görülen Türkiye’ye fazlasıyla haktır. Muhalefetin göçmen korkusu ve kadın hakları üzerinden bu hakkı engellemeye dönük bir savunma inşa etmesi de bu yaklaşımı engellememeli.
Türkiye Afganistan’a kayıtsız kalamaz. Kalmayacaktır da.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.