Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Afganistan kendi haline bırakılır mı?

Afganistan kendi haline bırakılır mı?

Afganistan’da kontrolü eline geçiren Taliban “değiştim” diyor. Batı medyasında değişmeyeceğine dair yazılar gırla gidiyor. Kimi gerçekten inanmıyor. Kimi de inanmama numarasıyla Taliban’ın istedikleri noktaya gelmesi için bunu pazarlık unsuru olarak kullanmaya çalışıyor.

Taliban geniş tabanlı bir hükümet kurabilmek için çalışmalara başladı. Taliban’ın ikinci adamı Molla Abdülgani Birader sürgünde olduğu Doha’dan Afganistan’a geldi, önce Kandahara’a gitti. Şimdi Kabil’de. Hükümet için Hamid Karzai ve Gülbettin Hikmetyar’la görüştüler. Tüm kesimlerin temsil edildiği geniş tabanlı bir hükümet kurabilmek için çalışıyorlar.

Taliban, uluslararası meşruiyet elde edebilmek için bunu yapmak zorunda olduğunu biliyor. Öyle ya da böyle taviz vermeleri gerektiğinin farkındalar. Fakat bu tavizin kime ne kadar olacağı karar verilmesi gereken en önemli konu.

Taliban’ın sözcüsü Süheyl Şahin, Afganistan’ın yeniden inşası için Türkiye ve Çin’e göz kırptı. Türkiye’yi göz ardı edemeyecekleri belli. Hatta umut bağladıkları da. Bunu da açıkça ifade ediyorlar.

Şahin verdiği bir röportajda Türkiye’yle ilgili “Türkiye bizim için çok önemli bir aktör ve hem dünyanın saygın ve güçlü bir ülkesi hem de İslam ümmeti için çok özel yeri olan bir millet ve devlet. Diğer yandan Türkiye'nin Afganistan ile olan bağı hiçbir ülke ile kıyaslanamaz. Ben açıkça ilan ediyorum Afganistan İslam Emîrliği olarak tüm ülkelerden daha çok Türkiye'nin dostluğuna, desteğine ve iş birliğine ihtiyacımız var.” sözlerini sarf etti.

Türkiye’de de birinci ağızdan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kapımız çalınırsa görüşürüz, ortada bir gerçek var. Afganistan halkına kapıyı kapatacak halde değiliz" sözleriyle Taliban’a yeşil ışık yaktı.

Her ne kadar muhalefet Taliban’la görüşmeyi engellemek için türlü türlü bahaneler üretmeye çalışsa da iktidarın kararlı tutumunu değiştirebilmeleri pek mümkün görünmüyor. Her ülke Taliban’la görüşürken Türkiye’nin görüşmemesi de mümkün değil zaten. O sebeple muhalefetin bu konudaki tavrının Türkiye’nin hayrına olmadığı kesin.

Eski Dışişleri Bakanı, aynı zamanda eski CHP Genel Başkanı ve NATO'nun Afganistan'daki Yüksek Kıdemli Sivil Temsilcisi olarak Kabil'de 3 yıl görev yapan Hikmet Çetin de Türkiye’nin Afganistan’da olmasından pek memnun değil. ABD ve NATO Ağustos ayı sonunda çekildikten sonra Türk askerinin orada bulunması meşruiyet sorununa sebep olur diyor. Buna da Türkiye’nin orada NATO görevi için bulunmasını sebep gösteriyor.

Taliban’la da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değil daha alt düzeyde görüşülmesi gerektiğini ifade ediyor. Üstelik PKK ile Taliban’ı aynı kefeye koyarak. Bazı ülkeler Taliban’ı terör örgütü olarak kabul ediyormuş. Onların PKK ile görüşmesine tepki gösterirken Cumhurbaşkanı düzeyinde Taliban’la görüşülmesini doğru bulmuyormuş. Açıklamanın neresinden tutsan elinde kalıyor. Anlaşılan Hikmet Çetin’in NATO görevi henüz bitmemiş.

Pakistan da kendi topraklarında yeşeren Taliban’ı etkileme gücüne sahip. Belki de o anlamda en etkili olabilecek ülke. O sebeple Türkiye-Pakistan hattı tüm ülkelerden daha etkili olabilir. Öyle de görünüyor.

Çin, epey zamandır Taliban’la zaten görüşüyor. Hatta Taliban’ı tanımaya hazırlandığı iddia ediliyor.Yol kuşak projesi için kritik bir ülke Afganistan.  Çin, özellikle Doğu Türkistan konusunda garanti istiyor. Taliban’ın Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne mesafe koymasını istiyor. Bunun karşılığında da muhtemelen tanınma ve yatırım desteği verecek. Şimdiden medyaları eliyle Afganistan’da durumun normalleşmeye başladığına dair propaganda videoları servis ediyorlar.

Rusya, ABD’nin yenilmesini Sovyetler’in Afganistan çekilmek zorunda kalmasının bir rövanşı olarak görüyor. Zafer naraları atıyor. ABD de Sovyetler’e karşı mücahitleri Vietnam’ın intikamını almak için desteklemişti. Rusya, Suriye’de olduğu gibi Afganistan’da da Türkiye’yle birlikte hareket etmenin yollarını arıyor. Bu yönde görüşmeler de var. Bakalım ortak bir nokta bulunabilecek mi?

Her ne kadar Afganistan’da kontrol Taliban’da gibi görünse de gerçekte durum o kadar da stabil değil. Her an ortalık toz duman olabilir. Eğer her kesimin kabul edebileceği geniş tabanlı bir hükümet kurulamazsa yeniden silahlar konuşabilir. O yönde de işaretler var.

Doğrusu Afganistan’daki kaostan beslenen ülkelerin, barış ve istikrar istemeleri beklenemez. Bazı ülkelerin de bu yönde çalışmaları var. Afganistan’ın önde gelen mücahit önderlerinden Ahmet Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud, Taliban’ı tanımadığını ve onlara boyun eğmeyeceğini ilan etti.

Kendisi halen Taliban kontrolünde olmayan Pençşir Vadisi’nde. İngiliz Kraliyet Okulu mezunu Ahmed Mesud’un İran, Fransa ve Hindistan ile sıkı bağları var. Alacağı dış destekle Taliban karşıtı bir cephe açması bekleniyor. Bu yönde çalışmalar yürütüyor.

Yani Afganistan’da Taliban kontrolü sağladı, her şey bitti. Barış sağlandı durumu yok. Her an bir iç savaş yaşanabilir. Bunu isteyen ve kaşıyan kesimler de var.

İşte son 40 yıllık dönemde Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında yaşanan tüm katliam süreçlerinin arka planındaki en önemli isimlerden biri olan Yahudi asıllı Fransız Bernard Henri Levy, Pençşir Vadisi’ne giderek Ahmet Mesud’la görüştü. Hiç vakit kaybetmedi yani.

Levy, Irak'ta Mesud Barzani’nin 2017 yılında yapmaya çalıştığı korsan referandum sürecini yöneten isimler arasındaydı. Suriye’nin kuzeyinde uzun süre kalan Levy, PKK terör koridorunun oluşum sürecinde görev aldı. Mısır darbe sürecinde Sisi’ye destek veren, Libya’da Hafter’le görüşen Levy, Tunus darbesinde de gündeme geldi.

Adam, görünürde filozof. Oysa gerçekte çağdaş Lawrence. Müslüman coğrafyayı mikser gibi karıştırıyor. Nefes alalım istemiyor.

Afganistan’da da öyle olacak muhtemelen. Ahmed Mesud’u Taliban’a karşı kışkırtmayı başarabilecek mi göreceğiz. Fakat bunun için çaba gösterdiği kesin.

Fransa başta olmak üzere Batı medyasında da özellikle kadınlar ve kadın hakları üzerinden Taliban’nın yaşam tarzlarını tehdit ettiğine dair bir kampanya var. Bu kampanyanın ne kadar samimi olduğunu anlamak zor değil.

Zira o batı ki ülkesinden kaçarken ABD askeri kargo uçağının tekerleklerine tutunan ve daha sonra düşen iki gencin dramını tişört yapıp satışa sunmuşlar. Fakat duyarlılıktan değil. Dalga geçmek için. Uçaktan düşme görüntüsünün altına “Kabil Dalış Kulübü” ibaresi koymuşlar. Tepkiler üzerine tişört satıştan çekildi ama onların meseleye nasıl baktığını da cümle alem görmüş oldu.

ABD’nin genel tavrıdır. Menfaatine bakar. Menfaati için de kendine hizmet edeni bile satar. Yarı yolda bırakır Afganistan’da olduğu gibi. ABD’nin bu tavrı bazılarında da korkuya sebep olmuş anlaşılan.

FETÖ’nün kaçak kalemşörlerinden Emre Uslu twitter hesabından konuyla ilgili attığı tweette aynen şöyle diyor;  “Eğer dünyayı etrafınızda toplayıp dünyaya liderlik yapacaksanız, o zaman Afganistan’da yaptığınızın tam tersini yapacaksınız. Sizinle çalışan insanları bile arkada bırakarak ‘Amerika’ya güvenin’ mesajını nasıl vereceksiniz?

Ey büyük Allah’ım, 1 dolar’a ülkesini satanların 1 dolarlık kıymetleri bile olmadığını görüp satılma korkusunu iliklerine kadar hissettiklerini görmek ne büyük nimet bizim için.

İçimizdeki diğer mankurtların da aklını başına alması için iyi bir fırsat.

Yoksa onlar da yeni bir dalış kulübü açmak zorunda kalabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fahrettin Damga Arşivi