Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Covid Politikası karşıtlığı ve yaşananlar

Covid Politikası karşıtlığı ve yaşananlar

Uygulanan Covid politikaları ve aşı konusunda tartışmalar devam ediyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre uygulanan aşı sayısında 100 milyon dozu geçmiş durumdayız. Fakat henüz vaka ve vefat sayıları maalesef istenen ve beklenen seviyede değil.

Üstelik kafa karıştırıcı şeyler de yok değil.

Özellikle geçen yıl henüz aşı uygulamasının başında olduğumuz bu günlerdeki vaka ve vefat sayıları bugüne göre 4-5 kat daha azdı. Nedense aşı uygulandıkça vaka sayıları artmaya devam etti. Açıkçası düşecek gibi de durmuyor.

Her gün yeni bir varyant çıkıyor. Özelikle aşıların bu varyantların oluşmasına sebep olduğu konusunda iddialar da var.

Artık bir gerçeğimiz var. Covid Politikaları ve aşı konusunda bugüne kadar hiç olmadığı kadar ciddi bir direnç var. Giderek de yükseliyor. Zira bilimi taban alarak mevcut uygulama ısrar edenlerin elinde sadece kala kala “aşı olanlar hastalığı daha hafif atlatıyor” argümanı kaldı. Uygulanan aşı dozu arttıkça tespit edilen vakaların artması kafaları karıştırıyor.

Hadi önceleri Doğu ve Güneydoğu’da aşı sayıları çok düşüktü de vaka sayılarının yüksekliği ondandır diyelim de görüyoruz ki artık bir propaganda haline dönüştürülen maviye ulaşan illerde de vaka sayıları artışta.

İş hayatında, şehirlerarası seyahatte, toplu yerlere girişte, okullarda PCR testi zorunluluğu getirilmesi aşı olmayı mecburi istikamet haline getirdi. Bunu bir zorlama olarak kabul etmemek mümkün değil. Şu anki mer’i hukuka göre direkt bir zorlama yapılamadığı için böyle bir yöntem tercih edildiği ortada. Aşı olmayanlar bir nevi izole edilmeye çalışılıyor. Bunu açıktan zikredenler de var aramızda.

Aşı olan ve hastalığa karşı koruma sağlayan birinin aşı olmayandan ne tür bir zarar görebileceği konusunda ikna edici sağlıklı bir açıklama yok. Ya da aşı olanların hala neden maske takmak zorunda olduğu konusunda da.

Kimilerine göre aşı konusunda daha sert tedbirler alınmalı. Hak hukuk hiç önemli değil onlara göre. Toplum sağlığı için bu gerekli diyerek dayatma ve zorlama istiyorlar. Doğrusu bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gönüllülük esasına göre olması taraftarıyız” demesi önemli. Fakat bir gerçek daha var ki uygulama biraz zorlamaya dönük.

Nedense bugüne kadar uygulanan politikalara itiraz edenler pek dinlenmedi. Görmezden gelinmeye çalışıldı. Söylediklerine komplo teorisi denildi.

Uygulanan Covid Politikalarına ve oynandığını iddia ettikleri küresel oyuna karşı 11 Eylül’de yaptıkları mitingi önce görmezden geldiler, sonra engellemeye çalıştılar. Olmadı katılımın az olduğu yönünde propaganda yaptılar. Fakat ne yaptılarsa olmadı. Emniyet kayıtlarına göre o mitinge 300 bin kişi katıldı. Bu hafife alınabilir bir rakam değil.

Zorlamaya karşılar. İsteyen istediği gibi davransın istiyorlar. Olan bitenin bir küresel oyun olduğunu söylüyorlar. Oysa onların karşısında duranlar da bu karşı duruşun bir küresel plan olduğunu iddia ederek itibarsızlaştırmaya çalışıyor.  Bilimin arkasına sığınarak pandemi başlangıcından itibaren yaptıkları zikzaklara herkesin kayıtsız şartsız inanmasını ve sorgulamamasını istiyorlar. Oysa karşılarında ciddi bilim insanları da var. Karşı duruşunun bilime yönelik olmadığı “bilim adamı” kisvesiyle birileri adına lobicilik yapanlara olduğunu gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Kişisel tezatlarını bilimin arkasına sığınarak kapatmaya çalışıyorlar. İtiraz edenleri ötekileştirip susturma peşindeler. Üstelik bu karşı duruşu gericilik diye yaftalayanlar bile var. Ana akım medyada asla seslerini duyurmalarına izin vermiyorlar. Buna rağmen bu ses her geçen gün daha yüksek sesle çıkmaya başladı.

Uygulanan politikalarda devletin halkı ciddi bir salgına karşı koruma iç güdüsü ile aşı lobisinin amacı birbirine karışmış durumda. Aşı lobisi bilim adamı kisvesinde faaliyet gösteriyor. Hatta o kadar ki aşı markası tavsiye edenler bile var. Önce bu konuda bir ayrışmanın yapılması, bu lobinin devletin arkasına saklanarak operasyon yapmasına izin verilmemesi lazım.

Devlet halkını korumak zorunda. Korur da. Mesele bunu yaparken lobilerin etkisiyle yönlendirilmesinin önüne geçilmesinde. Bilim adamının söylemine karşı çıkmakla bilime karşı çıkmak farklı şeyler. Lobilerin esiri olmuş, ana akım medyada neredeyse tek ses haline gelmiş kişilere ve söylemlere karşı çıkmak bilime karşı çıkmak değil.

Malum, ülkemizde aşı yaşı 12 yaş üstüne kadar düştü. Yeni varyantlardan çocuklar ve gençler daha çok etkileniyor deniyor. İlk başlarda yaşlılar virüsün hedefiydi. Yaşlılara arada bir yapılacak hatırlatma dozu çok iştah kabartmıyor anlaşılan. Bundan olsa gerek virüs birden gençlerde de etkili olmaya başladı. Devlet de doğal olarak aşı olma yaşını açtıkça açtı. Açmak zorunda kaldı. Elbette aşı şirketlerine gün doğdu. Mesela bir düşünelim yaşı 18’den 12’ye indirmek demek kaç doz aşı daha satabilmek demek onlar için?

Nasılsa en küçük yaş grubuna kadar indiğini de göreceğiz ömrümüz yeterse. Perşembenin gelişi Çarşambadan belli. O kadar potansiyel müşteri göz ardı edilemez doğal olarak. Fakat önce medya üzerinden Covid’den ölen çocuk haberlerine ihtiyaç var. Kamuoyu oluşmalı önce. Alan hazırlanmalı ki operasyon hissedilmesin.

Virüsün yapay olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok artık. Bilmiyorum bugüne kadar herhangi bir virüs bu kadar kısa sürede bu kadar mutasyona uğrayıp yeni ve üstelik daha dirençli varyantlar ortaya çıkardı mı?

Yoksa bu varyantlar Amerikan filmlerinin gerçeğe dönüşmüş hali mi?

Soru çok, kafalar karışık. Fakat virüs de gerçek.

Orta öğretim okulları açıldı. Üniversiteler önümüzdeki hafta açılıyor. Bazıları biraz daha geç açılacak. Anlaşılan durumu görüp öyle hareket etmek istiyorlar. Problemler yok değil ama yüz yüze eğitimin mümkün olduğunu gördük. Bu da bizim gerçeğimiz. Geleceğimizin teminatı çocuklarımız artık olması gerektiği yerde.

Yeni Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in de Ziya Selçuk benzeri bir açıklaması oldu. Özer yaptığı  açıklamada “Şu anda COVID-19 salgını ortamında en güvenli ortam okullardır.” dedi. İnşallah Ziya Selçuk’un durumuna düşmez. Zira Selçuk o açıklamayı yaptıktan 1 hafta sonra okullar tekrar kapanmıştı.

Okulların kapatılmasının son seçenek bile olmadığını ifade eden Özer, okulların açık kalmasının bir milli güvenlik meselesi olduğunu da söyledi. Çok önemli bir yaklaşım. Olması gereken de bu.

Okullar açık kalacak ama bilimsel veriler değiştikçe de tedbirlerin değişeceğini söylüyor Bakan Özer.

Fakat Sayın bakanın açıklamasında önemli bir nokta var. O da aşı olan öğretmen oranıyla ilgili. Açıklamadan öğreniyoruz ki 6 Ağustos'ta en az bir doz aşı olmuş öğretmen oranımız yüzde 73’müş, dün itibariyle 91'e çıkmış.

İşlerini yapabilmek için haftada 2 PCR testine mecbur bırakılmış olmak oranı yükseltmiş anlaşılan. Bir anlamda mecburiyet bu oranı yükseltmiş. Herhalde birileri de kalkıp bu tablo karşısında öğretmenlerimize cahil demez. Görünen o ki toplumun genelinde bir sorgulama var. Tam ikna olunmamış.

Devletin bu hassasiyeti görmezden gelmesi olmaz. Hassasiyetle, dinleyerek bir çözüm bulmalı. Bu çözümün zorlama olmadığı kesin.

Milli Eğitim Bakanı Özer’in açıklamasından çocuklara velinin izni olmadan PCR testi yapılmayacağını da öğrenmiş olduk. Bu konuda işgüzarlık yapanların önüne geçilmiş olması da önemli.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi