Fonlanan medya ve yapılması gerekenler
Bayramda tatil de olsa gündem oldukça yoğundu. Tartışmalarda bir Amerikan Vakfı üzerinden fonlanan sözde Türk medyası ön plandaydı.
Ülkemizde yabancı vakıflar üzerinden fonlananların faaliyetleri sadece medyayla sınırlı değil. Alman vakıflarının geçmişte organize ettiği sözde çevreci eylemler malumunuz. Hatta bu eylemler sonucu ülkedeki neredeyse tüm altın madenleri FETÖ’nün kontrolüne geçmişti.
Ülkedeki yabancı vakıfların faaliyetlerinin ülke yararına olacağını düşünmek safdillik olur. Destekledikleri faaliyetlerin kendi ülkelerinin amaçlarına dönük olması da şaşırtıcı değil. Kendi amaçlarına uygun olmasa gelip neden burada faaliyet göstersinler?
Kara kaşımız kara gözümüze hayran olduklarından değil herhalde.
Millet-i Sadıka dediğimiz Ermenilerin yaptığı katliamlara ve mecburen alınan tehcir kararın giden yolu iyi analiz etmemiz lazım. Ermeniler üzerinde ne tür çalışmalar yaptılarsa bugün de aynı yolları bugün de izliyorlar.
Bizi Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Anti laik diye kutuplaştırmaya, çatıştırmaya çalışıyorlar.
Nerede zayıf bir noktamız varsa orayı kaşıyor, bizi yücelten değerleri de itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Bizi bir yapan, millet olmamızı sağlayan hangi değerimiz varsa hedeflerinde.
Sanırım yabancı vakıfların en rahat faaliyet gösterdiği ülkeler arasında en başlardayız. Tabir-i caizse ipini koparan burada. Oysa bu kadar rahat olmamalı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un medyadaki fonlanmaya dair açıklamada dediği gibi, bu konuda acilen harekete geçilip tedbir alınmalı. Üstelik bu hareket sadece medya ile sınırlı da kalmamalı. Ülkede faaliyet gösteren tüm vakıf ve dernekler adım adım takip edilmeli ve belli aralıklarla yaptıkları faaliyetlere dair rapor vermeye zorlanmalıdır.
Çevre, kadın hakları sözde basın özgürlüğü en çok istismar ettikleri konu. Doğu ve Güneydoğu’ya dair bölücü emeller de ilgi gösterip destekleri faaliyetlerden.
Yani anlayacağınız bize dair ne varsa istismar etmek ve itibarsızlaştırmak için sinsi sinsi çalışıyorlar ve çalışmaya da devam ediyorlar.
Bu yönde hareket edenlerin muhalif medyayı desteklemeleri sürpriz değil. Bunu sadece bugün de yapıyor değiller. Bu milleti millet yapan değerleri yıpratan, inkâr eden kesimleri hep desteklediler. Son günlerde medyada ismi geçenler de malum isimler zaten. Bilmeyen de yok zaten.
Sorsanız herkes isim isim sayar. Fakat bu konu o ABD fonunun desteklediği açıklanan üç beş internet sitesi, vakıf veya dernekle geçiştirilecek bir konu değil. Bunlar buz dağının görünür kısmı.
Devletin bu konuda ana akım medya başta olmak üzere derinlemesine bir araştırma, tarama ve tespit yapması lazım. Buna göre de yol ve yöntem belirleyip harekete geçmesi lazım. Bugüne kadar bunun yapılmamış olması da tuhaf ve sorgulanmaya muhtaç.
Medyanın uluslararası örgütlerle iletişim halinde olmasında prensip olarak bir sıkıntı yok. Zira görevi gereğidir bu. Sıkıntı, ilişki içerisinde olduğu örgüt, dernek, fonların başka devletlerin istihbarat örgütleriyle olan irtibatları. Yaptıkları yayınların hangi amaca matuf olduğu.
Siz dünyaya yön veren büyük bir devlet olduğunuz iddiasındaysanız, tüm kurumlarınız gibi medyanın da sizin bu vizyonunuza uygun olarak dizayn edilmesi lazım. Sağlıklı bir kamuoyu oluşabilmesi için dış etkilerden uzak bir noktaya taşınması lazım.
Devlet amacına uygun hareket ederken içeride medya üzerinden yaptıklarına karşı kamuoyu oluşturularak elinin zayıflatılması bir Milli Güvenlik sorunudur.
Bugüne kadar bunun örneklerini de çok yaşadık. Birçok milletin rüyasında göremeyeceği projeleri ve hizmetleri itibarsızlaştırmak için medya üzerinden yapmadıkları kalmadı. Normalde hizmet yapılmadığında yapılması gereken gösteriler, medya üzerinden yapılan algı operasyonlarıyla hizmet yapıldığında yapılır hale geldi.
Konvansiyonel medyada yapılacak çalışma ve alınacak tedbirler yanında esas araştırılması gereken konulardan biri de sosyal medya üzerinden yapılan algı operasyonlarının arkasında hangi grupların olduğu ve kimler tarafından fonlandıkları. Saçma sapan gündemlerle ve yapılan algı operasyonlarıyla hükümet ve devlet karşıtı algı oluşturanların kim olduğunu bilmek hepimizin hakkı.
Sosyal medya platformlarının kuruluş amacını bilmeyen yok artık. Sosyal medyada yapılanları ifade özgürlüğü olarak adlandırmak da ayrı bir garabet. Bunu ABD Başkanı olsa da istemediklerini yazıldığında Trump’ın yazdıklarının sansürlenmesinden ve hesabının iptal edilmesinden net bir şekilde anladık. Dertleri ifade özgürlüğü değil, küresel güçlerin amaçları doğrultusunda gündem oluşturmak ve toplumu o amaca doğru yönlendirmek.
Özellikle Twitter’a bakarsanız ülkede normal insan yok gibi. Zannedersiniz ki ülkenin yarısı bölücü, bir o kadar LGBTİ üyesi ya da hayranı. Çünkü öyle gündemler dayatıyorlar.
Medyanın konvansiyonel olanı da sosyal olanı da, yazılı olanı da görüntülü olanı da kamuoyu oluşturmak için var. O yüzden vazgeçilmez. O yüzden boş bırakılmaya gelmez. O yüzden sürekli operasyona maruz kalır. Medyaya hâkim olan gündeme hakim olur algısıdır sebebi.
Bu ülkede yıllardır darbe zeminleri hep medya üzerinden oluşturuldu. Bugün de buna heves edenler var. Sosyal medya ise bambaşka bir boyut. İfade özgürlüğü adı altında ülkemiz üzerinde emelleri olan uluslararası güçlerin amaçları doğrultusunda faaliyet yapılıyor.
Maalesef çocuklarımız hedefte. Onları elimizden almak. Toprağına ve değerlerine yabancılaştırmak için tüm güçleriyle çalışıyorlar. Sedat Peker’in bile mesajlarında sık sık 40 yaş altına hitap ettiğini ifade etmesi bundan. Toplumsal hafızamızı silmeye çalışıyorlar.
Mesele fonlardan para almaları değil fonlanan yayın kuruluşlarının aldıkları paranın yaptıkları yayını ne kadar etkilediği. Eğer durum “Parayı veren düdüğü çalar” atasözünde olduğu gibiyse ki öyle görünüyor. Yapılması gereken belli.
Geldiğimiz noktada bağımsız medya olmaktan kasıtlarının ABD’den ve Batı’dan bağımsızlık olmadığı ortada. Bugüne kadar da bu böyleydi. Türkiye’deki hâkim medya düzeni asla yerli ve milli olmadı. Bugün de öyle görünmesine rağmen öyle olmadığı aşikâr. Bunu da bilen biliyor zaten.
Basın özgürlüğü kılıfı altında küresel güçlerin ülkemizdeki emellerine hizmet edenlere müsamaha gösterilmemeli. Bağırıp çağırmalarına da kulak asılmamalı.
Yoksa çocuklarımızı ve dolayısıyla geleceğimizi çalacaklar. Oturup beklemek yerine bir an evvel harekete geçmemiz lazım.
Tıpkı ABD’nin bizi oyalamak içi kullandığı “Demokrasi ve insan hakları” safsatasına inanmadığımız gibi, bunların da “basın özgürlüğü” kılıfına inanmadan hareket etmemiz lazım.
Bakalım yapabilecek miyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.