Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Rabbim verdikçe verdi; Bülent Arınç istifa etti

Rabbim verdikçe verdi; Bülent Arınç istifa etti

Bülent Arınç yine en iyi yaptığı şeyi yapmaya çalıştı; "Algı"

Millet İttifakı bileşenleri “Bölücü Anayasa’’ çalışması tartışmalarında sıkışmış, sağdan soldan iyiden iyiye didikleniyordu.

Bildiğiniz can suyu oldu onlara ve tartışmanın mecraını değiştirdi.

Birdenbire bölünmesi konuşulan İYİ Parti yerine, Cumhur İttifakı içinde sıkıntı var noktasına taşındı tartışmalar.

Bahane olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform söylemlerini kullandı. Reformdan anladığının da Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın bırakılması olduğunu anlamış olduk. Hazır Cumhurbaşkanı da irade beyan etmişken rol çalıp fırsat bu fırsat isimleri zikredip öncelik oluşturmaya çalıştı.

Kürt vatandaşlarımızı, elinde 6-8 Ekim olaylarında başta gencecik masum Yasin Börü olmak üzere 53 vatandaşımızın kanı olan Selahattin Demirtaş üzerinden tanımlamamızı, onun üzerinden empati yapmamızı istedi.

İnsan ancak şaşı ise böyle bir beklentiye girer. Değilse kötü niyetlidir. Bülent Arınç toplumun çoğunluğunu ikna edemediğine göre şaşı değil.

Yaptığı açıklamaları Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olarak yaptığı için, makamın etkisini de kullandı hep. Herkes zannetti ki Cumhurbaşkanı’nın izni olmasa konuşmaz.

Onun işine gelen de buydu.

Hep böyle yaptı bugüne kadar. İnce ince işledi.

Üstelik Başbakan Yardımcılığı döneminde medyada yer bulmasına destek oldukları üzerinden yaptı çıkışlarını. Riske girmedi. Ters bir soru her şeyi berbat edebilir zira.

Parmak sallamayı hep sevdi. Damadı söz konusu olduğunda hakim savcı demeden makamını işaret ederek parmak sallamayı ihmal etmedi.

Gün geldi damadı söz konusu diye özgül ağırlığının yetmeyeceği kaygısından olsa gerek TBMM logolu kağıtlarla yaptığı açıklamalarla yargıya posta koydu. Tahliyesine itiraz edeceğini açıklayan savcıya parmak sallamaktan da geri kalmazken Adalet Bakanlığı ve HSK’yı göreve davet etti. Çıkardığı gürültüyle aslında baskı kurarak yargıyı etkilemeye çalışanın kendisi olduğunu ustaca gizledi.

Gün geldi kararı mahkemelere bırakmayıp damadının "masum" olduğunu açıklamaktan geri kalmadı.

 

Bizler devletin mahrem bilgisine sahip insanların FETÖ’den yargılanan damatları üzerinden devletin zaafa uğramayacağından nasıl emin olabilecektik?

Bu da yeni bir “Tanırım iyi çocuktur’’ vakası değil de neydi?

Fakat kelimelerle ustaca oynamayı bildiği için ajitasyonu da çok iyi yaptı hep. Hem hakim oldu hem savcı hem de avukat.

Gün geldi tüm KHK'lılar sütten çıkmış ak kaşık oldu onun için. İçlerinde gerçekten mağdur olanlar üzerinden giderek ustaca bütünü zehirledi.

O kadar iyi tanımasına rağmen ancak 15 Temmuz’dan sonra "Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz" diyebildi. Sanki çok sevdiği üzere aklımızla alay etti.

Gün geldi, bugün 15 Temmuz’daki rolü sebebiyle ülkeye girişi yasak olan CIA ajanı

Henri Barkey’in Ak Parti'yi bırakın, Refah Partisi döneminden beri makbul olduğunu ifade etti. Dedi ki katıldığı bir televizyon programında "Henri Barkey AK Parti'nin kuruluşunu önemsiyordu. Bizim toplantımıza gelmesi nasıl suç değilse, Osman Kavala ile görüşmesi de suç olarak gösterilmemesi lazım"

Yani hem Henri Barkey'in 15 Temmuz'da ve o hain girişime giden yolda yaptıklarını 20 yıl önceye giderek meşrulaştırmaya çalıştığı gibi buradan hareketle Osman Kavala -Henri Barkey görüşmesinin de suç olamayacağını iddia ederek Soros'un çocuklarına sahip çıktı. Tıpkı bugün yaptığı gibi.

Beyefendi karar vermiş yargının ne haddine?

‘’Soros'un Türkiye temsilcisi Can Paker idi. Onun araştırmalarını done olarak kullanırdık. Can Paker bana belki 5 defa gelmiştir, Etyen Mahçupyan ile birlikte. Soros o zaman baştacımızdı. Bir kısım insanların Sorosçu diye suçlanması yanlış. Kendimize saygımız olmalı.’’ diye devam etti.

Şimdi siz de bu sözlerden sonra Ak Parti’yi kim kurmuş diye düşünürsünüz?

Yoksa Tayyip Erdoğan mı küresel aklın FETÖ planına sızdı?


Arınç’ın Kavala’ya sahip çıkması belki Gezi nostaljisindendir. Zira Gezi Süreci'nde Başbakan Erdoğan Fas gezisinde iken Gezi Platformu üyelerini kabul edip milletçe değil ama kendince malum MESAJI almıştı.

Başkasına ait koltuğa vekalet ederken ortalığı yakıp yıkan, sokağı işaret ederek devlete şart koşabileceğini zanneden güruhun sözde temsilcisi olan insanlardan kolaylıkla aldığı mesajı ‘’koltuk kendisine ait olsaydı alır mıydı?’’ bilinmez elbette.

O gün "Mesajı aldık" derken Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray'ı, İstanbul Havalimanı'nı yapmamayı kabul ettiğini mi söylemeye çalıştı da yoksa biz mi anlamadık?

Acaba o süreçte olayların daha da yükselmesinde bu görüşme bir zaaf oluşturmuş muydu? Maalesef bugün bunu değerlendiremiyoruz.

Gün geldi, Ali Babacan ve Davutoğlu’nun parti kurma konusunda ise meseleyi ihanet söylemi üzerinden açarak, satır aralarındaki tehditvari söylemle eleştirilmelerini bile istemez bir tavır gösterdi.

Dedi ki;

"Birlikte olduğumuz dönemlere ait suçlamalar yapılırsa, onlar da meşru müdafaa haklarını kullanır. Belki de mahrem kalması gereken konuları kendilerini savunmak adına konuşabilirler. Bu da testiyi çatlatır. İki tarafa da zararı olur."

Konu Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu olsa da sanki bunu söylerken merkeze kendisini koymuş gibiydi. Şimdi bu cümlede tehdit olmadığını kim iddia edebilir, Kim ‘’bakın benim üzerime gelirseniz konuşurum mu’’ demek istedi diye düşünmez?

Ayrıca bu cümleden zannedersiniz ki Ak Parti’de milletten gizli saklı öyle şeyler olmuş ki birileri konuşursa yanarlar algısı çıkmaz mı, yoksa niyet zaten o muydu?

Anlaşılan o ki partisi bölünüp kendisi iktidardan indirilmeye çalışılırken Erdoğan mücadele etmesin, konuşmasın, eleştirmesin istiyordu.

Bu kez çekirge sıçrayamadı. Yapmak istediği algıyı yapamadı ve toplumdan büyük bir tepki gördü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da Grup toplantısında söylediklerine sessiz kalmayınca her şey bitti.

Eli mahkum istifa etmek zorunda kaldı.

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a son numarasını çekmiş, gruptaki açıklamalarından rencide olduğunu söylemişti. Kendisiyle görüşüp karar vereceğini açıklamıştı.

Ustaca bir iletişim diplomasisi yürütmeye çalıştı yine. Olmadı.

İstifası kabul edildi.

Artık üzerinde YİK gömleği yok. Açıklamaları da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bağlamaz. Bağlamayacak.

Ak Parti’den istifa etmese de orada da bir özgül ağırlığı kalmadığı ortada. Bundan sonra olsa olsa TBMM 22. Dönem Başkanı sıfatıyla açıklamalarını görürüz.

Belli ki sadece Bülent Arınç olarak açıklama yapsa kimsenin ciddiye almayacağından çekiniyor.

Yoksa öyle konuşurdu.

Bu saatten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında Bülent Arınç’ı kim çeker derseniz sadece empati yapmanız yeterli.

Kimin yerinde olsanız çekerdiniz?

Yoksa çekmez misiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Fahrettin Damga Arşivi