“Yaralarımıza Tutunmak”
Geçen hafta yazdığım yazıya aldığım geri dönüşler beni çok duygulandırdı ve sonra aynı yaraya sahip olmanın aslında bizi asıl yakınlaştıran şey olduğunu fark ettim. Herkesten saklayıp kendi içimizde yaşadığımız acılarımızın ortak olduğu insanları gördüğümüzde kendimizi onlara yakın hissediyoruz. Geçen hafta da başıma gelen şey tam olarak buydu. İnsanların acılarını hatırlamalarına sebep olmak ve onların yaşadığı acıları aslında hepimizin yaşadığını göstermek kalplerimize dokundu.
Hepimiz gün içinde farklı rollere giriyoruz, çok fazla insanla tanışıyoruz. Kendimizi korumak adına bir kabuk oluşturup güçlü ve dik duruşumuzla hayata devam ediyoruz. Ağlamanın en büyük zayıflık olduğunu düşünerek, hiç ağlamamışçasına yaşıyoruz hayatı. Kırılmayan kabuğumuzla hava karardığında hatırlıyoruz yaralarımızı. Karanlığa gömdüğümüz ne varsa gece olduğunda ortaya çıkıyor sanki. Tek bir kalple iki farklı dünya yaşıyoruz.
Çoğu zaman keşke çocukluğumdaki gibi kalsaymışım diyorum. Kırıldığımı, üzdüğümü hatta kızdığımı açık açık söyleyebilmeyi, korkmadan ağlamayı, küsmeyi, barışmayı, özür dileyebilmeyi bilseymişim... Yaralarımı tanıdıklarında beni üzecekler, korkusuyla hiç tanışmasaymışım. İnsanları acılarından tanıyıp sarılsaymışım onlara.
İlkokul yıllarımda hasta olduğum için okula gitmediğim çok fazla zaman olurdu, gittiğim günlerde arkadaşlarımın hasta olduğumu bilip beni korumaya çalışmaları, ağladığımda sakinleştirmeleri sandığımdan çok daha fazla anlam taşıyormuş meğer. Büyümek, hayal ettiğim kadar mükemmel ilerlemiyormuş her zaman.
Çeyrek asra geldiğim yaşımın ilk günlerinde yaşadığım farkındalıklarımdan birisiyle veda ediyorum bu haftaya da. Hayatınıza aldığınız insanların yaralarını tanımanız dileğiyle…
Kendinize iyi bakın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.