Cumhuriyetimiz 100 yaşında
Büyük gurur, kelimelere sığmayacak mutluluk… Cumhuriyetimiz 100 yaşında. 5 bin yıldır devlet kurup, hüküm süren Türklerin son devleti Türkiye Cumhuriyeti artık asırlık bir çınar. Bugün bir benzerini Filistin’de Gazze’de gördüğümüz katliam ve soykırımlarla dolu büyük bir işgalin ardından “bir milletin diriliş destanı” ve destansı mücadelenin nişanıdır Cumhuriyet…
Ne kadar övünsek, gurur duysak azdır. Elbette bir asır kolay geçmedi. 1914’te, 1919-20’de bizi bölüp yıkamayan, işgal girişimlerini tamama erdiremeyen dış güçler hiç durmadı. Ekonomik olarak, siyasi olarak, hukuki olarak sürekli denediler. Yeri geldi ekonomik baskılar, ambargolar uyguladılar yeri geldi parasını verdiğimiz uçakları teslim etmediler yeri geldi içerideki maşaları vasıtasıyla ülkeyi karıştırıp ihtilaller, darbe girişimleri yaptılar. Durmadılar, durmayacaklar… Bize düşen Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında dünkünden daha sıkı birbirimize sarılıp yarınlar için üretmeli, prangaları bir bir söküp atmalıyız. Bunu başaracak kudret de damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı kutluyor, başta aziz Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere vatan için kan akıtmış, emek harcamış her bir ferdimizi saygıyla yâd ediyorum. Bu anlamlı günü de Atatürk’ün 94 yıl önceki güzel bir hikayesi ile taçlandıralım… Sevgiyle kalın...
29 Ekim 1929…
Cumhuriyet Bayramı coşkusu büyük bir şevkle kutlanmaktadır. Kemal Paşa ve beraberindekiler Meclis’ten çıktıklarında gazeteciler fotoğraf çekmek için adeta birbirlerini ezmektedir. O an Ali Rıza itiş kakış içinde bir omuz darbesiyle yere yuvarlanır. Ayağa kalkıp, kadrajı ayarlayıp fotoğrafı çekene kadar Atatürk ve beraberindekiler çoktan Meclisin önünden ayrılmış ve Ankara Palas’ın önüne kadar ilerlemiştir.
Ali Rıza bu tarihi anı çekemediği için üzüntüyle taşın üzerine oturup hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Çok geçmeden uzaktan Kemal Paşa’nın sesini işitir. Kendine has o güzelim Rumeli şivesiyle “Hey Sarı! Söyle bakalım neden ağlıyorsun?” Birden irkilip ayağa kalkar Ali Rıza.
Gözyaşlarını silip “Paşam” der ve yanına gider, fotoğrafı çekemediğini anlatır. Kemal Paşa gülümseyerek, ‘Canını sıktığın şeye bak bre çocuk!’
Atatürk büyük bir olgunlukla tüm devlet erkanına seslenerek “Arkadaşlar tekrar içeri girip yeniden çıkacağız. Sarı bizim fotoğrafımızı çekecek!” Devlet erkanı bu durumu garipser.
Bir fotoğrafçı, fotoğraf çekemedi diye koskoca bakanlar, mebuslar tekrar Meclisin önüne gidip aynı pozu mu verecek? Verecek evet! Çünkü Atatürk’tü bunu isteyen. Ali Rıza’nın gözyaşlarına kıyamayan o büyük lider… Ve Atatürk ile Devlet erkanı 29 Ekim 1929’da yeniden içeri girer ve bu sefer Ali Rıza için Meclisin tam önünde işte bu meşhur pozu verir.
Evet, bugün hepimizin aşina olduğu bu fotoğrafın ardında ağlayan bir genci mutlu etmeye çalışan o yufka yürekli Mustafa Kemal ve deklanşöre basan genç Ali Rıza Tuncay yatar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.