İradesi Atanmış Bağımsız Kurum
Bağımsızlık, yalnızca bir tanım meselesi değildir; yöntem, irade ve pratiğin toplamıdır. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), bu tanıma göre 21 Haziran 2012 tarihli ve 6332 sayılı kanunla kurulmuş, yasada "bağımsız" olarak tanımlanan bir yapıdır. Ancak görev tanımına, atama usulüne ve toplumsal etkisine baktığınızda, bu bağımsızlığın yalnızca kâğıt üstünde kaldığı hemen görülür.
İnsan hakları ve eşitlik gibi evrensel değerlere dair özellikle kamuyu denetleme sorumluluğu üstlenen bir kurumdan söz ediyoruz. Kapsama alanı geniştir: Ayrımcılıkla mücadele, engelli hakları, kadın-erkek eşitliği, işkence yasağı gibi başlıklar. Yetki sahası hem kamuya hem özel sektöre uzanır. Lakin bu devasa sorumluluğun altı, kurumsal tasarım açısından boş bırakılmıştır.
TİHEK’in 11 kurul üyesi doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Yani insan hakları ihlalleriyle mücadele edecek kurul, doğrudan yürütmenin başı tarafından belirleniyor. Oysa insan hakları kurumları evrensel normlara göre, çoğulcu temsile dayalı, siyaseten tarafsız ve toplumsal meşruiyeti yüksek yapılar olmalı. Kendisini denetlemesi gereken otoriteye atama yetkisi veren bir modelden denetim değil, bugüne kadar pek çoğumuzun haberi olmadığından da belli olduğu üzere sadece sessizlik çıkar.
Kaç karar aldı, kaçı uygulandı, hangisi kamuoyunda tartışıldı? İnsan hakları ihlalleri günden güne ağırlaşırken, bu kurumun adı yalnızca resmî evraklarda geçiyor. Gerçek bir hak ihlalinde mağdurların aklına gelen ilk merci hâlâ sosyal medya ya da gazeteler oluyor. Oysa olması gereken, insan odaklı bir kurumsal güvenceydi.
Peki yalnızca TİHEK mi böyle? Hayır. Anayasa Mahkemesi’nden Yargıtay’a, Danıştay’dan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na kadar yüksek yargının neredeyse tüm üyeleri de Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ya da dolaylı biçimde belirleniyor. Adaletin dağıtıldığı yerin başındaki hâkim, yürütmenin iradesiyle oradaysa, vatandaş kime güvenecek?
Yani ortada şöyle bir tablo var:
Cumhurbaşkanı insan haklarını koruyacak kurumu atıyor.
Yargıyı denetleyecek kurulları o atıyor.
Yargının tepesindeki üyeleri yine o atıyor.
O zaman soralım:
Kim kimi denetleyecek? Kim kimi yargılayacak?
Yoksa herkes bir diğerine “bağımsızmış gibi” mi davranacak?
Bu sorulara verilen yanıt ne yazık ki derin bir sessizliktir. Görüşümüz ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz sistemin temel sorunu da işte bu sessizlikte gizlidir.
Konuya lütfen siyasi eleştiri olarak algılamayalım. Bugün a partisi iktidarda, yarın b partisi geldiğinde sorun devam edecek, sistem bu şekilde devam ederse başrol değişecek ve faturayı her halükarda figüranlar ödeyecek.
Adaletin, eşitliğin hakim olduğu bir geleceğe sahip olmak ümidiyle...
Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.