BAHA DEĞİL, BAHANE TANRISI

BAHA DEĞİL, BAHANE TANRISI

Rabbimize şükürler olsun ki rahmet mağfiret ve bereket ayı Ramazan-ı Şerife bizleri ulaştırdı. Bizlere, şehrimize, ülkemize ve tüm İslam âlemine hayırlara vesile olmasını, huzur ve barış getirmesini diliyorum.

Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez, ben de...” buyurur. “Rasûlullâh bile kendi ameliyle cennete giremezse vay bizim hâlimize”, diyeceksiniz. Lakin hemen ümitsizliğe kapılmaya gerek yok. Zira -dilimizdeki güzel ifadesiyle- yüce Allah “Baha değil, Bahane Tanrısıdır”. Kullarını affetmek ve cennetine dâhil etmek için türlü türlü fırsatlar vermektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan “RAMAZAN GELİYOR, HAZIR MIYIZ?” başlıklı geçtiğimiz Cuma namazı hutbesinin sonunda şöyle bir müjde veriliyordu:

“Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bir hadisiyle bitiriyorum: “Allah, Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de teravih namazı kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur.”

Ne kadar güzel bir müjde değil mi? Bu hadisi şerifi işittikten sonra kendi kendime şöyle düşündüm. Yüce Allah (c.c) kullarını affetmek için ne kadar çok bahane yaratıyor. Allah (c.c) Ramazan ayında da bizlere rızasına layık ameller işlemeyi ve Peygamber Efendimizin (s.a.s) müjde ettiği gibi günahlarımızdan arınmayı nasip etsin inşallah. Âmin.

Müminlerin beş vakit namaz sonrası yaptıkları duada çoğu zaman yer alan “Allahümme inneke afüvvün kerimün tuhibbül afve fa'fü anni. (Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)” duasında da ifade edildiği gibi Yüce Allah (c.c) affetmeyi seviyor, yeter ki biz ona layık olalım, affına mazhar olacak ibadetleri tutum ve davranışları yapalım. İnşallah.

İki şey hariç: Şirk ve Kul hakkı yemek.

Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” (Nisa suresi 48.i ayet meali)

Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara suresi 188. ayet meali)”

Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, devlet ve vakıf malı gibi kamunun ortak hakkı olan şeyleri haksız yere gasp etmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık, ferdî haklara göre daha tehlikelidir. Zira sonunda pişman olunsa bile bütün hak sahiplerinden helâllik almak mümkün değildir.

Allah’ın rızasına layık olmak o kadar da kolay değil. İslam’ın 5 şartı olan farz ibadetleri yerine getirmenin yanı sıra Kul hakkı yememek ve kendini her şeyin sahibi olma gafletine düşüp şirke girmekten sakınmak gerekiyor.

Kişinin ameline güvenerek kibirlenip gururlanması veya kusurlu insanları küçük görüp horlaması yanlış davranışlardır. Unutmayalım ki amel ve ibadetler cennetin bahası değil, ancak bir bahanesi olabilir.

Yani Cenab-ı Hak, bir şeyin veya kişinin sadece ne olduğuna değil, neye/nelere vesile ve sebep olduğuna da bakar; yani bahasını gerçekte bahane olduklarıyla değerlendirir; değerlendirebilir. Kullarına sadece adaletiyle değil, hikmet ve rahmetiyle de muamele ettiği için, zahire göre değil, bâtına göre, kendi katında malum bir bâtına göre hükmeder.

Yüce Allah (c.c)’ın bizlere sunduğu nimetler karşısında bizim yaptığımız kulluk denizinde bir damla bile değildir. İnşallah, Mevlâ’mız Ramazan-ı Şerif hürmetine yaptığımız ve yapacağımız ibadetleri bahane ederek damlalarımızı deryaya tebdil eder de bizleri bağışlar. Âmin. Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi