Toprağın başı dertte
Tüm canlıların yaşaması için üç temel ihtiyacı vardır. Temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Peki bu üç ana unsurun olabilmesi için ne lazım? Tabii ki verimli tarım toprakları. Toprak varsa hava var, su var, ekmek var, yiyecek var, hatta giyecek var. Yani toprak varsa hayat var. Peki toprak nedir?
Ben sizin adınıza bahçeye indim elime bir avuç toprak aldım ve sohbet ettim: Toprakla sohbet edince bir dokundum, bin ah işittim. Şöyle sordum: Toprak sen nesin, kimsin?
Toprak: Sen hiç Çanakkale’ye gittin mi? Son er ve subayına kadar şehit olmuş 57. Alaya ait anıt mezarlığı ziyaret ettin mi?
Ben: Toprak, ben sana sen kimsin diyorum, sen bana anıt mezar diyorsun ne alaka şimdi? Diyecek oldum. Lafı ağzıma tıkadı ve başladı konuşmaya:
Çanakkale’de 57 Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey ve askerleri neden bile bile ölüme koştular? Neden bin yıldır Anadolu topraklarını Türk yurdu olarak korumak için mücadele veriyorsunuz? Halen ülkenin bütünlüğüne karşı olan terör örgütleri ve teröristlerle mücadelede şehit olanların cenazesinde neden “Şehitler ölmez, Vatan Bölünmez” diye tüm dünyaya haykırıyorsunuz?
İşte tam bu nedenle ben, Toprak, uğruna kan dökülüp, can verilen VATAN adı altında bayraklaşmış ulusal ve kutsal bir varlıktır.
Hatta oraya gidince yabancı ülke mezarlıklarını görürsün. Çanakkale’de sadece bizim askerlerimiz değil, düşman askerlerini bile ben bağrıma bastım. Ailelerinden binlerce kilometre uzakta olan bu yabancı ülkelerin askerlerini de ben misafir etmiyor muyum?
Hem sizlerde inancınız gereği vakti saati geldiğinde yine toprağın misafiri olmayacak mısınız? Hz. Mevlana’nın “Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol” sözü, benim herkesi ve her şeyi (çöpleri dahi benim bağrıma gömmüyor musunuz) kabul ettiğimi, bağrıma bastığımı nasıl da doğru tarif ediyor.
O halde ben yani Toprak, ölümün sessizliğini sonsuza dek sürdürmek için yer küremiz üzerine giydirilmiş bir mantoyum.
Hatta değerli halk ozanı Aşık Veysel ne diyor: “Benim sadık yârim kara topraktır, kara topraktır.” Yani ben sizin için yar olurum, yoldaş olurum, sırdaş olurum. Çünkü sizin mayanızda da ben varım.
Yüce Allah (c.c) Kuran-ı Kerimde size “Ant olsun ki biz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. (Hicr suresi 26.ayet) diye özünüzün ben olduğunu söylemiyor mu? Neticede hepiniz topraktan geldiniz, yine toprağın misafiri olmayacak mısınız? Peki bu yalan dünyadaki ömrünüz tükendiğinde, ebediyete kadar bağrında cenneti hayat edip yaşayacağınız toprağın hatırını, derdini neden hiç sormuyorsunuz?
Necmettin Halil ONAN üstadın şiirinde de dediği gibi: Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir!
Bak çocuk! Vatanın kalbi artık tekliyor, yarın keşke dememek için bugünden artık bir şeyler yapın. Böyle giderse bırakın vefat edenleri gömeceğiniz toprak, yiyeceğiniz ekmeğin hammaddesi olan buğdayı ekecek toprak bulamayacaksınız. Madem “Toprak Varsa, Hayat Var” diyorsunuz, Öyleyse hayatınızın sürdürülebilmesi için benim derdime çare olmalısınız.
İşte sevgili dostlar, sadece ülkemizde değil tüm dünyanın pek çok ülkesinde toprağın başı dertte. Küresel iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği sorunlardan olan kuraklık, erozyon, verimli tarım topraklarının yok edilmesi ve nihayet çölleşme ile toprağın başı dertte.
Aslında dünya bunun farkında ve her yok olan şeyin farkındalığını sağlamak üzere harekete geçen Birleşmiş Milletler bunun içinde bir antlaşma yapmış. Dünya üzerinde kuraklık ve çölleşmenin etkilerini azaltmaya yönelik “Uluslararası Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi” Paris'te 17 Haziran 1994'te kabul edilip, 1996’da yürürlüğe girmiştir. Yapılan bu antlaşma kapsamında ülkelerin sadece topraklarının çölleşme ve diğer etkenler nedeniyle tahrip olma düzeylerine göre değil, aynı zamanda ekonomik gelişme düzeylerine göre de yükümlülükleri ve çeşitli mekanizmalardan yararlanma olanakları belirlenmektedir.
Dünya’da her sene 6 milyon alan çölleşmektedir. Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklık en çok kırsal bölgelerde yaşayanları etkiliyormuş gibi gözükse de bu etkilerin artan gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak dalga dalga yayılacağı, şehirleri ve burada yaşayan şehirlileri de tehdit edeceği öngörülüyor. Gıda güvenliğinin tehlikeye girmesi gerçeği, sadece geri kalmış ülkeleri değil, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri de kara kara düşündürüyor.
Çölleşme, insan aktiviteleri sonucu arazinin bozulması ve toprakların verimi kaybetmesiyle birlikte ortaya çıkar, gıda kıtlığını ve dolayısıyla açlığı beraberinde getirir. Dünya’da 800 milyonu aşkın insan, açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Her yıl 11 milyon insan açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor. En çok da çocuklar zarar görüyor. Dünya’da 149 milyon çocuk açlık nedeniyle büyüme geriliği yaşıyor.
Açlık, insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir; bundan dolayı atalarımız, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.” duasını dillerinden düşürmemiştir. Açlığın yol açtığı sorunlar sayılamayacak kadar çoktur: Hastalıklar, ölümler, iş gücü ve üretim kaybı, verimsizlik, zihinsel gelişim sorunları, ruhsal çöküntü, suç işleme ve şiddet kullanma eğiliminin artması bunlardan bazılarıdır. Açlık sorununu çözememiş bir toplumun sosyal huzurunu sağlaması, kalkınma yolunda hızla ilerlemesi, uluslararası alanda kendi menfaatlerini gözeten politikalar izleyebilmesi mümkün değildir. O halde barış ve huzur içinde bir dünya ortaya koyabilmenin ön koşullarından biri de açlık sorununun çözülmesidir.
Ülkemizde de Küresel iklim değişikliği, kuraklık ve çevre kirliliği ile plansız kentleşme sanayide yanlış yer seçimi, yanlış tarım uygulamaları gibi nedenlerle verimli tarım topraklarımız azar azar azalıyor. Türkiye, 1998’de taraf olduğu söz konusu sözleşme karşısında “Gelişmiş ve Çölleşmeden Etkilenen Ülke” konumundadır.
İç Anadolu Bölgesi de tabii olarak bundan nasibini alıyor. Konya kapalı havzası da kuraklık ve çölleşmeyle başı dertte. Üstelik 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (2005) kapsamında korumaya alınan büyük ovalar arasında maalesef Konya Havzasından bir ova bulunmamaktadır. Türkiye’nin tahıl ambarı Konya’da büyük ova kalmadı mı, acaba?
Ülkemizde çölleşmeyle mücadele konusunda Mülga Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ve halen Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından takip edilen “Türkiye Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Eylem Programı” uygulanıyor, acaba tarım çalışanları bunun farkında mı?
Halbuki Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Ankara’da Atatürk Orman Çiftliğini kurarken, yaptırdığı toprak analizinin olumsuz çıkmasını bahane edip kendisine “Paşa, paşa bu arazi verimsiz boşuna uğraşmayın” diyen İngiliz sefirine söylediği: “Vatan Toprağı Kutsaldır, Kaderine Terk edilemez” sözünü bu cennet vatanın vatandaşı olmaktan gurur duyan ve Ne Mutlu Türküm diyebilen her vatandaşımız vasiyet olarak algılanmalı ve toprağına, yeşil yaprağına ve ay yıldızlı bayrağına sahip çıkmalıdır.
Korona ile yatıp, korona ile kalktığımız bugünlerde 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele gününün bu kutsal vatan topraklarımızın değerini ve önemini bir kez daha hatırlamamıza buna göre çare üretmemize vesile olması dileğiyle, kalın sağlıcakla.
ÇEVRECİ SÖZÜ: Toprağını Hor Gören, Geleceğini Zor Görür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.