YUNANİSTAN’DAN TÜRKİSTAN’A
Komşumuz Yunanistan…
Daha yüzyıl öncesine kadar 400 yıldır Türk toprağı olan Yunanistan…
Halen birçok Müslüman Türk’ün yaşadığı ve Selanik gibi önemli Türk şehirlerini ihtiva eden Yunanistan…
I. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’nun zalimce işgalini taşeron olarak üstlenen ve yediği şamar ile İzmir’den denize döktüğümüz Yunanistan…
İşgal döneminde yaptığı tecavüz, işkence ve zulüm sebebiyle ceddimizin dilinde “Yunan Gâvuru” tabiri ile yâd edilen Yunanistan…
Yine de birçok ortak noktamız olan Yunanistan…
Lozan’dan bu yana Ege’nin ve Kıbrıs’ın paylaşımı konusunda hiçbir zaman uzlaşamadığımız Yunanistan…
En iyimser zamanlarda dahi, Türkiye’yi en büyük tehdit olarak gören, bu sebeple hiçbir zaman bize karşı gardını düşürmeyen Yunanistan…
Kıbrıslı Türklere de Anadolu’da uyguladıkları zulmü reva gören Yunanistan…
Aslında ekonomik ve askeri anlamda ülkemizin dengi olmasa da (bunun farkında olsa da), Rum lobisinin desteği ile Batılı müttefiklerine sırtını yaslayarak, haddinden aşan söylemlerle kendi ölçeğinde esip gürleyen Yunanistan…
NATO’ya girmesine onay verdiğimiz, diğer taraftan bizim sürekli dönüp dönüp kapısını çaldığımız AB’ye girmemize sonuna kadar karşı çıkan, bir üyesi Yunanistan…
Her fırsatta adaları silahlandıran, MEB alanlarına dair uluslararası hukuku hiçe sayan yeni açıklamalarda bulunan, bırakın Ege’yi, Akdeniz’i dahi Türksüz kılmaya gayret eden ve bunun için türlü ince hesaplar yapan Yunanistan…
Anadolu ve İstanbul’un artık kendileri için hayal bile olamayacağını idrak etse de, en azından zayıflayan bir Türkiye karşısında Ege’de ve Kıbrıs’ta daimi bir egemenlik imkânı sağlayabilmek için hazırda bekleyen Yunanistan…
Bu bağlamda Kıbrıs’ın güneyinde keşfedilen doğalgaz kaynaklarını AB ve müttefiki ABD için (sanki herkes durumun farkında değilmiş gibi) bir havuç olarak kullanmaya çalışan, İsrail ve Mısır’ı da yanında tutma planları yapan ve bölgede Türkiye’yi yalnızlaştırmak için didinen Yunanistan…
Libya’da dahi BM’de onayladığı hükümeti devirmeye çalışan cenahları, sırf Türkiye’nin aleyhine olduğu için desteklemeye çalışan Yunanistan…
Öte taraftan üyesi olduğu AB’ye ekonomik ve bölgesel güvenlik anlamında bir yük konumunda olan, AB ve ABD’nin (Türkiye’ye ile ilgili) Çin’e karşı daha makro politikalarında gereksiz pürüzler çıkaran, bazen ağababalarının dahi tahammül edemediği, Batının sürekli mızmızlanan, inatçı, şımarık, pek de elinden iş gelmeyen, fakir çocuğu Yunanistan…
İşte genel ifadelerle komşumuz Yunanistan…
****
Şimdi gelelim günümüz makro-politik düzleminde, komşumuz ile nasıl bir ilişki süreci izlememiz gerektiğine…
-Yunanistan halen “Batının sürekli mızmızlanan, inatçı, şımarık, pek de elinden iş gelmeyen fakir çocuğu” konumunu koruyor fakat mevcut küresel riskler bu derece tehditler ihtiva ediyorken, hem AB hem de ABD için artık eskisi kadar dahi kale alınmıyor.
-Mevcut durumdaki kırılganlıklar ve yakın vadede Rus, orta ve uzun vadede Çin tehdidi aşikâr iken, Yunanistan’ı susturmak ve Türkiye ile daha etkin bir işbirliği süreci oluşturmak; Batı için daha makul bir tercih haline geliyor.
-Kuzey bu derece karışmış iken, daha az gerilimli bir güney elde edebilme politikası Türkiye olmadan hayata geçemiyor. Malum, Irak’tan Suriye’ye, İran’dan Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Kıbrıs ve İsrail’e kadar her noktada Türkiye’nin mevcudiyeti dengeleri değiştirebiliyor.
-Günümüzde yaşanan enerji krizi ve uzun vadede Rus enerji ithalatından bağımsız bir AB vizyonu enerji alanında da Türkiye ile çalışmayı zorunlu kılıyor.
-Yunanistan halen EastMed Boru hattı hayalleri kursa da, bu güzergâhın teknik ve uzun vadeli ekonomik anlamda makul olmadığını bütün taraflar nihayet idrak ediyor.
-Şımarık çocuk Yunanistan’ın kaprisleri sebebiyle Türkiye’yi kaybetmenin hem Rusya hem de Çin lehine birçok dengeyi değiştirebileceği tahmin edilebiliyor.
-Uzun vadeli Çin politikaları dâhilinde Türk – İslam coğrafyasında Türkiye ile birlikte çalışma gereğinin önemi dikkat çekiyor.
Dolayısıyla işte bu ortamda, her türlü riske ve olumsuzluğa rağmen ülkemiz için önemli fırsatlar doğuyor.
İşte bu sebeple ülkemizin:
-İç istikrarı diri tutarak, etkin diplomatik hamlelerini sürdürmesi,
-Suriye, Mısır, İsrail ve bazı Arap ülkelerine yönelik politikalarında değişiklikler yaparak, sosyal ve siyasi nüfuz kabiliyetlerini pekiştirmesi,
-Rusya ve Çin’i de tamamıyla karşısına almadan, Batı ittifakının içinde daha etkin yer alması,
-Bunun için de şart olarak ekonomik destek, Kıbrıs, Ege, Suriye ve Irak’ta istediklerini almayı başarması gerekiyor.
*****
Enerji anlamında yakaladığımız fırsata bakarsak:
İlk defa gerçek anlamda Rus gazından imtina eden bir politikaya odaklanmış olan AB (ve bu konuda AB’yi destekleyen ABD) şayet Türkiye ile birlikte çalışır, ilgili coğrafyalarda Türk dış politikasına destek vererek, yatırım – güvenlik - saha geliştirme faaliyetlerine ön ayak olursa, 2050 yılında Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya (yıllık):
-Doğu Akdeniz’den 25 milyar m3,
-Irak’tan 88 milyar m3,
-Azerbaycan’dan ilave 15 milyar m3,
-Türkmenistan’dan 65 milyar m3,
-Özbekistan’dan 15 milyar m3,
-Kazakistan’dan 10 milyar m3 gaz tedariki fırsatı elde edebilecektir.
İşte bu durum “oyun değiştirici” olarak tarif edilebilecek stratejik bir hamledir. Bu hamle sayesinde hem Rusya’nın hem de Çin’in dış politika hedeflerine de önemli ölçüde dizginleme fırsatı elde edilmiş olacaktır.
Diğer taraftan özellikle Hazar’ın doğusunda yer alan Türk ülkelerindeki ilgili gaz kaynaklarını şayet Batı alamazsa, hepsini Çin alabilmek için çalışmalar yapmaya devam etmektedir.
Batı’nın da enerji denklemini şayet gerçekten Rus gazından imtina edecek bir modelde kurgulama şartı mevcut ise, bu denklem dışında reel tatmin edici bir yol planı izleyebilmesi mümkün değildir.
Kuzey Afrika, Norveç, ilave LNG kaynakları veya yeşil dönüşüm hamleleri AB’yi Rus gazından kurtarmak için yeterli olmayacaktır.
200 milyar m3’ten fazla yukarıda ifade edilen hacmin AB’ye teknik ve ekonomik olarak erişebilmesi için tek makul güzergâh Türkiye üzerinden geçmektedir.
*****
Öte taraftan Yunanistan’ın (Türkiye – İsrail yakınlaşmasına hasedinden çatlayarak) kuracağı 5 milyar m3’lük LNG tesisi ile AB’nin gaz ihtiyacına katkı sağlayacağına yönelik ifadeleri AB’li yetkililer tarafından dahi ciddiye alınmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.