Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

İrtica

İrtica

Demokrasi sıradan insana anlatıldığı şekliyle halkın yönetime katılımıdır. Halk yönetime bir miktar katılmaktadır gerçekten de… Ama sadece (önemsiz) bir miktar… Diğerleri gibi bu da aslında insanlığa ‘designer’lar tarafından dayatılmıştır. Merkezinde ise iddia edildiği gibi insan değil, bu çevrelerin çıkarları vardır. ‘Siyasi küreselleşme’ olarak isimlendirilen bu ideoloji yerel ve milli olanı ‘evrensel’ olduğunu iddia ettiği kendi düşüncesi (çıkarları) ile ikame etmiştir. Anlatalım…

Avrupa’daki toplumsal hareketliliklerin somuta indirgendiği 18. yüzyılın sonları ‘eşit vatandaşlık’ adı altında sıradan insanı toplumsal değişkenleri belirleme konusunda söz sahibi yapmıştır. ‘Eşit vatandaşlık’ orman yangını gibi Osmanlıya da sıçramış Tanzimat’la birlikte Osmanlı sisteminde hukuki zemine oturtulmuştur.

Sürecin hangi evrelerden geçip ‘cumhuriyete’ evrildiğini biliyorsunuzdur elbette... ‘Eşit’ vatandaşlığın önceki süreçte ‘zımmi tebaa’ olarak refah ve huzur içerisinde ticaretlerini sürdüren gayri müslimler üzerindeki tahrik edici rolünü de… Ermeniler semboldür ama, aslında kimi diğer faktörlerle birlikte bütün azınlıklar durumdan güç kazanmıştır. Zira Tanzimat gerçekte bir ‘dış müdahale’dir. Süreç ‘gayri’ olmayan müslimler için de ‘hayırhah’ olmamıştır. Jön Türk’ü de, ittihatçısı da, bir İngiliz projesi olan İslamcısı da alana inmiş, İslam toplumunu kitap kurdu gibi içeriden kemirmiştir.

Tarihi gerçekler geçmişte kalmış sanırız ama güncel örnek FETÖ ya da ‘kurucu irade’ de çok farklı değildir. ‘Kurucu irade’nin topluma ve yerel-milli olana süreç içerisinde ‘yaşattıkları’ dikkate alındığında, başarısız örnek FETÖ’nün sürükleyeceği belirsizliği tahmin etmek de güç olmasa gerek…

Tanzimat bir dış müdahaledir de demokrasi başka bir şey midir sanıyorsunuz. Kuruluş süreci bir yana, halkın az da olsa söz sahibi olduğu bütün zamanlar ‘dış’ müdahaleye maruz kalmıştır. Zira sadece FETÖ değil, bütün darbeler dış desteklidir. Burada ‘dış’tan kastımız da coğrafi anlamda değildir. O müdahale Osmanlı’nın tasfiyesi ile sona erdi zira… Düşünce dünyasını ele geçirdiği ‘azgın azınlık’ marifetiyle yürüttü şimdiye kadar bu politikalarını… Ama neyse ki sünnetullah işliyor ve işledikleri kültür cinayetleri onları ‘bekaa’ sorunu ile yüzyüze getirdi; elhamdülillah…

Çırpınışları FETÖ’nün 17-25 Aralık sonrasını ne kadar da anımsatıyor; beter olun… Olacaklar da zaten… Hani eskiden bir ceza varmış; ne isterlerse verilirmiş suçluya yemesi içmesi için… Ve sonra (izin verilmediği için) kendi pisliğinde can verirmiş… Şimdi sıra orada…

Aslında yeni süreç doğrudan ‘irtica’ ile ilgili… Nitekim ‘evrensel’ olduğu savıyla insanlığın önüne konan ve gerçekte bir ‘müdahale’ aracı olan Batı değerleri zemin kaybetmektedir. Bir başka deyişle geriye-eskiye doğru bir yöneliş vardır. Trump yönetimiyle birlikte Amerika bile duruma bigâne kalamamıştır. Nitekim Amerika’nın içe yönelme politikaları evrensel olanı zayıflatırken, doğan boşluk ‘yerel’ olanla doldurulmaktadır.

Aslında Amerika’nın geri çekilmesi biraz da zorunluluktandır. Her nasıl 1990’lı yıllarda Sovyetler büyük bir travma ile sahneden geri çekilmişse, şimdi sıra diğer ortaktadır. Zira dünyanın geri kalanı akıl oyunlarında kendisinin de olduğunu kabul ettirmiştir. Çin bunun baş aktörüdür ama, Ukrayna’da Batı, Rusya’yı hala yenememiştir. İran, İsrail ve ABD saldırılarına karşı koyabilmiştir. Hindistan Pakistan’da ağır bir yenilgi almıştır. 15 Temmuz başarılı olamamış ve Türkiye’nin ‘oyun kurucu’ rolü tırpanlanamamıştır. Kuzey Kore gibi belalı bir tehdit oracıkta durmaktadır. Venezüella her ne kadar soyutlanmışsa da hakkından gelinememiştir. Güney Amerika’daki diğer yönetimler de Amerika hegemonyası ile mücadele içerisindedir. Japonya ve Almanya İkinci Dünya Savaşı sonrası konulan kısıtlardan kurtulma çabası içerisindedir. ABD ve AB (Avrupa Birliği) arasındaki ihtilaf su yüzüne çıkmıştır. Ekonomik merkezler Batıdan Doğu’ya doğru kaymaktadır.

Olan biten gerçekte dünyadaki yeni şekillenmenin ayak sesleridir. Her nasıl 1990’larda soğuk savaş bitmiş ve dünya yeniden şekillenmişse; şimdilerde olan da benzerdir. Bir farkla ki; o zaman çöken komünizm iken, şimdilerde dünyayı coğrafi yapısında olduğu gibi ‘küre’ zanneden ve ‘küresel’ olanla insanı tektipleştiren ‘değerler’ olacaktır.

Bu yüzden ‘güçlü’ olduğunu düşünerek yaslandıkları ve beslendikleri ‘Batı’nın geri çekilişini gören işbirlikçi yönetimler ve ‘işbirlikçi’ kurumlar panik içerisindedir. Her nasıl modası geçmiş Saddam, Mübarek, Kaddafi, Esed çöpe gönderilmişse, gücünü dışarıdan değil içeriden, yani kendi kültüründen alan irade karşısında ‘köhneleşmiş’ söz konusu yapılar, birer birer düşecektir.

Buradaki çok önemli bir ayırt edici nokta söz konusu iradenin ‘demokrasi’lerde olduğu gibi göstermelik-sembolik değil, gerçek bir irade olduğudur. İşte bu yüzden burnundan kıl aldırmayan İsrail, küçücük bir toprak parçası üzerinde hâkimiyet sağlayamamaktadır. Ve yine bu yüzden tasfiye olacak olan yeni (aslında eski) direniş düşüncesinin sembol coğrafyası Gazze değil, sırtını ‘güce’ dayamış olan’ siyonist ve onun arkasındaki evanjelist ideoloji olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR Arşivi