Küresel Batı (ekonomik küreselleşme)
Küreselleşme aslında büyük oranda ekonomi ile ilgili bir kavramdır. ‘Ekonomik küreselleşme’ olarak da bilinen söz konusu durumu günümüzde ‘kapitalizm’ temsil eder. Kapitalizm Batı insanının ruhuna öylesine işlemiştir ki; bir araştırmaya göre Amerikalıların % 85'i eğer ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. (Seçtiler bu arada… Sömürgeci ve soykırımcı geçmişlerimden ilham almışlar anlaşılan…)
Bakın küresel batının ekonomik ayağı olan kapitalizmin hareket noktaları nelermiş; sınırsız istek, sınırsız ihtiyaç, sınırsız ihtiras, sınırsız zenginlik, sınırsız biriktirme, sınırsız tüketim… Kapitalizm esasen sermaye birikimi ve tüketim üzerine bina edildiğinden, makbul insan da biriktiren ve tüketen insandır. Bir başka deyişle iktisat eden ve paylaşan insan figürünün kapitalizmde bir karşılığı yoktur. Bunun anlamı, kapitalizmin insan fıtratındaki ‘kötü yandan’ hareket ediyor olmasıdır. İşte bütün bunlar ve daha fazlası ‘küresel batı’nın değerleridir.
Ekonomik yanıyla küreselleşmenin geçmişi çok gerilere götürülebilse de, bugünkü anlamını 1980’lerden sonra kazanmış, 1990’lardan sonra ise hızlı bir şekilde zirveye tırmanmıştır. Bunun nedeni bahsi geçen yıllarda internetin insan hayatına girmesidir. İnternetin yaygınlaşması sermaye piyasası araçlarını adeta şaha kaldırmıştır. Zira bir bilgisayar (ya da cep telefonu), bir modem ve bir telefon hattınız varsa internetin olduğu her ortamda, alım-satımınızı sanal olarak, üstelik sınır aşan bir şekilde yapabilirsiniz.
Sermaye piyasaları büyük ölçüde spekülasyona dayalıdır. Spekülasyon hiç de iyi şeyler hatırlatmıyor olsa gerek… Politik olarak da ekonomik olarak da, sosyal olarak da… Zira spekülatörler ekonomik hareketlilikleri takip ederek (içerden bilgi alarak; ‘insider traiding’ diye isimlendirilir) hemen her biri faize dayalı olan ve karşılığında doğrudan bir mal ya da hizmet bulunmayan çeşitli ‘kağıt’ların alım-satımı ve değer değişimi farklılıklarından para kazanırlar. Bir o kadar da kaybetme riskleri vardır elbette… Kumar gibidir bir başka deyişle… Ama organizatörler burada da, kumarda olduğu gibi, hiç kaybetmezler.
‘Vitrine’ bakılırsa ekonomik küreselleşme; serbest dolaşım ve rekabete dayalı, dolayısıyla herkesin üretim ve satışına açık piyasa anlamına gelmektedir. Rekabet sayesinde de tüketici daha kalitelisini daha ucuza alacaktır. Doğal olarak burası kazın bize ‘gösterilen’ ayağıdır. Gösterilmeyen ayağı ise buzdağının denizin altındaki kısmı gibidir. Nitekim ‘vergi cenneti’ olarak isimlendirilen ve dünyanın refahından çalınan bölgelerdeki trilyonlarca dolar spekülatif ve manipülatif amaçlarla elde tutulmaktadır.
Hani şu, bir zaman zaman bizim de maruz kaldığımız ve uzun ara belimizi doğrultamadığımız ekonomik saldırılar var ya; işte buralardan besleniyor. Bir rapora göre 32 trilyon dolara kadar bir fonun vergi cennetlerinden yönetildiği tahmin edilmektedir. Bu rakam Türkiye ekonomisinin yaklaşık 25 katına denk gelir. Dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika’nın ekonomisi bile bu kadar büyüklükte bir parasal değere sahip değildir.
Üstelik buralardaki paraların kaynağı "yolsuzluk, kara para, terörizm" gibi alanlarla bağlantılıdır. Tamamen kapalı/gizli olan işlemler nedeniyle, nerede konusu suç ya da yolsuzluğa dayalı para varsa buralarda zemin bulmaktadır kendilerine… İsimleri cisimleri de pek bilinmez. Çünkü bu türden işlemler diğer pis işler gibi gözden ırak yerlerde yürütülür. Ve tahmin edileceği üzere vergi cennetlerinin tamamı büyük ülkelerin kontrolü ve yönetimi altındadır. Bilindik örnek olması bakımından Manş denizindeki Man Adaları ve İspanyanın dibindeki Cebel-i Tarık bölgesini örnek verebiliriz (Her ikisi de İngilizlerin kontrolündedir. Ama sayıları zaman zaman 70-80’i bulmaktadır). Kimin haberi var bütün bunlardan… İşte bu da bir ‘küresel batı’ değeri…’
Finans sektörünün yaygınlık kazanması devletlere kolay borçlanma imkânı vermiş, ama bu durum zaman içerisinde ‘sarmal’ halini almıştır. ‘Gelişme’ sürecini devam ettiren Türkiye gibi ülkelerin finansal krizlerle yüz yüze kalmalarının temel sebeplerinden birisidir bu durum… Bir örnekle açıklamayalım isterseniz: 2001 yılında Türkiye’nin ‘borç faizi’nin toplanan vergilere oranı % 103 idi. Bunun anlamı şudur. Bir yıl boyunca 86 milyon insanın doğrudan-dolaylı ödediği bütün vergiler borcun faizine bile yetmiyor. Bir de borcun aslı var tabii… Bu da ‘küresel batı’nın değeri!...
Küreselleşmenin nisbi bir refah yansıması olduğu doğrudur. Ancak çok daha fazla karşılık ‘küresel’ dünyada yaşanmaktadır. Bir başka deyişle suyun başındakiler 10 büyümüşse, diğerleri bir büyümüş ve küresel düzeyde makas gitgide açılmıştır. Sonuçları da olmuştur elbette bütün bunların… Yine kendilerinin çıkarttığı savaşların etkisiyle ‘yasa dışı göç’ diye bir sorun baş göstermiştir mesela... Küresel ihtiraslar Rusya sınırına dayanınca da olanlar oldu biliyorsunuz. Nereye evrileceği de belirsiz…
Şimdilerde küresel batının daha büyük korkusu (ekonomik ya da askeri) Çin’dir. Ekonomik savaşların zaten devam ettiği dünyada ‘dananın bacağı’ burada kopacak kanaatimce... Zira Çin uzun yıllardır buna hazırlanıyor. ABD derin devletinin dikkati de bu bölgeye yoğunlaştı. Ortadoğu bölgesi ve Avrupa’daki faaliyetlerini azaltması da konu ile ilgili… Bu da Avrupa’nın, İsrail’in ve Ortadoğu’daki işbirlikçi yönetimlerin korkusu… (devam edecek).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.