Küresel Batı (Stratejik Bağımsızlık)
Küreselleşme pek çok devasa sorunu da beraberinde getirmiştir; çevresel sorunlar, uluslararası terörizm, küresel finansal istikrarsızlıklar (borç krizine girmek gibi), salgın hastalıklar, küresel yoksulluk bunlardan bazılarıdır. Bu türden sorunlar doğası gereği sınır aşan nitelikte olup, problemin çıktığı ülke dışındaki ülkeleri de etkilemektedir. Bu etki ekonomi literatüründe ‘dışsallık’ olarak isimlendirilmektedir ve bu kavram daha çok negatif yönüyle bilinmektedir. Sözgelimi 1986’daki Çernobil nükleer kazası Türkiye’nin de içerisinde olduğu pek çok bölge ülkesini etkilemiştir. En son yaşadığımız ise covid-19 pandemisi idi malum…
Uluslararası ticaretin yaygınlaşması devletleri de daha sıkı işbirliğine zorlamıştır. İkili anlaşmaların yanı sıra Avrupa Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, APEC, MERCOSUR, NAFTA gibi devasa ekonomik işbirliği örgütleri bu yeni durumun bir sonucudur. Ekonomik bütünleşmeler üye ülkelere sadece ekonomik getiri sağlamaz, diplomatik güç de kazandırır. Sözgelimi Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi gibi ülkeler Türkiye ile ilgili meselelerinde Avrupa Birliği’nden güç almaktadır.
Çeşitli siyasal ve ekonomik yakınlaşmalarla oluşturulan uluslararası ya da uluslar üstü (Avrupa Birliği uluslararası-international değil, uluslarüstü-supranational bir kurumdur mesela…) bütünleşmeler, sadece üye ülkeleri değil, Türkiye gibi aday ülkeleri de yakından ilgilendiren düzenlemeler istemektedir. Türkiye 60 küsur yıldır Avrupa Birliği üyesi olma çabası içerisindedir (İlk başvuru 1959’da yapılmış, ilk anlaşma 1964’te imzalanmıştır). Bir gün istedikleri şartları yerine getirdiğinde, ki buna Kopenhag Kriterleri derler, Türkiye’yi de tam üye olarak alacaklardır!... (Hiç kimse inanmadı değil mi… Almayacaklar çünkü… -İyiki de almayacaklar bu arada- ).
Dünya böyle işte… Güçlü kimse, kısa vadede haklı (!) da o… Müzeye koymaya bile Kızılderili bırakmamış olan Amerika, elindeki güç ile sizi soykırımcı ilan eder, Arakan soykırımcısı Tayland devlet başkanına ve 11 Eylül sonrası 10 milyonu aşan ölüm ve sayısı belirsiz yaralı ve mültecinin sorumlusu Obama’ya Nobel ödülü verir, katil Netanyahu, üçüncü dünya savaşını çıkarmak için elinden geleni arkasına koymayan bir başka katil Trump’ı Nobel için aday gösterir ve dünya da öylece seyreder.
Küreselleşme aslında; ‘bütün güç bende olsun, bütün insanlık bizim medeniyetimizin çatısı altında toplansın, herkes bana tabi olsun’ demenin diğer adıdır. İşte bu yüzden 99’u kendisinde, ama 1’i sizde ise onu elinizden almak için sizinle uğraşır. Esas oğlan (köle) olduğunuzda ise sırtınızı sıvazlar, her türlü pisliğinizin üstünü örter. Öyle ya; neden uğraşsın ki; kendisine tetikçilik yapan Birleşik Arap Emirlikleri ve S. Arabistan gibi ülkelerle… Üstelik bir ziyareti ile trilyon dolarları da ülkesine taşıyor.
Elbette küresel güç olmak kolay değil… Küresel güç olmak ‘stratejik bağımsızlığı’ gerektirir. Stratejik bağımsızlık ise stratejik güç demektir. Tek başına yeterli olmasa da bugün stratejik güç olmanın olmazsa olmaz şartı nükleer silah sahibi olmaktır. Bu yüzden de bu gücü elinde tutanlar sizin kendilerine tehdit oluşturmamanız için bu silaha sahip olmanızı aklınızdan geçirmenize bile izin vermemektedir. İran için son operasyonun en azından gözüken nedeni de bu idi mesela… Şimdilik ‘rağmen’ bu silaha sahip olan tek ülke Kuzey Kore’dir. Onu da ne hallere düşürdükleri ortada; adeta tek başına yaşayan bir ülke… (Çin ve Rusya ile ilişkisi konjonktürel… Hindistan ve Pakistan’a ise bölge dengeleri bakımından göz yumulduğu kanaatindeyim). İsrail mi dediniz… Onun ‘Küçük Amerika’ ya da Amerika’nın ön karakolu, veya ABD’nin bu ülkeye hâkim Yahudi sermayesi nedeniyle ‘Büyük İsrail’ olduğu tartışmalı bir konudur. Ve malum, bu ülke bütün kurallardan muaftır!...
Türkiye’ye gelince; önce ‘mümkün’ olduğuna inanmak gerek… Görünüşe bakılırsa konu ülkemiz bakımından henüz emekleme aşamasında… Ancak ön çalışmalar da gözardı edilebilecek türden değil… Zira Türkiye ‘bölgesel güç’ olmanın sınırlarını zorlamaktadır. Nitekim periferi (yakın çevre) ile hinterland’ta (yumuşak güç-medeniyet bağı- eski coğrafya; Türk ve İslam Toplumu ve Osmanlı coğrafyası) bu gerçek kabul görmektedir. Söz sahibi olabilmek (bölgesel güç), söz konusu bölgelerde operasyon yapabilme kabiliyetini gerektirir.
Türkiye’nin bilinmeyen nükleer çalışması var mıdır, varsa bile hangi aşamadadır bilmiyoruz ama, yukarıda bahsedilen türden bir etki alnının olduğu son dönemlerde söz sahibi ülkelerin de dikkatini çekmektedir; Afrika’da Fransa’nın Türkiye’yi rakip görmesi, Amerika’nın atadığı yeni büyükelçi vasıtasıyla gönderdiği sıcak mesajlar, Suriye’de Rusya’nın nüfuz alanını kaybetmesi ya da Kafkaslardaki etki alanı nedeniyle Ermenistan’ın son dönem politikaları buna örnek verilebilir. ‘Terör’ün teslim sürecine girmesi de öyledir. Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.