Dinleyen Bakış
Görme canlılara bahşedilmiş en büyük nimettir. “Görmeden görmeye” denilen fark da elbette çok mühimdir. Görme organıyla dahi görülemeyenlerin fark edilmesi bireyi diğerlerinin önüne ve üstüne çıkarır. Sürekli analiz ederek gözlemlerini güncellerler. Diğerleriyle daha az iletişim halinde olurlar. Sükunetleri geri çekilme olmayıp dinleme, doğru zamanda doğru yerde bulunmadır. Varlıkları çoğunluk açısından rahatsızlık sebebidir. Edebiyat başta olmak üzere sanat dalları eserler vücuda getirirlerken çeşitli yöntemlerle bunu değerlendirirler. İsmi bilinsin ya da bilinmesin sanat insanları hem toplumu, hem de geleceği yönlendirme yeteneğine sahiptirler. Altının kadife arasında veya çamur deryasında olması kıymetinin değiştiremez.
Yeniden rahatsızlık veren değerlere avdet edilecek olursa, insan anlam kazandığı tabiatla kendini bütünleştirir, her vakit böyle ola gelmiştir. Kültürlerarasında yerine göre zıtlıklar içerse de aktörler yetiştirerek gruplandırmalara gider.
İnsanoğlu olumlu ya da olumsuz duygularını diğer canlılar üzerinden düşünceye dönüştürme yeteneğine sahiptir. Bu hususta yaşanan, yaşanmakta olan zamanın dillendirilmesi, resmedilmesi toplumsal hafızadaki yerini aldığında diğer toplumlardan ayırt eden yaşam tarzı da şekillendirilmiş olur.
Bir anlamda her şeyin temeli olarak algılanıp aşılması zaruri görülen kötülük ve aralarında mantıki bir rabıta kurulamasa da pekişerek yaygınlaşan batıl inançlarla ilişkilendirilen bir hayvan insanlara da saldırgan tutum sergilemiştir. Zihinlerde ilk uyandırdığı husus korkunçluğundan ziyade bakışlarının uyandırdığı his olsa gerektir.
Sessizlik içinde ve sessizlikle avlanan baykuşların aşırı büyük gözleri hareketli değil yuvalarına sabittir. Bu sebeple oldukça uzak mesafeleri görme yeteneğine sahiptirler. Uzakta bulunan avlarına kolaylıkla erişirken yakındakilere ise ayakları ve tüyleriyle ulaşırlar. Antartika hariç bütün kıtalarda birbirinden oldukça farklı türleri bulunmaktadır. Başlarını her bir yöne çevirebilerek neredeyse panoromik görüş açısını yakalayabilmektedir. Avlarını bütünüyle yutabildikleri gibi tüylerini, kemiklerini ayırarak geri çıkarabilmektedirler. Bilhassa kış mevsiminde yiyeceğe ulaşım mücadelesinde sınırları zorlamaktadırlar.
Bilindiği üzere her toplumda bir yiyici mevcuttur ve bu genellikle en küçüktür. Oysa bahsettiğimiz korkulan gece hareketlisinde durum oldukça farklılık arz etmektedir. Aile içinde en büyük yavruya pozitif ayrım söz konusudur. En küçük olana da negatif ayrım uygulanmaktadır. Yuvadan ayrılan yakın bir ağaçta yaşamaya devam ederken bir kışı atlattıktan sonra başka mekanlara yönelir. Mensubiyetten kopuş hakimiyete geçiş olarak da adlandırılabilecek durum kültürel sahiplenme ile sürekliliği yansıtmaktadır.
Gündüzleri uykuda geçirirken doğa içinde kamufle olurlar. Kazılan ya da kazdığı yuvaların ağızlarını dışkılarıyla kapatırlar buralar böcekleri içeri çektiği için yemeği hazır bir halde ayağına kadar gelmektedir. Ayrıca ayda bin kadar kemirgen yediğinden kırsal kesimde çiftçiler yuvalanmalarına hiçbir şekilde müdahale etmezler. Böylelikle maliyeti yüksek, zor uygulama, yerine göre sağlık açısından da riskli ilaçlamadan kurtulabilmektedirler.
Farklı kültürlerde korkuyu hatırlatan ve besleyen baykuşların aslında tabiata oldukça katkı sağladıkları, farklı şahsiyetlerin davranışlarıyla örneklendirmelere kaynak teşkil ettikleri aşikardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.