Tufan Soydabaş

Tufan Soydabaş

Gizemli Mektup

Gizemli Mektup

Bu anlatacaklarım, sadece üç kahraman arasında geçiyor. İlki ikisini, hikayemin başında bahsetmeyeceğim, bunu yazının sonuna bırakıyorum. Ama üçüncüsünü önceden söyleyebilirim: ‘’İnsanlık’’. Hikayenin ilginç olabileceğini yazımın başında siz değerli okuyucularımdan şimdiden hisseder gibiyim. Gelelim mizansel  hikayemize;

Kahramanımız, daha ilkokula giden küçük bir çocuktur. O da arkadaşları gibi her sabah annesi tarafından okula uğurlanmakta, derslerini öğrenmeye çalışmakta, öğretmeni ve arkadaşları ile lokal bir hayatı olagelmektedir.  Tabi hikayenin gizemli tarafı bu değil.. Bir gün öğretmeni ona bir mektup verir, biraz sert ve keskin yüz hatlarının da beraberinde, hafif sert tonu ile kahramanımıza seslenerek, “Bunu annene ver!” Tabi bütün bu olup bitenlere bir anlam veremeyen, küçük kahramanımız, “bu nedir? Neden ben?” gibi bir çok soru kafasından geçer ama öğretmenin sert edası buna baştan pirim vermemiştir. O sadece “peki” der küçük yüreğinin, ağzına yansıyan cılız ses tonu ile… Arkasından öğretmeni ilave eder, “Yalnız annenden başka bunu kimse okumayacak, anladın mı?” O ufacık yüreği, tekrar “Peki” dedi.

Okulundan eve geldiği zaman, annesine öğretmenin verdiği mektubu uzatır. “Anneciğim bunu sana öğretmenim verdi. Senden başka bunu kimsenin okumamasını da özellikle tembih etti” der, Annesi, -yani ikinci kahramanımız bana sorarsanız, asıl kahraman- önce şaşırır, sonra korku ve ümitle mektubu alır ve çocuğunun yanında ona seslenmeden gözleri ile okumaya başlar. İşte bu saniyede, zaman durmuştur adeta zira bu bir yol ayrımıdır. İnsanlığın yol ayrımıdır. Küçük kahramanımız, mektubu okuyan annesinin gözlerinden akan yaşları görünce dayanamaz, “Anne, önemli bir şey mi?” demeyi de ihmal edemez. Annesi sadece, yutkunur, elleri ile gözlerinden akan yaşları sildikten sonra, derin bir iç çeker oğluna döner ve metanetli duruşun arkasından şu sözleri söyler: “Oğlum, bu mektupta, ne diyor biliyormusun?”, “Ne diyor anne?” Annesi tekrar zar zor yutkunur, onunla göz hizasına gelecek şekilde diz çöker ve o an şunu söyler: “Oğlunuz bir dahi, onu bu okulda yetişterecek, yeterli öğretmenimiz yok onu siz eğitin.” Yazıyor der. Göz yaşları içerisinde..Tabi iki kahramanımız da durumu kabullenmiştir.

Aradan yıllar geçer, kahramanımız yüzyılın dahisi idi. Annesinin vefatından sonra, bir gün öteberi ve eski eşyalarını karıştırırken, yıllar önce annesine verilmesi için, öğretmeni tarafından kendisine verilen mektuba rast gelir. Açar okur, mektupta, “Oğlunuz akıl hastası bir çocuk, artık kendisinin okulumuza gelmesine izin veremeyiz. Okuldan atılmıştır.”  Yazılıydı. Tabi kahramanımız, hadi sizi meraklandırmayayım, THOMAS EDİSON  bir köşede hüngür hüngür ağlar. Ama iş işten çoktan geçmiştir. Kendisi ve diğer kahramanımız, annesi sayesinde Edison yüzyılın dahisi olmuştur bile...

Bu mizansen hikayemizden çıkarılabilecek öğretilere gelin bir göz atalım isterseniz. Ne olabilir bunlar:  Önce hayallerinizin peşinden gidin, hayat, insana her zaman bir yol ayrımı yani seçimler manzumesi sunar. Anne  burada bir seçim yaptı ve yaptığı seçimin arkasında durdu. Anne mektubu direkt okuyabilir, çocuğun hayellerini önceden yıkabilirdi. Ama o bir an düşündü o küçücük bir iki dakikalık düşünce belki anneye yüz sene gibi geldi, ama en doğru kararı verdiğine inandı. Asla pes etmedi ve arkasında durdu. Hayatta sorumluluk almaktan çekinmeyin, aldığınız sorumlukların sonuç vereceğine inanıyorsanız asla pes etmeyin. Bir gün mutlu sona ulaşırsınız. Ayrıca bana göre, her çocuk gizli bir dünya ve gizli bir dehadır. Onlarla iletişiminiz koparmayın, onları keşfetmeye çalışın bir gün size nasıl bir deha olduğunu gösterecektir. (Çıkarımları ve dikkat unsurlarını siyah puntollarla yazdım.) Sağlıcakla kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tufan Soydabaş Arşivi