Uğur Özteke

Uğur Özteke

DÜŞÜNDÜKÇE İÇİM KARARIYOR

DÜŞÜNDÜKÇE İÇİM KARARIYOR

Evet bugün pek çoğumuz için güzel bir sonbahar mevsiminin hafta sonu tatili.
İnsanlığın haline bakarsanız yatıp kalkıp halimize şükretmemiz lazım.
Ülkemizde ise maddi olarak, makam sahibi olarak, bizden yukarıdaki insanlara değil, bizden daha zor durumdaki insanlara baktığımız zaman ise yalan dünyanın cennetindeyiz.
Hele hele koronaya yakalanmadıysak ya da yakalanıp o zor dayanılmaz ağrıları atlattık ise şükrümüz daha da çoğalıyor. Çoğalmalı derim...
Mutlu olmak için, şükretmek için çok büyük nimetlerin içerisindeyiz.
Elbette ki etten kemikten yaratılmış fani insanoğlu olarak hiçbir zaman doymuyor, doydukça istiyor, istiyor ve onları da elde ettikçe azgınlaşıyoruz.
Burada küçük bir dip not düşelim de kimse yine dananın altında buzağı aramasın.
Yazımız kesinlikle bir yerleri kurtarmak, bir şeylere alt yapı yapmak için değil.
.................
Milletten kastım hiç kimse değil.
Benim de içinde bulunduğum ailem, çevrem, yakınlarım, ahbaplarım, dostlarım, hepimiz biriz. Hepimiz aynıyız. Ve sonuçta artık hepimiz özelliklede yaşı belli bir kemale erip gün görmüş insanlar olarak aynı şeyleri iade etmeye, konuşmaya başladık.
...........
Bundan 50 yıl önce orta halli bir ailelerin ortak taşıma araçları bisiklet iken bugün en zor durumda olanımız biraz çalışkan, biraz da tutumlu ise modeli, markası ne olursa olsun dört tekerli bir aracın sahibi olabiliyor. 
Kimse alınmayacak hiç kimse gocunmayacak.
Benim haftanın 6 günü gerektiğinde de 7 günü inşaat işçiliği yapan dostum kirada da otursa, üç çocuğu da olsa ayağını yerden kesen bir arabaya sahip.
Artık nerede ise çalışmayan, iş arayan insanlarımızın evinde de bisiklet var, motor var, üç tekerleklisi var.
Sonuçta diyorum ki isteyen istediği zaman ayağını yerden kesebiliyor.
Ama bu insanlar diyelim ki araç konusunda hiç de hallerine şükretmiyorlar ve mutlu olamıyorlar.
Gelgelelim bu garip insanlarımızdan tutun kendisinin ve eşinin hatta yasal olarak rüştünü ispatlamış evlatlarının bile altında son model jeepleri olan insanlarımız da hallerine şükretseler de asla ama mutlu değiller. Gülemiyorlar, uyuyamıyorlar.
...................
Gelelim beslenme konusuna.
Bizim yetişme alışkanlığımızdan olsa gerek bazen unutur ve bir zeytini iki lokmada yerim.
En garibanımızın evinde bile bugün sıcak bir yemek var.
“Sağ olsunlar” mı diyeyim yoksa “insanları çalışmaya yönlendirmekten çok (!) hazır yemeye alıştıran, böyle nesiller oluşturan ve büyük veballer altında bulunan STK’lar” mı diyeyim bilemiyorum; onların iaşelerini temin ettiği insanların evlerinde de çok şükür çoluk çocuk oturdukları zaman yiyecekleri sıcak yemekleri var.
Lüks olanımıza bir şey demiyorum.
Allah herkese çok çok daha çok versin.
Tabii ki helalinden versin.
............
Yemek dedik, taşıt dedik.
İsterseniz kısaca bir de giyimden söz edelim mi?
Vallahi de billahi de kulakları çınlasın anacığımın bırakın pantolonu gömleği çorabımıza yama yaptığını bilirim.
Şükürler olsun kirli giymedim. Yırtık giymedim ama annemin diktiği pantolon ceket başta olmak üzere yamalı da olsa hep temiz giyindim.
Peki bugün evlerimizde istedikleri ayakkabıdan tutun tişörte, cekete, monta kadar çocuklarımız, çocuklarınız o markalı ürünleri aldıklarını gün hallerine şükür ediyorlar mı?
Ya da usulen size dönüp teşekkür ediyorlar mı?
...................... 
50 yılda Türkiye nereden nereye geldi dersek?
Bunun adına hemen siyaset diyebilirsiniz?
Peki aynaya bakıp 50 yılda Müslüman Türk insanı olarak 50 yılda nereden nereye geldik diye soracak olursak;
Bir anda donabilirsiniz.
Bir anda ne demek isteniyor?
Ya da “şimdi bu soruya nereden nasıl başlamalıyım?” diyerek düşünebilirsiniz de.
............
Hiç kimse bana refah seviyemiz yükseldi.
Çağ atladık.
Modernleştik.
Milli gelirimiz fert başı bilmem kaç bin dolar oldu.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biriyiz...
............
Gibi cafcaflı cümleler kurmasın.
Bu güzelliklerin bir de tersinden düşünelim mi?
50 yıl önce sokağımızda bir hasta bir cenaze olduğu zaman hangi evde radyoda müzik çalınırdı?
Hangi ana, nine okuldan gelen çocuğunun eline verdiği iki dilim ekmeği sokakta yemesine izin verirdi. O ekmek kapının arkasında sessizce yenecek. Sokağa ondan sonra çıkılacaktı. 
Peki. Peki... 
Ya sizin sokakta tandır ekmeği yapıldığı gün o sokakta tandırı yapan ev sahibinin tüm sokakta komşuya koktu diye atladığı, ekmek vermediği kapı olur muydu?
Hayır.
Her kapı tek tek çalınır. Örtünün içine sarılmış sıcacık iki tandır ekmeği ikram edilirdi.
...........
Şu günlerde maddi durumları ne olursa olsun imkanını bulan bahçeli evlere ya da yazlıklarına kaçmış durumdalar doğru mu?
Hatıp’tan tutun Meram Eski Yol’a, Meram Yeni Yol’dan çıkın Sille’nin bağlarına kadar.
Dahası.
Nerede çim var. Nerede yeşil alan var. Orada.
Mangalı yakan dumanlayan ve tavuğun, etin kokusunu yayabildiği kadar yayan hiç yan tarafından oturan ve kendilerine bakan çocuktan, oracıkta bisikleti ile geçen insanından utanıyor mu?
...........
Sizce bu asil millette utanma duygusu kaldı mı?
Ar denilen şeyin ne olduğunu çocuklarımız bilebiliyorlar mı? 
..........
Bakın başta yazdım bir daha hatırlatmak istiyorum.
Bugünkü yazımda kimseyi hedef almıyorum.
Hiç bir komşuma ya da tanıdığıma laf çakmıyorum.
Sadece ve sadece kendimden ve kendi çevremde yaşanılanlardan duyduğum derin üzüntüyü günün cumartesi olması yani hafta sonu olmasının rahatlığı içerisinde sizlerle paylaşmak istedim.
Uzun zamandır bu duygularla kendi iç dünyamda çarpışıyorum.
.............
“Faiz günahtır” diye bizi bugüne getiren büyüklerime, çektiğim sıkıntılar yüzünden sıkıştığım zaman utanarak borç aradığım günlerin adına teşekkür mü etmeliyim yoksa sitem mi etmeliyim hâlâ bilemiyorum. 
Çünkü faizsiz, bankasız buralara bulaşmayan kaç ailemiz kaldı?
Düne kadar “Allah için bugüne kadar hayatım boyunca hiç spor toto, spor loto oynamadım” diye çevremdekilere kubuzluk yapıyordum.
“Bugün devlet eli ile bırakın toto loto işini sanal ortamlarda devlet kontrolündeki bahis siteleri olduğunu, ekranlardaki reklamlardan öğrendikçe bu kez kendime kızmalı mıyım?” diye düşünüyorum.
....................
Ne olur bugün beni af edin.
Kendi iç dünyamda bile cevabını bulamadığım sorular iyice içimi daraltmaya başladı.
Tek bir hedefim var. 
Büyük korkum var.
Evlatlarımın toplum içerisinde başlarını öne eğmeyecek, kimseye minnet etmeyecek, boyun eğmeyecek, başları dik, alınları pak bir duruş içerisinde hayırlı bir ömür geçirebilmelerini istiyorum.
Allah hepimiz için hakkımızda hayırlısı versin.
Ne diyebilirim ki?

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Sabırlı ol. Hak ettiğine kavuştuğun gün seni hak etmeyenlerden uzaklaştırdığı için Allah’a şükredeceksin…

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?  
Resmi kurum ve kuruluşlarda cep telefonu ile yüksek sesle başkalarını rahatsız etmemeyi öğrendiğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.   
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Uğur Özteke Arşivi