Şunu artık gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; artık aklım yok
Evet, bunu kabul ediyorum artık aklım yok. Çünkü artık beynimin hipokampus bölümü eridi ve kulağımdan yavaş yavaş aktı gitti. Tutamadım. Bu köşe yazarlığı olayları beni artık bir nevi ruh adam yaptı. Atsız Hocam’ın
“Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim..."
dediği yerde oturdum, çay içiyorum. Neden mi? Çayınız falan hazırsa anlatayım.
Ben bu eleştirmenlik olaylarına soyunduğumda bir karar aldım. Kendi kendime “Bir diziyi eleştireceğinde en az 3 bölüm izleyeceğim.” dedim. Mantıklı olan da bu değil mi zaten. Bazen ilk bölüm çok güzel verilir, bazen de oyuncular anca alışır rolüne 3. bölüme kadar kendisini toparlar. Dizilerimizin saatleri de malumunuz zaten 1 bölüm 3 asır sürüyor. Bir de not almakla uğraştığım için o 3 asır bana 9 asır oluyor. Sonrasında siz de sıkılmayın diye biraz kelimelerimi düzgün seçerek hareket etmek istiyorum çünkü sizinle konuşabildiğim tek yer de şuan için burası ya hani. Bu bağlamda bu yazıyı yazmam benim yaklaşık olarak 4 günümü alıyor. Şimdi gelelim niye beynimin bir bölümü kulağımdan aktı. Çünkü siz izlemeyin diye ben tam tamına 3 koca bölüm izliyorum. Sırf sizin beyin fonksiyonlarınız sıkıntıya düşmesin diye bu kardeşiniz bir Battal Gazi’deki sürekli kaleden sırtına atlanılan o at edasıyla, efendim bir Tarkan’daki milleti havlayarak ısıran kurt edasıyla yani bir süper kahraman edasıyla kendi beyin fonksiyonlarını bitiriyor. Zaten hali hazırda bana zor yeten aklımı yolunuza seriyorum. Bence ben bir ismi olmayan bir süper kahramanım. İsim bulacağım daha bulamadım bulursam haber ederim. Thor gibi benim ismim de Kızagan olabilir mesela buna bir bakılacak şimdilik dursun. Ama Mergen’de iyi bak ha.
Neyse.
Ben yine rahat durmadım bir Türk dizisi daha izledim ama tüm samimiyetimle söylüyorum değil 3 bölüm; 2. bölüme dahi geçemedim. Direkt metin belgesini kapatıp sabaha kadar The Witcher 3: Wild Hunt oynadım. Dizimizin ismi Annemizi Saklarken... Gerçekten küfür etmiyorum dizini adı bu. İnternette gezerken önüme düşen bu dizi tabi ki dikkatimi çekti. Neden? Çünkü ben bir mazoşistim. Aklım yok bu bariz. Bunun başka bir açıklaması yok biliyorum. Dizideki başrol hanım ablamız 3 çocuklu, eşi tarafından terk edilmiş bir kadın. Tek izleyebildiğim bölümünde, bölüm boyunca yatıp kalkıp zengin koca diyor bu ablamız. Derdi de ne biliyor musunuz? Botoks. Biliyorum siz de benim gibi “Kurban olduğumun yarattığı ekmek parasına ne oldu?” diye haykırıyorsunuz şuanda. Bir de bizim bu dizilerimizde, filmlerimizde neden bütün kadınlarımız ya yılan, ya arabozucu, ya ezilecek, şiddet gösterilecek varlıklar olarak lanse ediliyor. Şu canına yandığımın memleketinde bir tane kendi çabasıyla kazanan, zengin olan bir tane yahu bir tane kadın yok mu be? Hepsi mi yılan yahu bu kadınların? Sinirlendim şuan bir saniye.
Geçelim.
Mesela bu kadınlara yapılan şiddeti yahut güçsüz gösterilmesini, ne bileyim tacizi, tecavüzü, çocuk gelinleri milletin gözüne gözüne sokan dizilere var ya çıldırıyorum. “Ne abarttın Veli bunlar dizi yahu!” diyebilirsiniz. Bunu derseniz ben de size bu ülkede cennet mekan Süleyman Çakır ağabeyimizin cenaze namazını kıldık biz der hakkınızda adli işlemleri de başlatırım bu arada. O yüzden demeyin. Yahut sırf çukurdan etkilenip soyadını KOÇOVALI koyup “Oğlum çocuk bekliyor. Doğacak çocuğun ismini Yamaç koymayı düşünüyor inşallah” diyen Tokatlı amcam var buradan selam olsun ona da. Yani velhasıl Anadolu irfanı sizin çektiğiniz bu dizilerden ETKİLENİYOR. Sonucunda da Müge ablamda çözümleniyor her şey. Yapmayın. Lütfen.
Çay yine bitti. Ben gidip Vadi’nin ilk 45 bölümünü izleyeceğim. Andık ağabeyimizi gidip yâd edelim. Siz de gidin Hakanlar Çarpışıyor falan izleyin güzel film. Vadi’yi izlemeyin, izleyince etkilenip mafya olmaya kalkıyorsunuz. Sonra beni alırlar içeriye insanları kin ve nefrete sürükleme suçundan. Haydi esenlikler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.