Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Dijital Çağda Köle ve ‘’hikikomori’’  Olmamak…

Dijital Çağda Köle ve ‘’hikikomori’’  Olmamak…

Her şey 1969 yılında finansörü ABD Savunma Bakanlığı olan ve bir savunma projesi olarak çıktığı ileri sürülen, ileri Araştırma Projeleri Ajansı’nın kısaltması olan “ARPA-NET” ismiyle başladı denilebilir.  İlk denemesi California ve Stanford Üniversiteleri arasında 1969 yılında yapıldı. Tahmin edilmesi zor olmasa da ilk defa ülke sınırlarını aşıp gideceği yer 1973 yılında İngiltere oldu.

1974 yılından itibaren ARPA-NET adı “İNTERNET” olacak ve 1993 yılına kadar sadece kamu kurumlarında ve üniversitelerde kullanılan bu teknoloji bu tarihten itibaren halkın kullanımına sunulacaktı.

Bu dünya bu tarihten itibaren yeni bir isimle tanıştı. Dijital Dünya!

Bu dünyanın görmesi için gözleri olmalıydı. Ukusa Anlaşması ile bu göz birliği kuruldu.

(Beş Göz: ABD, Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda.)

 Ancak bu gözlerin hiçte masum bakışları olmadığı, beş ülke arasındaki istihbarat paylaşımı anlaşmasıyla sınırlı olmadığı, kapsamın zamanla genişlediği ve insanların çevrimiçi etkinliklerin izlenmesi de dahil edildiği bilgisi beş ülke arasında iyi saklanan bir sır olarak kaldığı(!) söylenmektedir.

Dijital Çağda Covıd 19 pandemisi ile bir kavramı daha bize sundular: Yeni Normal…

Gerçeklere sırtımızı dönerek, kaçarak onları yok sayarak tehlikelerden korunamayacağız bunu biliyoruz ama bundan daha önemlisi Yeni Normalde(!) yapılmak istenen, hedeflenen nedir, bunları da bilmek ve önlem almak zorundayız.

Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın 22 Nisan 2020’de Twitter’da bir ifadesinde:

“Bundan sonra Bio-güvenlik, Siber güvenlik ve Gıda güvenliği çok daha büyük önem kazanacak. Biyolojik ürünler, tedavi yöntemleri ve aşılar, bio-terör tehdidi, halk sağlığının ve ulusal güvenliğin ana başlıkları arasında yer alacak.” cümlelerini okuyanlar bilir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da, Dijital dünyayla ilgili dikkat çeken söylemleri olmuştur. Sayın Erdoğan; benzer bir tehdidin dijitalleşme konusunda da yaşandığını belirterek "Güvenlikten eğitime, sağlıktan enerjiye, bireysel alışkanlıklardan ticari faaliyetlere kadar her alanda giderek yaygınlaşan dijitalleşmenin en büyük zaafı, veri kontrolünün tekelleşiyor olmasıdır." Az sayıda şirketin tüm dünyanın dijital verilerini kontrol ettiği bu çarpık durumun gelecekte yaşanacak çok büyük sıkıntıların habercisidir. İnsanın geleneksel hayat tarzında çeyrek asır gibi kısa bir sürede yaşanan bu radikal değişimin sonu doğru bir altyapıyla desteklenmez ve adil bir anlayışla yönetilmezse modern köleliğe varır. Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşmenin sonu faşizme çıkar. Dijital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeli, hep birlikte çözüm yolları aramalıyız. Elbette bunu söylerken dijitalleşmeyi reddetmeyi kastetmiyorum, insan hayatını kolaylaştıracak her yeniliğin başımızın üzerinde yeri vardır. Önemli olan bu sürecin medeniyetimizin ‘Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü' yaklaşımıyla yürütülmesidir. Bunun için teknolojiyi geliştirenin de üretenin de kullanıcı olan insana karşı sorumluluğunu sadece kazanç parantezine hapsetmenin önüne geçilmelidir. "Dijitalleşme yoluyla yeni adaletsizliklerin, yeni haksızlıkların, yeni ötekileştirmelerin ortaya çıkmamasını temenni ediyoruz."

Sınırlarımızın güvenliği ne kadar önemli ise elektronik sistemlerimizin ve buralarda saklanan verilerin güvenliği de o derece önemlidir. (Enes Kaplan, Mümin Altaş 26.11.2020 –A.A)

En yetkili ağızlardan böyle sözler çıkıyorsa, komplo teorilerinden uzak durup söylenenleri bir kenara bırakırsak, çok ciddi önlemler almak zorundayız. Aksi halde Covıd19 Sürecinden itibaren büyük bir değişim ile geriye dönüşü olmayan değişim diyebileceğimiz bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.

Nedir tehlikeli olan değişim? Bu insanımızın bireyselleşme/şahsiyet kimliğinden çıkarılıp birey olarak yaşamaya yönelik zorlayıcı adımlar gayreti diyebiliriz. Amaç; insanı dijital köle haline getirmektir.

Unutmayalım; kalabalıklar içinde yalnız başına ve çaresiz kalan insan en kolay köleleştirilen insandır. 

Dijital çağın en büyük kâbusu doğru kaynağından beslenen dinini yaşayacak, değerlerine, örf ve adetlerine, ibadetine, ahlakına bağlı yaşayan toplumlardır. Bugünlerde dine, dinin değerlerine pervasızca saldırılmasının altında yatan asıl sebep, çağı tasarlayan elitlerin bu yöndeki talimatlarıdır. Bu arada değinmeden geçmeyelim. Bir gazete de 2020 Yılında felaket ve gözyaşı olarak dile getirilen olaylar arasında yer alan haberde Ayasofya’nın Cami olarak ibadete açılmasının hazımsızlığı da dikkatlerden kaçmamalı.

Bu dijital çağın nefret ettiği davranışların başında yardımseverlik, diğerkâmlık, birlik- beraberlik, dayanışma ve paylaşma kültürü, bizi biz yapan değerlerimiz geliyor.

Dünya olanca hızıyla dijitalleşiyor/dijitalleştiriliyor. Daha önceki bir yazımda belirtmiştim: “Korku Virüsten hızlı yayıldı.” Tüm dünyada buna direnme ihtimali olan orta yaş gurubu korku yoluyla dijital hizaya getirildi ayak uydurma ihtimali olmayan yaşlı nüfus ise elemine edilmeye çalışıldı. Sınırlarımızın güvenliği kadar önemli olan konulardan biri de gençlerimiz ve onların alacakları eğitimleri ile yaşayacakları hayatları.

Özellikle öğrencilerin 16 Mart 2020 tarihinden itibaren okullarından ayrı kaldıkları uzaktan eğitime geçilen Sürecin bir an evvel alınacak tüm önlemlerle sonlandırılması, ülkemizin geleceği açısından yazının başında dikkat çektiğimiz tehlikelerden gençlerimizi korumak, onları birey olarak değil, şahsiyet olarak yetiştirmek için büyük önem arz etmektedir.

Türkiye’deki her öğrencinin gelecekte ülkenin kaderini belirleyecek bireyler olduğuna inanıyoruz. Bizler sadece gösterilen ağaca bakamayız ormanı da görmemiz gerekiyor. Aksi durum belki çoğumuzun adını ilk defa duyacağı bir dijital çağ hastalığı olan hikikomori” hastalığıyla gençlerimizi baş başa bırakacaktır. (Hastalığın esas nedeni olarak teknoloji devi ülkelerde yaşayan ve sokağı tehlikeli gören yeni kuşak ebeveynlerin çocuklarına son model dijital cihazları alarak evde büyümesini teşvik etmesi olarak gösterilmektedir. Hikikomori, genel anlamıyla altı aydan uzun bir süre okula ya da işe gitmeyen, ailesi dışında herhangi bir kişiyle temas kurmayan insanları tanımlıyor.)

Çocuklarımızın benzer hastalıklara maruz kalmasını, dijital çağın kölelerine dönüştürülmelerini istemiyorsak İlgi, sevgi, emek, sabır ve dikkat gerektiren bir eğitim yolculuğundan hayata atılmaları için; okullarında yüz yüze eğitime bir an evvel kavuşmalarını sağlamalı ve  Değerler Eğitimi ile örtük ve açık programlarla onları yetiştirmeliyiz. Onların yalnızlaşmalarına/yalnızlaştırılmalarına karşı dikkatli olmak zorundayız.

Dijital çağda Kendi toplumuna yabancılaşmadan insanlığı kucaklayacak bir nesil yetiştiremeyen toplumlar; fertlerinde, her şeyin anlam ifade ettiği bir dünyada “her şey ne kadar da anlamsız” diye sözlere şahit olurlar ve  dekadansla dans eden toplumlara dönüşürler. Sonuçta korkulan olur ve Yeni Normalde(!) yaşanacak hayatın adı da “Dijital Kölelik” olarak konulmuş olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yılmaz TAŞÇI Arşivi