Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Kıyafet bu; İnsanı her yöne çeker

Kıyafet bu; İnsanı her yöne çeker

2024 Paris Olimpiyat Oyunları açılış töreninde milli sporcuların giydiği kıyafetler sosyal medyada ve diğer haber kanallarında çok eleştirildi.

Yapılan eleştirilerin ardından gelen tepkiler sonrası Türkiye Milli Paralimpik Komitesi dikkat çeken bir karara imza attığı basında yer alan haberler arasında dikkat çekti.

Başkanlığını Murat Aksu'nun yaptığı Türkiye Milli Paralimpik Komtesi yönetim kurulu, Vakko tarafından tasarlanan kıyafetleri, 2024 Paralimpik Oyunları açılış töreninde giymeme kararı aldı.

2024 Paralimpik Oyunları açılış töreni 28 Ağustos Çarşamba günü gerçekleştirilecek.

Elbisemizin gerçek bir vücuda, insanların da elbisenin içini dolduracak genişlikte bir ruha sahip olmaları gerekir...

Bizim kadim kültürümüzde giyilen kıyafetlerinde bir dili vardır. Aynı zamanda elbise, insan olmanın madalyasıdır…

Giyim kuşam ve içerdikleri sembolik anlamları, bir toplumda kadın, erkek ya da azınlık olmak gibi hâller yanında, gelenek ve görenek, siyasi işleyiş, kimlik inşası, zihniyet, dini inanç, maddi kültür, statü, sosyal yapı, ekonomik ve siyasi durum, tüketim tarihi ve tekstil gibi konularda da bizlere bilgi kaynağı olmuştur.

Öyle ki Kıyafetin gücü hakkında yaşanmış hikâyelere de rastlamak mümkün. Bunlardan iki hikâyeye bu köşede yer verelim.

Birinci Hikâye:

19. yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Alman’lar, öbür yakasında Fransız’lar oturuyorlarmış. Fransızlar, her sene nehrin karşı kıyısına geçip, Almanların yetiştirdiği ne varsa götürüyorlarmış.O sıralar, Almanlar bu talana ses çıkaramıyorlarmış. Öyle bıkmışlar ki, çareyi Osmanlıdan yardımistemekte bulmuşlar. Ve bir mektup yazmışlar.

Mektupta şöyle denilmekte imiş: “Fransızlar her sene bize zulmediyor, yetiştirdiğimiz ürünleri elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanısınız. Askerlerinizi göndererek bizi bu dertten kurtarın.Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı bulabilelim.”

Padişah, asker göndermeyi gerekli görmemiş; yalnızca silahları ile yeniçeri elbisesi göndermeyiyeterli bulmuş.

Yardım isteğini bildiren mektuba cevap olarak bir mektup yazdırmış. İçi yeniçeri giysi ve silahlarıdolu üç çuvalı da mektupla birlikte Alman’lara yollamış. Almanlar, çuvalları açıp yeniçeri giysilerini görünce şaşırmışlar, mektubu okumaya başlamışlar…

Padişahın yazdırdıkları şöyle imiş:“Fransızlar için asker göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri onlar için yeterlidir. Çuval içindeki yeniçeri giysilerini adamlarınıza giydirin. Bu adamları, Fransızların onları göreceği yerlerde dolaştırın, ürünleriniz talan edilmeyecektir.”

Almanlar, padişahın önerisine uygun davranmışlar; hasat zamanına yakın bir zamanda adamlarına yeniçeri kıyafetlerini giydirip, nehir kıyısında devriye gezdirmeye başlamışlar. Nehir kenarında yeniçeri kıyafeti ile dolaşanları gören Fransızlar, Osmanlının yardıma geldiğini sanmış, nehir kenarındaki köylerini boşaltmışlar. Bu durumdan Almanların da haberi olmuş. Öylesine mutlu olmuşlar ki, kutlamalar yapılmış. O yıl ürünlerini rahatça toplamışlar. Sonraki yıllarda da aynı taktikle pek çok kutlama yapmışlar.

*Bu yeniçeri elbiseleri bugün Mülhaym’a bağlı Karlsruhe müzesinde durmaktadır. Halen, her yıl kutlamalar yapılmaktadır

image001.png

İkinci Hikâyemiz ise Anadolu’da birçok yörede düğün merasimlerinde de karşılaştığımız ancak pek çok kişinin tarihsel arka planını bilmedikleri, eli yüzü boyalı, üzerinde hayvan derilerinden kıyafetlerin bulunduğu, sopalarla düğüne şenlik katan kişiler. Geçmişteki isimleri Tülütabaklar…

Tülütabak : Eline silah dahi almadan düşmana korku salan ve düşmanı korkutup kaçıran, koyun veya keçilerin tüylü derisine bürünmüş, baca kurumu ile el, yüz, kol ve bacaklarını boyamış elinde boynuzlu bir sopası da olan atik, tetik, kıvrak, koşan ve saklanabilen, ortalıktan çabucak kayıp olabilen milli kahramanlarımızdır.

Kurtuluş savaşı sırasında tabakhaneler Okcu Camii’nin olduğu yerde (Deve Loncasında)’dır. Yunan kuvvetlerinin karargahı da oradadır . Tabakhane işçileri (Debbağlar) Yunanlılar’ıbu kıyafetleri ile korkutmuşlardır. Alman istihbaratı da bu durumdan ve tüylü tabaklardan (Debbağlardan) istifade etmiştir ve tüylü tabakları kullanmıştır.

Debbağlar = Tabak ve deri işçilerine verilen isimdir.

Tüylü tabak = Tülü Tabak = Tüylü debbağ

Ayaklarına çarık giyerler veya yalınayaktırlar, kol ve bacaklar çıplaktır, vücudun diğer kısımları (baş dahil) koyun veya keçinin uzun tüylü derisinden yapılmış (post ile) örtü ile örtülmüştür. Kitaplarda yazılan ilk insanların kılık ve kıyafetine bürünürler.Tülü tabakların elinde bir değnek veya uzunca bir sopa vardır, sopanın ucunda genellikler koç veya keçiboynuzundan bir çengel takılıdır el, yüz, kol ve bacakları ile vücudun açık olan yerlerine baca kurumundan veya tencere isinden elde edilen siyah kurum sürerler, sadece gözlerinin akı ve dişleri bembeyaz görünür ve sırıtır.Bıyıkları at veya manda kuyruğundan yapılmıştır, boyunlarında rahatsız edici bir ses çıkaran (ritmik olmayan) bir çan takılıdır...

Yunanlıların işgal döneminde korkunç yaratık olarak gördükleri bu kişilerden o kadar korkmuşlar ki, korkularından dolayı gece devriyesine çıkamadıkları söylenir.

Bu iki hikâye de bize kıyafetin etkisi ve gücü hakkında düşünmemiz gerektiği mesajlarını içeriyor.

Tarihimizin sayfaları karıştırılırsa geçmiş dönemlerde İstanbul Modasının Avrupa’yı bile etkilediği görülecektir.İstanbul Modası Avrupa’da da tatbik edilmiş, Rus ve Avrupa saraylarında Türk kumaşları ve kıyafetleri rağbet görmüştür. Diplomatik ve ticari ilişkilerin yoğunlaştığı dönemlerde kültürel etkileşim de artmıştır. Avrupa başkentlerini ziyaret eden Osmanlı elçileri, Avrupa’da Türk modasının tanıtılmasına ve tatbik edilmesine vesile olmuşlardır. Özellikle 1699 sonrası karşılıklı etkileşim artacak, XVIII. yüzyılda “Turquerie” modasının yansıması olarak Hürrem Sultan’ın kıyafeti MadameFavart tarafından giyilecektir. 1766 senesinde ise -diğer pek çok örnekleri yanında mesela- Vergennes kontesi, Antoine de Favray tarafından Türk giysileri içinde resmedilecektir.

image004.jpg

Geçmiş dönemler de gösterilen bu başarı, Türkiye Yüzyılında da öncelikli olmalı kanaatindeyiz. Olimpiyatların açılış törenlerinde ülkemizi temsil ettiği söylenen kıyafetler konusunda her kesimden yapılan ortak eleştirilerin dikkate alınması, ülkemizin hak ettiği şekilde bu büyük organizasyonlarda Türkiye Yüzyılına yakışır şekilde temsil edecek tasarımların hayat bulması yönünde ilgili tüm birimler sorumluluk bilinci taşımalıdır.

Kıyafetlerin sadece karşımızdakiler üzerinde değil giyen kişiler üzerinde de ve toplumun genelinde psikolojik etkiler içerdiklerine de dikkat etmek gerekir.

‘’İnsanlara layık olduğu şekilde mumamele ediniz.’’ Mesajının giyim konusunda ülkeleri de kapsadığını unutmayalım.

Yazımızı eserlerinde elbiseleri de konuşturan Necip Fazıl’ın düşünceleriyle sonlandıralım:

-“ Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün!

O elbise ki, terzininelinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış manasız bir kalıp halinde çıkar ve sonra birvücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hale gelir, düşün!

Başlangıçta dümdüz bir alın gibi hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadarvücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hafızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün!

Her duygunun hususi biçim verdiği omuzlarımızı düşün!”

-Düşün, düşün insanlardan evvel eskidiğimiz halde kaç insan eskitiyoruz?

Bizim ıstırabımızı düşün!

Bizvücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi