İmtihan ve Düğün!
Geçen hafta yazmadım mı? Yazamadım mı? Ya da yazdım yayınlanmadı mı?
Geçen haftaki gibi bugün tekrar yazdım “peki yayınlanır mı?” işte onu bilmiyorum.
Ancak ben yazmaya devam edeceğim. Belki burada belki başka bir yerde.
Geçen hafta yazımı göremeyen yurtdışında yaşayan bir öğrencim ve okurum neden yazmadığımı sorduktan sonra;
Yazı yazmak yararlı olmaya çalışmak, sizin için bir görev hocam diyordu.
Bu zaman içinde siz nöbet tutmaz bu görevi yerine getirmezseniz gelecekte nelerin olabileceğini sıralıyor ve FETÖ operasyonları ile ilgili bilgi istiyordu.
Sevgili öğrencim doğru söylüyordu, dün birileri, bugün biz, yarın bir başkası, yazmak yazarak nöbet...
Ümmetin umudu olmak için nöbet...
Ümmet için vatan için namus için, çıkılan bu yolculuğun zorlu bir nöbeti...
Her yerde her alanda, şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet...
Peki biz, nöbet tutması gerekenler ne yaptık?
Ben de bugünkü yazımda ağırlıklı olarak bu konuyu yazacağım...
Ancak, önce FETÖ ile ilgili yazmak istiyorum.
Hep yazdım, şimdi de her toplantıda, konferansta ve TV programlarında anlatıyorum.
Kayyım heyetinde görev yaptığım dönemde de söyledim.
Paralelle mücadele yanlış yapılıyor arkadaşlar. Mücadele tepeden başlamalı biz alttan başlattık. Bu şekilde mücadele toplumu gerer ve böler, darbeci eşkıyalar da bunu istiyor.
Peki, mücadele nasıl olmalı diye sorduğum önceki yazılarımda.
Tarihimizde paralelle nasıl mücadele ettiysek, şimdi de aynısını yapmalıyız. Hasan Sabbah’tan, Sadettin Köpek’ten nasıl kurtulduysak, bundan da öyle kurtulmalıyız demiştim.
Nerede bu mücadelenin siyasi ayağı? Nerede bu mücadelenin kurşun askerleri?
Şunlar bunlar tutuklanmış, bunları geçelim Allah aşkına! Son 15 yılda ithalat ihracat yapıp da onlarla çalışmayan var mı? Yurtdışındaki Ticaret Ateşesi ve Ticaret Müşavirlerinin çoğu onların adamları olunca, benim ticaret erbabım da onlarla çalışır tabi.
Yukarıya beyler, daha yukarıya, lütfen.
Bunlarla uğraşanlar uğraşsınlar suçlu olan her kim ise Allah onların belasını da versin. Sonra da gerçek sıkıntıya yapmadığımız nöbete dönelim.
Bazılarımız unuttu bu nöbeti, çünkü bize sunulan teklif daha cazip geldi...
Bu alanda ne başarılı olduk, nede zafere ulaştık, iki cami arasında bocaladık durduk...
Ne ümmet için, ne kendi ailemiz için, ne de gelecek nesiller için, hiç bir şey yapamadık...
Sıkışınca Allah dedik, sıkıntı geçince Allah'ı da unuttuk...
Kimimiz sermayenin imtihanına tutuldu…
Kimimiz makamın ve şehvetin imtihanına tutuldu,
Kimse görmeden yapacaktık birçok işi...
Ne helalinden para kazanabildik, ne de makamın şöhretin verdiği gücü ümmet için harcayabildik...
Her şeyimizi kaybettik…
Kimimiz çağın en büyük hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.
Dünyanın imtihan, ölümün düğün olduğunu unuttuk...
Yürürken uyurken ibadet yaparken mal, makam, şan, şöhret, güç, düşündük.
AVM’lerden çıkmadık, lüks otellere gittik İslami diye avunduk...
Ramazanda fakir fukarayı unuttuk. Zenginlere verdiğimiz milyarlık iftar sofralarıyla bir şey yaptığımızı zannettik...
Düşmanlarımız bizden korkmuyor bizden daha ileri dedik. Sebebini araştırmaktan korktuk...
Dünyada şan şöhret para peşinde koşmaktan, ahretimizi kaybettik…
Ne kişiliğimiz kaldı, ne de insanlığımız...
Düşmanlarımız karşısında menfaat için konuştuk, hakta adalette dilimiz söylemez oldu...
Zalimler karşısında dilsiz kalan bizler, bir de onlar bizden üstün bu mücadelede, mağlup olduk çaresiziz dedik...
İzzetimizi, onurumuzu, kişiliğimizi, İslam kardeşliğimizi kaybettik...
Makamın şöhretin büyüsüyle yoldan çıktık. Yaptığımız yanlışları da görmedik. Dinimizi, yaşantımıza, kıyafetimize uydurmaya çalıştık...
Tesettür diye ucubeler oluşturduk...
Önce ahlak ve maneviyatı, ya slogan olarak kullandık, ya da bunu söyleyenlere yeterli desteği vermedik ve alay ettik...
Düşmanlarımıza dost dedik, gerçek dostlarımızı kendimizden uzaklaştırdık...
Ümmet bilincimizi kaybettik, nefsimizin ardına düşüp gittik...
Ahreti unuttuk, sadece dünyalık yaşamayı namaz ve orucu Müslümanlık zannettik...
Bu arada onurumuzu iffetimizi kaybettik… Ümmet için dava için çıktığımız bu yolda kişiliksizlerin peşine takılıp gittik...
Mal, mülk, makam, mevki doyurmadı gözümüzü…
Tırnaklarımızla şehit kanlarıyla kazandıklarımızı, üç kuruşluk dünya nimeti için sattık...
Biriktirmeyi çok iyi öğrendik ve öğrettik. Dağıtmaya hiç yaklaşmadık...
Şuurumuzu kaybettik, sadece desinler, görsünler, bilsinler, sevsinler, övsünler diye yarıştık...
Şan ve şöhretin ardında eriyip gittik…
Haberimiz olmadan ihlâsımızı da kaybettik…
Peşinden gittiklerimizde bizi dışladı onlara da yaranamadık.
Kısaca ne şehit olabildik ne gazi!
Onun için yazmak ve her alanda olduğu gibi bu alanda da nöbet tutmak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.