Yücel KEMANDİ

Yücel KEMANDİ

Tarikat, cemaat, siyaset

Tarikat, cemaat, siyaset

Bu yazımız; Nefsini terbiye edip topluma hizmet ve cihat etmek için bir tarikata bağlananlar için yazılmamıştır.

Günümüzde cemaat ve tarikatların neredeyse karışmadıkları iş, konuşmadıkları konu, yapmadıkları ticaret kalmadı.

Cemaat ve tarikatlar Cumhuriyet döneminde tarihlerinin en rahat dönemlerini yaşıyorlar.

Çünkü Türkiye tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar rahat ve özgür olmadılar.

Bunlar hadlerini aşarlarsa, devletin ne yapacağını çok iyi bilirlerdi. Güç bende dedikleri an devlet tepelerine çökerdi.

Büyük Selçuklu devletinin yıkılışında Hasan Sabbah’ın rolü neyse Anadolu’da kurulmuş tüm Türk devletler aynı sebeplerle yıkılmıştır.

Anadolu'daki Osmanlıya karşı çıkan Celali isyanlarını incelerseniz hepsinin altında bir Tarikat-cemaat vardır.

Burada sadece bir gerçeği yazarak Osmanlı'daki cemaat varlığını anlaşılmasını istiyorum.

Fatih Sultan Mehmed’in bütün tarikatların mal varlığına el koyduğunu, liderlerini tutuklattığını biliyoruz.

Kendisinden sonra Sultan olan II.Beyazıt, tarikatların mal varlıklarını iade ettiği için, bütün tarikatçılar tarafından ‘Veli’ ilan edilmiş, Beyazid-i Veli diye anıldığını da biliyoruz.

Yani ‘veli’ ilan edilmiş olması, İslam’ı çok iyi yaşadığı için değil, tarikatlara menfaat sağladığı, mal varlıklarını iade ettiği içindir.

Fatih Sultan Mehmed'in öldürülmesinde de tarikatların çalışmalarını da unutmamak gerekir.

Osmanlı devletinin kuruluşunda, yükselişinde ve duraklamasında etkili olan tarikatlar, Osmanlı devletinin yıkılışında büyük rol oynamıştır. Çünkü bunların tamamına yakını o dönemde de bugün de Batı, yani Siyonizm desteklidir.

Bunların yıkıcı faaliyetleriyle ilgili yüzlerce örnek vardır.

Cumhuriyet döneminde tarikatların faaliyetleri yasaklanmış olmasına rağmen zaman içinde giderek güçlenmişler ve dokunulmaz hale gelmişlerdir.

Hem Cumhuriyet’e hem de kurucularına en büyük hakaretleri yapmışlar ancak cumhuriyet ve demokrasi altında siyasilerin desteğini de alarak büyümüşlerdir.

Yine Cumhuriyet dönemde geniş kitlelere ulaşmakla kalmadılar kurumsallaştılar, şirketleştiler, devlete, sivil topluma nüfuz ettiler.

Üstelik bütün bunlar, tarikatların resmen ‘yasaklı’ olduğu bir hukuk düzeninde ve siyasal rejimde oldu.

Tarikat ve cemaatler 1950’li yıllardan sonra özel teşvikler aldılar büyüdüler ve siyasi iktidarları yönetmeye ve yönlendirmeye başladılar.

Sadece seçimle gelmiş siyasi iktidarları değil 1960 ihtilalini yapanları da 12 Eylül’ün ‘Atatürkçü’ paşalarını da yönettiler.

Siyasetin, tarikatler ve cemaatleri oy potansiyeli olarak görmeleri onları daha etkili hale getirdi.

Siyaset yapanlar; tarikat ve cemaatleri kullanmak istediler. Ancak kullanacağım derken kullanıldığının farkına ya varmadılar ya da farkına vardıklarında atı alan Üsküdar geçmiş oldu.

Ben buradan tekrar yazıyorum;

Siyasetin, bu yapılarla ilişkisini yeniden düşünmesinin, yaşananlardan ders almasının zamanı geldi de geçiyor bile.

Cemaat ve tarikatlar ne bir oy deposu ne de siyasetin gereksinim duyduğu bir meşruiyet odağıdır.

Ama biliyoruz ki birçok siyasi parti oldum olası tarikat ve cemaatlerle içli dışlı.

Tek parti döneminin ‘radikal laiklik’ uygulamalarıyla yeraltına çekilen bu gruplar Demokrat Parti çizgisine yanaşan tarikat ve cemaatler ödüllerini fazlasıyla aldılar.

Bu ayrıcalıklarda yararlanan cemaatler meclise temsilciler bile gönderdiler.

Bürokrasiden kota aldıkları da ilerleyen zamanlarda iş, devletten ihale almaya, vakıflarına ve derneklerine vergi muafiyeti sağlamaya kadar birçok ayrıcalığa sahip oldular.

Siyaseti tarikat ve cemaatlerle özel ilişkiler kurmaya iten. Yaklaşık yüzde 60’ını muhafazakar-dindarların oluşturduğu seçmen üzerinde tarikat ve cemaatlerin oldukça etkili olduğu düşünülmesinden kaynaklanıyordu.

Sonuçta, tarikatlar ve cemaatler 1950’lerden bu yana oy potansiyellerini ve meşruiyet sağlayıcı işlevlerini sadece sağ siyaset üzerinde değil sol siyaseti de avuçlarının içine alarak sürdürdüler.

Cemaatlerin siyaset içindeki etkisi tarikatlardan uzak vatandaşları da karşısına aldı. Sergiledikleri abartılı güç gösterileri ve marjinal görüşleriyle toplumun büyük çoğunluğunun tepkisine neden oldular.

Dolayısıyla, kendilerini ‘merkez’de konumlandıran bazı yeni ve eski partilerin hala tarikat ve cemaatlerle ‘iş tutma’ çabası, en azından bunların yaptıkları-ettikleri konusunda sessiz kalmayı tercih etmeleri pek anlaşılır gibi değil.

Aslında durum tam tersi; tarikat ve cemaatlerin ne oy potansiyeli abartılacak bir seviyede ne de meşrulaştırıcı bir işlevleri var.

Bu yapılarla siyasetin kurduğu ilişki siyasileri güçlendirmiyor, aksine zayıflatıyor.

Tarikat ve cemaatlerin sanıldığı kadar büyük bir oy potansiyeli de yok. Bir araştırma şirketinin Temmuz 2023 araştırmasına göre herhangi bir tarikat veya cemaatle bağlantısı/gönül bağı olanların oranı yüzde 4 (DÖRT)

Ancak sorun, bu kesimin oyunu almak için yapılanların toplumun geri kalanı tarafından nasıl karşılandığıdır.

Bir parti, tarikat ve cemaatlerin oyunu almaya, onlara şirin görünmeye çalışırken çok büyük bir seçmen kitlesinin oyunu kaybedebilir.

Kısaca, tarikat ve cemaatlerle kurulan ilişkiler siyasette bir avantaj değil bir yüktür.

Tarikat ve cemaatler bugün güçlü görünüyor olabilirler ama bu toplumsal zemini olan bir güç değil, siyasetin sağladığı bir güçtür.

Siyaset arkasından çekildiğinde de çökecek bir güçtür.

Tüm siyasi partilere tavsiyemdir;

Siyonizm’in kolunu kanadını kırmak istiyorsanız lütfen bunlardan uzak durun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Yücel KEMANDİ Arşivi