Türkiye’mizin Ruh Hali
Soru, 2021 yılı nasıl geçecek? 2021'in ilk yarısını gördükten sonra bu yıldan umudum kalmadı. Bu yıl da sadece koronavirüs değil, kavga-nefret-husumet ortamı devam edecek dersem bir de aynı sertlik, aynı saflaşma gruplaşmaya devam dersem. Belki de birçok okurum beni pesimist bulacak.
Ama görünen bu, ben ne yapabilirim ki!
Paralel muhabbetinin yapılmaya başlamasından sonra beş seçim yaptık. Belki de her seçimden sonra yeni bir dönem açılacak, havanın tersine döndüğü, sert rüzgârların dindiği bir dönem başlayacak diye düşündük.
Oldu mu? Maalesef olmadı. İnanın millet olarak çok yorulduk ve bıktık artık. Bu kıran kırana savaşta herkes bir şeyler kaybetti ve en önemlisi Türkiye kaybetti. Artık herkes normal bir siyasi iklimi solumak istiyor.
Bu nasıl başarılabilir? İnanın bu siyasi partilerle nasıl olur ben de bilmiyorum. Seçimlerde gerginliklerden beslenenler olduğu sürece bunun gerçekleşeceğini de düşünmüyorum.
Evlere şenlik ana muhalefet partisi bu kafayla Büyükşehirlerde seçim kazandı.
Neden? Adayları çok daha mı kapasiteliydi?
Kesinlikle hayır. Vatandaşın çaresizliğini siz anlayın artık. Her seçim sonrasında huzuru bulacağımızı zannettik ancak olmadı, huzur şimdi de çok ama çok zor görünüyor.
Türkiye’nin artık siyasi atmosferin normalleşmesi gerekmektedir. Benim piyasadaki partilerden hiç umudum kalmadı. İnşallah bundan sonra yapılacak seçimlerinde yeni kurulan partiler ve genel başkanların olaylara bakışı ve yapacakları radikal değişiklikler ülkemizin kazancı olur.
Erken seçim yapılsın diyenleri duyar gibiyim.
Her seçim sonuçlarından sonra yenilenler bir deprem sarsıntısı yaşıyor, benim anlatmak istediğim basit seçim sarsıntısından daha öte, yaygın ve şiddetli bir toplumsal sarsıntıdır.
Ülkemizde seçmenlerimizin yüzde 50’ye yakını bir bölümü çok karamsar durumdaydı. Şimdi bu oran maalesef arttı.
Çünkü büyük bir kitle artık iktidarı ilelebet kaybettiğini düşünüyor. Bu düşüncenin ötesinde iktidar partisine oy verenlerle vermeyenler arasındaki soğukluk çok büyümüş durumda.
Bu iktidara oy vermeyenler bundan böyle kendi ülkesinde yabancı gibi yaşamak zorunda olduğunu düşünmeye başlamıştır.
İktidara oy verenler de Tayyip Erdoğan olmazsa bu ülke batar düşüncesindeler. Şunu herkesin anlaması gerekir. Ne bu iktidara oy vermeyenler bu ülkede yabancı ne de Tayyip Bey olmazsa bu ülke batar.
İktidar olamayanlara göre, bir zamanlar altta kalan ezilen insanlar, bugün üste çıkmış ve alttakileri ezmektedir.
Belki kendilerine göre haklı yönleri de olabilir, ancak bundan kurtulmanın yolu her fırsatta hükümet krizi çıkarmak değil alternatif olduğunu gösterebilmektir.
Olayı ölüm kalım meselesine dönüştürmekten uzaklaşıp başka bir yol izlemeyi akıl etseler, durumlarının çok da kötü olmadığını göreceklerdir.
Şimdi, sen ne demek istiyorsun, hatta hayal kuruyorsun, Türkiye’nin bugünkü yapısı, AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmayı kısa vadede neredeyse imkânsız kılıyor diyebilirsiniz.
Ama aynı yapı, yıllarca bize bunun tam tersini de defalarca göstermiştir. Umutsuz olmak yenilgiyi peşinen kabul etmek en büyük acizliktir.
Öte yandan iktidarın da, muhalefetinde, ruh hali derhal değişmelidir. Eğer bu ruh hali değişirse Türkiye, 100 yıllık bir tarihi dönemin ardından yeni bir devlet, yeni bir rejim, yeni bir Türkiye kurma yolunda daha çabuk daha sağlıklı bir yapıya daha kısa sürede kavuşacaktır. Herkes anlamalı ve bazı gerçekleri kabul etmelidir. Yeni Türkiye sadece belli toplumsal kesimlerin hayallerinin gerçekleşmesiyle başarıya ulaşamaz..
Bir de ekonomi var; açlıktan, yoksulluk sınırından, bahsedelim mi? Daha sonra inşallah.
Günün sözü; “Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor? Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” (Namık Kemal; 1870 Londra’da çıkan “Hürriyet gazetesi” köşe yazısından)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.