Yusuf Sezer

Yusuf Sezer

KISA HAYATIN KISSASI: “BOŞ KESE”

KISA HAYATIN KISSASI: “BOŞ KESE”

Vaktin birinde yaşamına devam edebilmek için ormanda odun kesip taşıyarak iaşe ihtiyacını karşılayan bir oduncu varmış. Bu oduncu az da kazansa, günün sonunda boğazından geçen sıcak ekmeğin verdiği tokluk hissi ile yaşar gidermiş.

Kader bu ya, yaptığı işe mâni olacak onlarca sebep doğmuş, günlerce ihtiyaçlarını giderebilmek için yeni bir iş aramış, lakin gayesi her daim boşa kürek çekmekmiş. Açlık artık dayanılmaz bir raddeye ulaştığında, oduncunun artık kat edecek yolu kalmamış ve biçare ahvaliyle bir fırından müsaadesiz ekmek alıvermiş. Bu durumu gören fırıncı durumu devrin güvenlik kollarına bildirmiş ve oduncu hırsızlık suçuyla 1 yıl hapse mahkûm edilmiş.

Bu vaziyeti fazlasıyla içerleyen oduncu bulduğu her fırsatta zindandan kaçmaya cüret etmiş lakin her defasında yakalanmış ve cezası katmerlenmiş. 1 yıl olmuş 20 yıl, kara saçlar olmuş dağın karlı başı, merhamet ve insanlık hissi taşıyan oduncu olmuş hissiz bir kişi. Beraat vakti gediğinde, dışarı salınmış, lakin yıllar evvelki adamdan ne iz kalmış ne ses. İnsani bir ihtiyaçtan ötürü izinsiz aldığı 1 ekmeğin cezası 20 yıla denk sayılmıştı. İşte bu sebepten ötürü insanlıktan uzaklaşmış bir insana dönüşmüş ne adalete ne merhamete itimadı kalmıştı.

Beraatının ardından sığınacak bir yer aramış, lakin yıllarca ceza yatmış bir mahkûm olmasından ötürü ceza yattığı yıllarda kazandığı parayla dahi kalacak bir yer, yiyecek bir lokma ekmek verilmemişti.

Güneş yattığında, gece kalktığında cümle fert evine sığındığında, oduncu kalmış açıkta. Bu ahval de gitmiş bir hayli zoruna, sığınmış bir boş kümesin içine en sonunda. Aradan bir lahza geçtiğinde, kümesin önüne bir gölge ilişmiş. Oduncuyu istemeyen bir canlı daha belirmiş, o alelade kümesten de ayrılmak zorundaymış. O esnada oduncu artık hayvanlar tarafından dahi istenmediğini idrak etmiş.

Üşümüş ve kimsesiz bir şekilde sokağın birinden geçerken açık bir kapı görüvermiş. Sığınmak için açık kapıdan seslenerek içeriye girmiş. İçeriden ihtiyar bir kadının sesi gelmiş, oduncu sese doğru ilerleyince, ihtiyarın onu içeriye davet ettiğini anlamıştı. İçeri girdiğinde kadının ona gösterdiği ilgi ve alaka adamın dikkatini çekmişti. Sonuç olarak tanımadığı bir adamı içeri almış ve onu sofrasına buyur etmişti. Kadına kapının neden açık olduğunu sorduğunda ise mağdur ve masumlara karşı her daim hizmet etmeye çalıştığını ve yıllarca bu uğurda mücadele ettiğini söyledi ihtiyar kadın.

Gecenin ilerleyen saatlerinde ise artık uyuma vakti gelip çattığında kadın onu başka bir odaya buyur etti, odanın içerisinde geniş bir yatağın olduğu gözüne ilişti. Yıllarca soğuk zemin üzerinde birkaç saman balyasını yatak belleyip uyumuştu. Bu durum lüks bir vaziyetti onun için. İhtiyar kadın oduncuya bu odada kalabileceğini ve bir sorun olursa seslenmesinin kâfi geleceğini söyledikten sonra uyumak için kendi odasına geçmişti.

Odada tek başına kalan oduncu, içeriye göz gezdirmeye başladı, odanın içerisinde orta boylu bir vazonun olduğunu gördüğünde vazoya doğru yürümeye başladı. Zihninde menfi düşüncelerin gezdiği aşikârdı. Zira artık onu kötülükten uzak tutacak hiçbir kuvvete inanmıyordu.

Vazoyu eline alıp hafifçe bir tartmaya başladığında içinde bir şeyin olduğunu anlamıştı. Elini dikkatlice vazonun içine soktuğunda ise içinde avuç büyüklüğünde bir kesenin olduğunu gördü. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı, bir yandan kapıyı ihtiyatlı bir şekilde gözlemekte, diğer yandan kesenin ağzını açmaya çalışmaktaydı. Kesenin ağzını açtığında içinin altın akçelerle dolu olduğunu görmüş ve hemen cebine koymuştu. Sabahı beklemeden arka bahçeye açılan pencereden dışarıya bir kedi gibi sessizce çıkıvermişti.

Gecenin bir vakti dışarıda hal ve tavırları sebebiyle sokaktaki güvenlik güçlerinin dikkatini cezbeden oduncu çok geçmeden yakayı ele verdi. Üstü aranmaya başladığında, bir kese dolusu altını gören görevliler şüphelenerek oduncuyu karakola götürdü. Oduncuyu sorguya çektikten sonra ihtiyarın evinden aldığını öğrendikten sonra oraya götürmüşler.

Güneşin doğmasıyla ihtiyarın açık kapısından girmeleri bir olmuştu. İhtiyar oduncuyu gördüğünde gülen gözlerle şu sözleri sarf ediyor:

-Keşke sabah haber verseydiniz gideceğinizi, size bir kese daha hediye edecektim.

Görevliler şaşkın bir şekilde kadına bakarak, sizin altınlarınızı çalmamış mıydı bu azılı mahkûm? Diye soldular.

Kadın ise, hayır ne münasebet, ben ona hediye ettim, diye karşılık verdi.

Bunun üzerine görevliler adamı serbest bırakıp gittiler. Baş başa kalan ihtiyar kadın ve oduncu konuşmaya başladı. Şaşkın olan oduncu, neden böyle bir şey yaptınız? Dedi.

İhtiyar kadın ise, ben yalnızca gerekeni yaptım. Altınlar sizin olsun, şu keseyi de alınız lütfen. Ne zaman başınız sıkışırsa kapım her daim masum ve mağdurlara açık unutmayınız. Diye karşılık verdi.

Adam ikinci keseyi de alarak evden dışarıya doğru çıktı. O sırada elindeki ikinci keseyi tutarken içinin boş olduğunu hissetti. Merakla kesenin ağzını açtığında içinde not yazılı bir kâğıdın olduğunu gördü. Kâğıdı şaşkın bakışlarla sesli bir şekilde okuduğunda şu cümleler ağzından dökülüverdi:

-Sizi evime buyur ettiğimde mağdurdunuz, ardından ihtiyar bir kadını mağdur ettiniz. Mamafih, ben sizin kötülüğünüzü satın aldım, artık iyi biri olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Sezer Arşivi
SON YAZILAR