Konyaspor’un 4 dil bilen teknik direktörü Ali Çamdalı kimdir? İki kupalı kaptanlıktan teknik direktörlüğe
Tümosan Konyaspor’da kalan 4 maçlık periyotta teknik direktörlük görevine getirilen Ali Çamdalı’nın hayat hikayesi okuyanları şaşırttı.
Kariyerinin en iyi dönemini Konyaspor’da yaşayan ve Türkiye kupası ile süper kupayı kazanan 39 yaşındaki başarılı oyuncunun hayat hikayesi…
Almanya'da Borussia Mönchengladbach alt yapısından yetişen Ali Çamdalı, yine Almanya'da Bayer Leverkusen'in ikinci takımında da forma giydi. 2007-2008 sezonunda Kayserispor'a transfer olarak Türkiye kariyerine başlayan Çamdalı, akabinde Kayseri Erciyesspor, Kocaelispor ve Orduspor'da top koşturdu. 2013-14 sezonunda Konyaspor'un yolunu tutan Çamdalı, 2017-18 sezonuna kadar aralıksız yeşil-beyazlı formayı terletti. 2018-19 sezonunun ilk devresinde Rizespor'a transfer olan Ali Çamdalı, devre arası transfer döneminde tekrar Konyaspor'a dönerek 1,5 sezon daha burada top koşturdu. Çamdalı, 2019-20 sezonunda dönemin 2. Lig ekibi Manisa Futbol Kulübü'ne transfer olurken, futbolu da burada noktaladı.
Kayserili bir ailenin oğlu olarak Almanya'da doğdu. Altyapı eğitimini 7 yıl boyunca Borussia Mönchengladbach'ta aldı, üç yılını Bayer Leverkusen'de geçirdi ve Türkiye'deki ilk durağı memleketinin takımı Kayserispor oldu. Oynadığı kulüplerin aksine hep başarı ve istikrarla sürdürdüğü çizgisinin karşılığını nihayet Atiker Konyaspor'da aldı. Bir sezon önce tarihinde ilk defa Avrupa kupalarına katılan, bir sonraki sezonu da hem Ziraat Türkiye Kupası hem de Turkcell Süper Kupa ile kapatan takımın dört yabancı dil bilen kaptanı, kariyer hikâyesini ve tecrübeleri şaşırttı
22 Şubat 1984 Duisburg doğumlusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin? Ailen ne zaman ve neden Almanya'ya göç etti? Ne işle meşguller?
“Mütevazî bir ailenin içinden geliyorum. Annem ev hanımı, babam fabrikada kaynakçı olarak çalışıyordu. Babam 1979'da Kayseri'den Almanya'ya göç etmiş ve 1983'de annemle evlenmişler.”
Futbola ilgin ne zaman ve nasıl başladı?
“Doğum yerim Almanya. Futbola Borussia Mönchengladbach altyapısında başladım. Öğrendiğim en önemli şey, iyi bir birey ve rakibe karşı saygılı olmaktı. Benim zamanımda da şimdi de Almanya'nın en iyi altyapılarından biridir Borussia Mönchengladbach. 7 yılımı orada geçirdim. Ama A takıma sıçramayı bir türlü yapamadım. Bayer Leverkusen'den teklif alınca şansımı orada denemek istedim. A takıma kadar da yükseldim. Üç yıllık bir futbol serüvenim var orada. Çok güzel günlerim geçti.”
Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı ama sen başardın. Arkadaşlarına oranla neleri farklı yaptın da başarılı bir futbolcu oldun?
“Bu biraz da kendinize bağlı... Futbolu çok seviyordum. Severek yapmazsan bir işi olmuyor. Bu her iş için geçerli. Forvet olarak başladım. Sonrasında bir gün hocam "Stoper oynayacaksın" dedi. Hiç oynamamıştım. Ama oynadığım ilk gün oldukça başarılı bir maç çıkarttım. Ve sonrasında da öyle devam ettim. Belki forvet olarak kalsaydım bugünlere gelemezdim. Yaptığınız işi severek yapmak, "Bu benim işim olacak" demek, inanmak ve tabiî ki de ailenizin desteği… Bende bütün bunlar bir araya geldi. Ve sonrasında şükürler olsun bugünleri yaşıyorum. Beni diğer arkadaşlarımdan ayıran farkların bunlar olduğunu düşünüyorum.”
Bayer Leverkusen'de oynarken Fenerbahçe ile anlaşmıştın ama son anda Kayserispor'a transfer oldun. O dönemki transfer hikâyeni anlatabilir misin?
“Transfer dönemine yaklaşırken Bayer Leverkusen'le sözleşmem de bitiyordu. Teklifler de alıyordum ama Türkiye'ye gelmeyi hiç düşünmüyordum. Almanya'da tekrar şansımı denemek istiyordum. Bir menajer aracılığıyla bana Fenerbahçe teklifi sunuldu. Ben de Fenerbahçe'yi duyunca seve seve kabul edebileceğimi söyledim. O ara gazetelerde yazılıp çizilince beni de biraz heyecan sardı. Tüm görüşmeler benim haricimde menajer aracılığıyla yapılıyordu. Beni "Bu transfer olacak" diyerek 1 hafta tatile yolladılar. "5 yıllık sözleşme imzalayalım. Ali Bilgin'i Antalyaspor'dan alacağız, takasta kullanırız" falan diye konuşuluyordu. Ben de "Sıkıntı yok. Bir yıl Antalyaspor'da kiralık oynarım" dedim. Bu konular hakkında şu an gülerek bahsedebilmek çok güzel. Bir anda ne olduğunu anlayamadan işler bozuldu. Menajere ulaşılamadı. Bir anda ortada kalıverdim. Transfer döneminin sonuna yaklaşılıyordu. Boşta kalma korkusu vardı. Kayserispor'dan o dönemde bir teklif geldi. Kayserispor'a gurbetçi oyuncuların akın ettiği bir dönemdi o günler. Ben de memleketim Kayseri olduğu için çok sıcak baktım bu teklife. Ve bu teklifi kabul ederek Türkiye'deki futbol macerama Kayserispor ile başlamış oldum.
2013-2014 sezonunda yolun, kariyerinin en güzel günlerini yaşayacağın Konyaspor ile kesişti. Transfer hikâyeni anlatır mısın?
“Orduspor küme düştükten sonra Trabzonspor beni istemişti. Transferde prensip anlaşmasına varmıştık ve iş sadece imzaya kalmıştı. Bu arada Konyaspor da beni istedi. Onlara Trabzonspor ile anlaştığımı söyledim. O dönem Trabzonspor'un sportif direktörü Ünal Karaman'dı. Konyasporlu yöneticiler Ünal Karaman ile durumu görüşmüş ve benim Konyaspor'a transferim konusunda izin almışlardı. Ünal Hoca Trabzonspor ile görüşerek Konyaspor'a transfer olmam için gerekenin yapılmasını sağladı. Takım Bolu'da kamptaydı ve kampın da son günüydü. Otele gittim imzayı attım ve Konyasporlu oldum.”
Konyaspor'da sen ve takım çok başarılı işler yaptınız. Takım UEFA Avrupa Ligi'ne katıldı, Türkiye Kupası'nı ve son olarak Süper Kupa'yı kazandı. Konyaspor'un adım adım yükselişini nasıl yorumluyorsun? Bu başarının arkasındaki sırları bizimle paylaşır mısın?
“Konyaspor'a geldiğim ilk sezonumdan itibaren sıkıntılı bir süreç vardı. Yalnız şunu da söylemem gerekiyor. Sportif anlamda da maddi anlamda da her sene bir önceki sezonun üzerine koyan bir Konyaspor vardı. O dönem Aykut Kocaman takımın başına getirilerek bu başarıyı sağlayacak yolda temel sağlam atılmış oldu. En büyük etkenlerden bir tanesi de tabiî ki yeni stadyumdu. Taraftarın tekrar Konyaspor'u sahiplenmesi, bağlılığı ve bununla birlikte sportif başarı da gelince bu sonuçlar kaçınılmaz oldu. Başarımızın arkasındaki en büyük sır; samimiyet, şeffaflık ve aile ortamı oldu.”
Kaptanlık ağırlığı olan bir makam. Özellikle geçmişte bazı kaptanların takım ve oyuncular üzerinde büyük bir etkisi olduğunu biliyoruz. Sence kaptanlık hangi özelliklere sahip olmayı istiyor? İyi bir kaptan neleri doğru yapmalı?
“Benim kendimi anlatmam ne kadar doğrudur bilmiyorum. Ama en önemlisi takımdaki bütün arkadaşlarla nereden gelmiş olurlarsa olsunlar iyi iletişim kurmak. U14 takımından beri kaptanlık yapmış olmam ve bu konuda zaman içerisinde edindiğim tecrübeler de bana büyük fayda sağladı. Pozitif anlamda öncü olmak, Almanca, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca olmak üzere dört yabancı dil bilmek işimi kolaylaştırdı diyebilirim. Kişiliğimle de gençlere örnek olduğumu düşünüyorum. Tabiî yaptıklarımı ve gördüklerini ne kadar örnek alırlar bu da onlara kalmış bir şey.”
Kariyerinde ilk kez UEFA Avrupa Ligi tecrübesi yaşadın. Türkiye Kupası'nı ve Süper Kupa'yı kazandın. Bize bu tecrübelerin kısa hikâyelerini ve vurucu yanlarını aktarabilir misin?
“Bayer Leverkusen'de oynarken Avrupa maçlarında birçok kez kadroya girdim ama maalesef süre alma şansını bulamamıştım. 32 yaşında Konyaspor forması altında bu şansı bulmak benim için tabiî ki büyük bir gururdu. Hem benim hem de kulübüm için ilk oldu. Tarihi araştırmadım, emin değilim ama hem Ziraat Türkiye Kupası'nı hem de Süper Kupa'yı bu kadar süre içerisinde kaldıran bir başka Anadolu takımının Türk oyuncusu var mıdır, bilmiyorum. Belki de ben ilk olmuşumdur. Tarihe bu şekilde geçmek ayrı bir gurur verici durum.”
Oynadığın bölge itibarıyla dünyada ve Türkiye'de en çok beğendiğin oyuncular kimler?
“Yabancı olarak Frank Lampard, Türk oyuncu olarak da Emre Belözoğlu. Kendisi ile tarzımız aynı olmasa da ona karşı oynamak her zaman zordur.”
Unutamadığın maçları bizimle paylaşır mısın?
“Kulüp tarihinin ve benim ilk UEFA Avrupa Ligi maçı olması sebebiyle Shakhtar Donetsk maçı ve tabiî ki de şampiyon olarak kupa kaldırdığımız Medipol Başakşehir Ziraat Türkiye Kupası ve Beşiktaş Süper Kupa maçları.”
Konya'da nasıl bir hayatın var? Boş vakitlerinde neler yaparsın?
“Daha çok ailemle ve çocuklarımla vakit geçiriyorum. Onun haricinde fırsat buldukça yurt içi ve yurt dışında gezmeyi ve yeni yerler görmeyi seviyorum.”
Hobilerin ve fobilerini öğrenebilir miyiz?
”Türk Halk Müziği dinlemek benim için mutluluk verici bir durum. Küçükken Almanya'dan Türkiye'ye tatile gelirken o uzun yolda babamın dinlediği türküler belki de bunun temelini oluşturuyor. Yeteneğim olsa saz çalmayı da çok isterim. İnşallah bunu da bir gün başarırım.”
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.